Tomris Giritlioğlu’nun ardından...
Tomris Giritlioğlu bugün belki daha naif, televizyon ekranı yerine dijital ekranlardan izleyebildiğimiz ‘öteki’ hikayelerin öncüsü olmuştur. Berkun Oya’nın Bir Başkadır’ında, Rana Denizer’in Kulüp’ünde Tomris Hanımın izleri kolayca bulunur. Onun açtığı yol yakın tarihin çatışmalarına, toplumun unuttuklarına bizi götürür. Ama insan unutmaz. Bir insan hatırlar ve bir hikaye anlatır. Bütün toplum hafızasını yeniler.
Tomris Giritlioğlu’nu kaybettik. Erken yaşta kanser hastalığıyla mücadele etti ama olmadı. Bu iki cümleyi vefat haberini duyduğumuz andan itibaren tüm mecralarda okuduk. Türkiye televizyon ve sinema tarihine senarist, yönetmen, yapımcı olarak yaptığı katkıyı filmlerin ve dizilerin isimleriyle hatırladık. O film ve diziler ülkenin toplumsal hafızasını canlandıran, bizlere unutma diyen hikayelerdi. Tomris Hanımın bize izlettikleri, hatırlattıkları üzerine dünden beri düşünüyorum. Onun hakkında, onun ardından yazmak zor. Kendisini şahsen tanıyanlar en güzel kelimelerle onu anacaklardır. Ben ancak bir izleyici olarak hatırlattıkları için ardından teşekkür yazısı yazabilirim.
TRT’nin pek çok eski televizyoncu tarafından en güzel zamanları olarak tanımlanan döneminde işe başlamış Tomris Giritlioğlu. Çevirmenlikten yönetmenliğe, yapımcılığa giden kariyerinde Wikipedia’da ‘devrimci’ olarak tanımlanıyor. Sahiden de ekranda bize izlettikleri devrimci hikayelerdi. Bugün hala anıp, artık böyle diziler çekilmiyor dediğimiz hikayeler. Tomris Hanım bize hatırlatmak istedi. Ülkenin tarihiyle yüzleşmemizi, ‘öteki’yle karşılaşmamızı, unutmamamızı istedi. Bunu önce 1991 yılında Suyun Öte Yanı filminde Feride Çiçekoğlu’nun senaryosuyla 12 Eylül darbesinin ardından anlattığı insan hikayeleriyle yaptı. 1999 yılında Salkım Hanımın Taneleri filminde izleyiciye hatırlatılan Varlık Vergisiyle hayatları sürgün edilenlerin hikayesi Yılmaz Karakoyunlu’nun kitabından uyarlanmıştı. Salkım Hanımın Taneleri sessizleştirilen ve apolitikleştirilen benim jenerasyonuma (1980’lerde doğanlar) adeta gör, duy, hatırla, unutma diyerek sesi olmayanlara ses oluyordu. 10 yıl sonra 2009 yılında Güz Sancısı filminde 6-7 Eylül olaylarıyla yine hatırlattı toplumun nasıl ıssızlaştırıldığını.
Televizyon ekranının bir çeşit eğitim aracı olarak görüldüğü yıllardan sonra Tomris Giritlioğlu TRT’nin ardından özel televizyonlarla ekrandan daha çok izleyiciye ulaştı. 2000’lerin başında televizyon dizileri toplumsal hafızayı canlandırmanın yeni bir aracı olmuştu ve sansür kelimesini daha az kullanıyorduk. Hatta o dönemin ekranını bugüne göre daha özgür, daha az muhafazakar olarak tanımlıyorduk. Buradaki muhafazakarlıkla dindarlığın bir ilgisi yok. Ekranın temsiliyet kabiliyeti elbette sınırlıydı, kimlikler yine görünmüyordu. Ama gündelik hayatın politik olduğu gerçeğinden ekranda kaçılmıyordu. Bu sayede Murat Belge, Yıldırım Türker, Tuğrul Eryılmaz, Nilgün Öneş gibi isimler dizilerin senaryolarını yazıyor, danışmanlık yapıyorlardı. Anlatmaktan korkulmayan, hikayelerin borcu daha çok hissedilen bir dönemdi. Tomris Hanım Kurtuluş Savaşı hikayelerinden Cumhuriyet’in kuruluş sancılarına, toplumsal kırılmalardan askeri darbelere insan hikayelerini bizlere anlattı. Bu Kalp Seni Unutur mu?, Çemberimde Gül Oya, Kırık Kanatlar, Hatırla Sevgili dizilerini izledikçe hatırladık. Hatırlamak yüzleşmekti. Sağcının solcunun, Türk’ün Yunan’ın, Müslüman’ın Musevi’nin ben olduğunu, biz olduğunu hatırladık.
Tomris Giritlioğlu bugün belki daha naif, televizyon ekranı yerine dijital ekranlardan izleyebildiğimiz ‘öteki’ hikayelerin öncüsü olmuştur. Berkun Oya’nın Bir Başkadır’ında, Rana Denizer’in Kulüp’ünde Tomris Hanımın izleri kolayca bulunur. Onun açtığı yol yakın tarihin çatışmalarına, toplumun unuttuklarına bizi götürür. Ama insan unutmaz. Bir insan hatırlar ve bir hikaye anlatır. Bütün toplum hafızasını yeniler.
Bugün hala televizyon ekranına eğitim misyonu yükleyen tartışmalar yapılıyor. TRT’den İngilizce dersi takip ettiğimiz, nasıl daha iyi tarım yapacağımızı öğrendiğimiz dönem geride kaldı. Zaten ülkede tarım diye bir şey de kalmadı. Gerçi tarihi yeniden yazmaya çalışan ve Osmanlı tarihini ‘öğretmeyi’ hedefleyen dizileri yok saymayayım. Ama artık çok ekranımız, öğrenmek için farklı platformlarımız var. Televizyon bizi haberdar ediyor, eğlendiriyor. Dizilerin hikayelerinde temsil edilenleri incelerken topluma dair izler arıyoruz, bazen buluyoruz, çoğu zaman hep aynı kadınlarla, erkeklerle, ailelerle, aynı çatışmalarla karşılaşıyoruz. Oysa televizyon toplumsal hafızanın önemli merkezlerinden biridir. Televizyon öğretmez ama hatırlatır. Tomris Giritlioğlu’nun bize anlattıklarını, hatırlattıklarını unutmamak dileğiyle ve ona izleyici olarak teşekkürlerimle...