YAZARLAR

Trump gitti, hakikat geri döner mi?

Trump dün Beyaz Saray’dan son kez başkanlık helikopterine bindikten sonra sık sık kontrol ettiğim Washington Post gazetesinin “gerçek denetleme aplikasyonu”na göz attım. Trump’ın dört senesinin bakiyesi 30 bin 573 yalan ya da yanlış/yanıltıcı iddia olmuştu. Beyaz Saray’a veda ederken kameralar önünde yaptığı kısacık konuşmada bile 10 yalan tespit edilmişti.

Amerikan siyasi tarihine en tartışmalı başkanlardan biri olan geçen Donald J. Trump dün, o koltuğu işgal ettiği dört senenin tantanasına denk düşmeyen bir sükûnet ve derin bir küskünlük içinde sahneyi terk etmek zorunda kaldı. Toplamı sağlıklı işlediğinde “Amerikan demokrasisi” diye tanımlanan olguya can veren prensipleri kendisinin başkanlığı sırasında epey eğip bükmeye çalışmış olsa da nihayetinde sistem çalıştı; seçimle gelen seçimle gitti. Seçimi Demokrat rakibi Joe Biden’a kaybettiğinin netleşmesiyle birlikte son iki ayı var gücüyle sonuca takla attırıp Oval Ofis’te kalabilmek için sahneye koyduğu manevralarla geçirirken ikinci mağlubiyeti 6 Ocak’taki Kongre baskınında alacağını hiç hesap edememişti.

Trump’ın Beyaz Saray’a yerleştirdiği yalan makinasının en zehirli ürünü oldu kuşkusuz Kongre baskını. 3 Kasım 2020 seçiminin kendisinden çalındığına seçmenlerini inandırmak için kullandığı yöntemler kısmen başarılı da oldu. Bu iddiayı tek delil ortaya koyamadan her gün defalarca dile getirip 6 Ocak’ta başkent Washington’da yaptığı mitinge katılmaya gelen kitleyi tam o sırada seçim sonucunu tasdik etmek için oturumun devam ettiği Kongre’ye doğru sürmekte bir beis tabii ki görmedi. O gün biri polis beş kişinin ölümüyle sonuçlanan tuhaf kostümlü adamların şovu Trump’a oy veren 74 milyon seçmenin ne kadarının yüreğini soğuttu ne kadarını tedirgin etti önümüzdeki dönemde elbet ortaya çıkacaktır.

Trump yüzünden Amerikan medyasının neredeyse tüm büyük gazete ve televizyonları Beyaz Saray’ı sahada izleyen muhabir ekiplerine bir de ofiste çalışan “gerçek denetleyici” ekipler kurmak zorunda kaldı. Zira 45. ABD Başkanı’nın nasıl bir mitoman olduğu daha koltuktaki ilk haftasında kendini belli etti. Yemin törenine gelen kalabalıkların 2009’ta Barack Obama’nın yemin törenine gelen 1.8 milyon kişiden görünür biçimde az olduğunun yazılması Trump’ı çıldırttı. Beyaz Saray’daki ilk haftalarını alandan çekilen hava fotoğraflarını fotoşoplatıp servis ettirerek geçirdi.

Trump dün Beyaz Saray’dan son kez başkanlık helikopterine bindikten sonra sık sık kontrol ettiğim Washington Post gazetesinin “gerçek denetleme aplikasyonu”na göz attım. Trump’ın dört senesinin bakiyesi 30 bin 573 yalan ya da yanlış/yanıltıcı iddia olmuştu. Beyaz Saray’a veda ederken kameralar önünde yaptığı kısacık konuşmada bile 10 yalan tespit edilmişti. Bu konuşmadaki en büyük yalanlardan biri -ki bunu toplamda 296 kez tekrar etmişti – ABD tarihindeki en büyük vergi indirimini yapmış olduğuydu. ABD tarihinin en büyük vergi indirimi 1981 yılında yüzde 2,9 ile Ronald Reagan döneminde olmuştu. Trump’ın vergi indirimi ise yüzde 0,9 idi. Yine bayıldığı yalanlardan birini daha giderayak tekrarladı: “75 milyon ile görevdeki bir başkanın aldığı en yüksek oyu alarak rekor kırdım.”

Trump her şeyin en çoğuna sahip olamayınca bunalıma giren muktedir figürlerinin ne ilki ne de sonuncusu. Veda konuşmasındaki “en çok”, “en iyi”, “en büyük” vurguları elinden oyuncağı alınan çocuğun hezeyanlarından başka bir şeye benzemiyordu. Bir kadın olarak o vedanın en acıklı yalanının First Lady Melania ile ilgili söyledikleri olduğunu düşünmeden edemedim. Eşinin haysiyet timsali olduğunu söylerken Melania’nın nasıl defalarca elini kendisinden kaçırdığını izlediğimizi hatırladım. O ilişkinin perde arkasında Melania açısından nasıl dramlar yaşandığını az çok hepimiz tasavvur edebildik. Melania’nın yüzü zaten kocadan gülmüyordu, bir dezavantajı da Michelle Obama gibi bir First Lady’nin ardından o makamda bulunmak oldu. Amerikan toplumu nezdinde en düşük popülariteyle Beyaz Saray’a veda eden başkan eşi oldu.

Bir de Türk-Amerikan ilişkileri açısından Trump’ın manipüle ve tahrif ettiği hakikatler var – ki bunları muhtemelen Amerikan basının hesapladığı 30 bin 573 yalanın üzerine bonus olarak eklemek gerekecektir.

Eylül 2017’de BM Genel Kurul toplantıları sırasında Lotte Otel’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmenin ardından Trump, “Ülkelerimiz arasında harika bir dostluk var. Bence biz, şu anda hiç olmadığımız kadar yakınız. Bunun büyük bir bölümü kişisel ilişkilerle alakalı” demişti. ABD’nin YPG’yi ağır silahlarla donatmakta ve Zarrab/Atilla davasının başlamak üzere olduğu bir dönemde Trump’ın “hiç olmadığımız kadar yakınız” diyebilmiş olmasını çoğumuz şuursuzluk olarak algılamıştık. Ancak bahsettiği iyi ilişkinin “ülkeler arası” değil “kişisel” olduğunu kısa sürede anladık.

Nitekim araya bir altı aylık Brunson küskünlüğü girse de Trump, genel olarak Erdoğan’ın duymak istediklerini söylemek için görülmemiş çaba sarf etti…hem de nerdeyse her seferinde kurmay kadrosunu karşısına alarak. Trump’ın bu politikası Beştepe’de çoğu kez “ya tutarsa” coşkusuyla karşılanmış olsa da “Dostum Donald” aslında ABD kurumlarının uygulayamayacağı/ uygulamayacağı sözler vererek Erdoğan’ı oyaladı. Ne Gülen’in iadesi ne Halkbank davasının düşürülmesi ne de ABD’nin YPG’den külliyen vazgeçmesi mümkündü. Trump hepsi de mümkünmüş gibi yaparak, en azından “baktırıyorum, halledeceğim” diyerek krizleri ötelemekten başka şey yapmadı. Son olarak da Türkiye’nin Rus S-400 füze savunma sistemini alması nedeniyle yaklaşık bir buçuk yıl ertelediği CAATSA yaptırımlarından en sertlerini açıklamadı diye Ankara’da kalp kazandı.

Trump’ın Beştepe ile ilişkisi için uygun bulduğu sanal iyimserlik aslında okkalı bir aldatmacadan başka şey değildi. Biden’ın Dışişleri Bakanı Tony Blinken’ın önceki gün S-400’ler hakkında Senato’da söylediklerini Ankara’nın bugünden itibaren hangi hakikatlerle karşı karşıya olduğunu anlamak açısından mini bir fragman olarak görmek lazım.

Bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni Başkan Biden’ı kutlamak için açmak istediği tebrik telefonu vardı, ona ne oldu sahi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2016’da Trump’ın seçimi kazandığı 8 Kasım’ın hemen ertesi günü tebrik telefonu kabul edilen liderler arasına girmeyi başarmıştı. Bütün dünya liderleri sırada beklerken o telefonu açabilmesinin en önemli mimarı bugün halen Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) Başkanlığı görevini sürdüren Mehmet Ali Yalçındağ idi. İstanbul’daki Trump Towers’ın yapımı sırasında Trump ailesiyle yakın ilişkiler kuran Yalçındağ, Trump’ın başkanlığı boyunca kritik anlarda Beyaz Saray ile Beştepe arasında arka kanallardan biri olmuştu. Kurumları bypass ederek iş yapmaya alışan Beştepe’nin, kurumları güçlendirmek için iktidara geldiğini ilan eden Biden yönetiminin hakikatleriyle uyumlu yeni bir strateji geliştirme niyetinde olduğuna dair ise henüz hiçbir emare yok.


Cansu Çamlıbel Kimdir?

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezundur. Yüksek lisansını Britanya’daki Cardiff Üniversitesi’nde Uluslararası Gazetecilik bölümünde yaptı. 2002 tarihli master tezi ‘Türk medyası ve oto-sansür sorunsalı’ başlığını taşıyor. NTV’de diplomasi muhabirliği ve 2005-2008 yılları arasında Brüksel muhabirliği yaptı. 2008 yılından 2019 Şubat’ına kadar Hürriyet ve Hürriyet Daily News gazetelerinde muhabirlik, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, köşe yazarlığı gibi pek çok farklı görevde bulundu. Yaklaşık beş sene boyunca ‘Yüz Yüze Pazartesi’ köşesinde Hürriyet’in haftalık siyasi röportajları ona emanetti. Son olarak Nisan 2017-Şubat 2019 döneminde Hürriyet’in Washington Temsilcisi olarak görev yaptı. 2015-2016 döneminde ABD’deki Harvard Üniversitesi’nin prestijli Nieman Bursu’nu kazandı.