Toplumsal muhalefet eksikliği ve İnce’nin yeni partisi

Kılıçdaroğlu, Davutoğlu ve Babacan’ın Millet İttifakı'na katılmasını beklediği bu dönemde Muharrem İnce'nin başlatmış olduğu Memleket Hareketi'ni partileştirme kararı alması ve CHP’ye yönelttiği bir dizi suçlama ile kendi tabiri ile kırk yıllık partisini işgal altından kurtarmak için istifa etmesi; CHP örgütünde ve kamuoyunda en azından İnce’nin beklediği etkiyi yaratmadı.

Google Haberlere Abone ol

Harun Güney Akgül*

Güçlendirilmiş parlamenter sistem ile Türkiye’de tek adama dayalı otokratik rejimin altında kalan demokrasinin tekrar canlı bir şekilde çıkabileceğine inanan CHP ve İYİ parti genel merkezleri Millet İttifakı'nı bu temel prensipte genişletmeyi amaçlarken toplumu derinden sarsan işsizlik, açlık, hayat pahalılığı, yolsuzluk gibi sorunlara çare bulmayı CHP’li belediyelerin sorumluluğuna bırakmış durumda. Özellikle CHP genel merkezinin toplumsal muhalefet üretmede pasif kalışı zaman zaman ana muhalefete öfkeyi arttırıyor. Boğaziçi direnişinde yer alan öğrencilere CHP genel merkezinden amalı destek bunun son örneği oldu.

2016 yılında Fikri Sağlar yapmış olduğu yazılı bir açıklamada, AKP iktidarının ülkeyi uçurumun eşiğine getirdiğini ve bunu önleyecek muhalefet eksikliğinden bahsederken toplumsal muhalefetin ne yapması gerektiğini şu sözler ile açıklıyor: “Ne yazık ki, bu gidişatı topluma anlatacak, onların korkmasını engelleyecek ve yurtlarına sahip çıkmalarını sağlayacak bir oluşum yok. Toplumsal muhalefetin önderliğini yapacak bir siyasi parti yok" Sağlar’ın bu açıklamalarından sonra geçen uzun sürede CHP önemli bir yerel seçim başarısı elde etti ve bu başarı ile toplumun bütün kesimlerine hizmet götürebilme şansını da yakalamış oldu. Pandemi ile birlikte CHP’li belediye başkanlarının göstermiş olduğu çaba ve başlatmış olduğu kampanyalar iktidarın bütün engelleme uğraşlarına rağmen pandeminin özellikle yoksul kesim üzerinde ortaya çıkarmış olduğu olumsuzlukları bir nebze olsun hafifletilmiş oldu.

CHP’li yerel yönetimin bu uğraşları karşısında CHP genel merkezinin mevcut durumu koruyarak AKP’ye karşı attığı ağır aksak adımları toplumsal muhalefet yapmasını engellediği gibi CHP’li yerel yönetimlerin uğraşlarını da gölgede bırakıyor. Özellikle Danıştay 10'uncu Dairesi'nin yayımladığı kararla, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesi sonrası Erdoğan’ı Ayasofya’yı ibadete açması için kraldan daha kralcı görünerek cesaretlendirmesi; CHP’nin olası iktidarında insanları tutarlı bir bütün içinde toplayarak toplumu dönüştürmek için cesur kararları alabileceğine dair inancı ortadan kaldırmıştır. Millet İttifakı'nın kaptan köşkünde yer almasına rağmen ittifakın diğer bütün üyelerinin sağ ve milliyetçi kesimi temsil etmelerinin CHP’nin gelecekte muhafazakâr ve milliyetçi amaçlar dehlizinde kaybolmasını sağlayacağı kaçınılmaz. Diğer yandan HDP’nin Demokrasi İttifakı önerisinden çok Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi eski AKP’li isimlerden gelecek işareti bekleyen Kılıçdaroğlu, çeşitli anketlerin Millet İttifakı'nı Cumhur İttifakı'nın önünde göstermesini yeterli bulmuş olacak ki riskli bir hamlede bulunmak istemiyor.

Kılıçdaroğlu, Davutoğlu ve Babacan’ın Millet İttifakı'na katılmasını beklediği bu dönemde Muharrem İnce'nin başlatmış olduğu Memleket Hareketi'ni partileştirme kararı alması ve CHP’ye yönelttiği bir dizi suçlama ile kendi tabiri ile kırk yıllık partisini işgal altından kurtarmak için istifa etmesi; CHP örgütünde ve kamuoyunda en azından İnce’nin beklediği etkiyi yaratmadı. Duayen gazeteci Fikret Bila “Siyasette tutarlı olmak” yazısında İnce’nin tutarsızlıklarını net bir şekilde özetlemiş. Bu tutarsızlıkları benim İnce’yi Twitter’da birçok kez takibe almama ve bırakmama sebep oldu. Örnek vermek gerekirse; Memleket Hareketi’nin başlayacağını duyurduğu basın toplantısında yerel seçimlerden sonra HDP’li seçmenlere CHP’nin teşekkür edemediğini söylediğinde kendi kendime belki de bu hareket CHP’yi uyandırır deyip İnce’yi yeniden takibe almışken; İnce’nin HDP'nin elinde kalan son il belediyesi Kars'a kayyum atanması ve eş başkanlarının tutuklanması sonrası yapmış olduğu gezide bu konuda tek kelime etmemesi İnce’yi Twitter’dan takibi tekrardan bırakmama sebep oldu.

İnce’nin cumhurbaşkanlığı adaylığından bugüne bu türden birçok tutarsızlığını örneklendirebiliriz. “Bin Günde Memleket Hareketi” olarak yurt gezilerine başlayıp, daha üzerinden 6 ay geçmeden partileşme kararı alan İnce’nin acelesi olduğu kesin; gelecek başkanlık yarışında öyle ya da böyle bulunmak istiyor. Yapmış olduğu yurt gezilerinde halkın nabzını tutmaktan ziyade CHP’den istifa eden üç vekilin görüşleri doğrultusunda açıklama yapması bana göre İnce’nin yeni partisinin bir derinliği olmayacağının net göstergesi. Bu strateji ile İnce’nin bundan sonraki amacının Meclis'te grup kurmak olduğu da anlaşılıyor. Hâlbuki başlattığı “Bin Günde Memleket Hareketi”, siyasi hizbine yenilmeyip kısa sürede partiye dönüşmek yerine, yeni misyonlar yüklenerek devam edebilseydi, sonunda belki İnce başkan adayı olmayabilirdi ama Türkiye’de unutulmayacak bir siyasi ve toplumsal figüre dönüşebilirdi. Örnek vermek gerekirse İnce, geçmişine dair hep atıfta bulunduğu çiftçilerin sorunlarını çözmek için bir fon oluşturmayı denese ve bu fon ile ulaşabildiği kadar çiftçinin tarım kredi borçlarını ödeyebilse; traktörünü, tarlasını icradan kurtarabilse, hem birkaç ailenin hayatını kurtarabilir hem de CHP’ye nasıl toplumsal muhalefet yapılacağını gösterebilirdi.

Sonuçta CHP’li seçmenin Kılıçdaroğlu isminden duyduğu hoşnutsuzluk İnce’nin yeni parti konusunda yanıltıcı bir adım atmasına neden oldu. Toplumsal muhalefet eksikliğinin her fırsatta dile getirildiği günümüzde İnce, amacının bu türden bir muhalefet yaratmaktan ziyade önümüzdeki seçimde kendi başkan adaylığını oluşturacak yolun taşlarını döşemek için hareket edeceğini bugün kendisi de inkâr etmiyor. İnce bu adımları atarken ayrılmaması için harekete geçen üç eski CHP’li vekilin sonuç almasını beklemeden yeni partisini açıklaması da bunun göstergesi olarak okunabilir.

Hatırlanacağı gibi 2002 seçimleri öncesinde rahmetli İsmail Cem, Kemal Derviş ve Hüsamettin Özkan üçlüsü DSP’den koparak yeni parti çalışmalarına girdiği zaman Deniz Baykal bu hareketi görmezden gelmek yerine bu isimleri CHP’ye davet etmişti. İsmail Cem’in kararından vazgeçmeyeceğini anlayan Baykal son bir hamle ile Kemal Derviş’in CHP’ye katılmasını sağlayarak İsmail Cem ve arkadaşlarının önünü kesmeyi başarmış, sonunda da 2004 yılında Cem’in Yeni Türkiye Partisi CHP ile birleşmişti. İlginç bir şekilde hizipçi olarak adlandırılan Deniz Baykal siyaseten yanlışları olmasına rağmen büyük küçük demeden bütün sosyal demokratları CHP çatısı altında birleştirmek için harcadığı çaba ve başarısı sayesinde, bugün CHP sosyal demokratların tek adresi haline geldi. Baykal’ın aksine Kılıçdaroğlu’nun demokrat görünümüne rağmen, gerek örgüt ile gerekse parti üyeleri ile zayıf bağları ve parti içi demokrasiyi zedeleyen adımları, İnce’yi yeni parti kurması için cesaretlendiren nedenlerden bir diğeri olduğu söylenebilir.

CHP örgütü ve üyeleri iki sebeple Kılıçdaroğlu’na açık şekilde bayrak açmış değil; ilk olarak önceliğin AKP iktidarından kurtulmak gerektiğinin örgüt farkında, bu dönemde parti içi tartışmalara tekrardan sürüklenmek istenmiyor. Diğer yandan olası Cumhurbaşkanı adayları içerisinde Kılıçdaroğlu isminin olmayacağının rahatlığı ile örgüt Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığını kabul etmiş durumda. İmamoğlu ve Yavaş isminin öne çıkması da bu ön kabulden kaynaklanıyor.

Özet olarak ifade etmek gerekirse İnce’nin yeni partisini bir bölen olarak CHP içinde etkiye yol açmayacağı az çok ortaya çıkmış durumda. İnce’nin derinliği olmayan ‘ben’ merkezli yeni partisinin toplumsal muhalefet boşluğunu dolduracak bir potansiyele de sahip olmaması, İnce’nin esecek olan siyasi rüzgâra göre yelkenlerini doldurmasını beklemesi anlamına geliyor. Bu rüzgârlar, İnce’nin kendisini siyaseten hiç beklemediği bir noktada bulmasını sağlayabilir.

*Doktora öğrencisi, Wroclaw Üniversitesi Siyaset Bilimi