YAZARLAR

Suriye seçimleri neyi değiştirir? 

Demokratik, adil, şeffaf bir seçimden değil; savaş, işgal ve kuşatmaya rağmen düzenlenen bir seçimden bahsedilebilir.

Suriye’de Devlet Başkanı Beşşar el Esad “Savaş var, ne seçimi” demek yerine 10 yıllık kanlı sürecin içinde, sağında, solunda olmuş bütün güçlere meydan okuyarak 26 Mayıs’ta seçime gitti.
Resmî sonuçlara göre 13.5 milyon kişi oy kullandı, katılım oranı yüzde 78.4’ü buldu. Oyların yüzde 95.1’i Esad’a gitti. Mahmud Ahmet Mari yüzde 3.3, Abdallah Salum Abdallah yüzde 1.5 oy aldı. 

Suriye Arap İnsan Hakları Örgütü Başkanı ve Demokratik Muhalefet Cephesi Genel Sekreteri Marie, Cenevre görüşmelerine iç muhalefetin temsilcisi olarak katılan bir hukukçu. Abdallah da eski Devlet Bakanı ve Sosyalist Birlikçi Partisi üyesi. Esad’ın 2014’teki oyu yüzde 88 idi. 

“Meşru değil, tanımayız” diyen Batı cephesi seçimi ‘tiyatro’ olarak okumayı tercih ediyor. 5-6 milyon insanın mülteci olması, Türkiye ve desteklediği örgütlerin kontrolündeki bölgeler ile Fırat’ın doğusunda Suriye Demokratik Güçleri’nin denetimindeki bölgelerde sandıkların kurulamaması seçimin geçersiz olduğu argümanına dayanak yapılıyor. Mültecilerin topyekûn rejim düşmanı oldukları iddiasını geçersiz kılan tabloyu Lübnan’daki Suriyeliler bu seçimde de sundu. Sandığın kurulduğu Suriye Büyükelçiliği’ne giden yollar tıka basa doluydu. Üstelik yeminli Suriye düşmanı Lübnan Güçleri’nin saldırısına uğradılar. Yolları kesildi ve taşlandılar.
Esad’ın katıldığı bir seçimi hangi koşullarda olursa olsun peşinen gayrimeşru ilan etmeye kararlı ülkeler mültecilerin önüne sandık konulmasına izin verecek de değildi. Nitekim Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Eymen Susan, Suriye konsolosluklarında sandık kurulmasına izin vermeyenleri kınadı: “Türkiye ve Almanya gibi ülkelerin Suriyelileri meşru haklarından mahrum etmesi şaşırtıcı değil. Onların bu tavrı, projelerinin başarısız olmasından dolayı duydukları umutsuzluk ve kini yansıtıyor.”
Sandık kurulsa bile ‘mülteci’ ve ‘sığınmacı’ olanın getirdiği tersten bir baskı da yok mu? Bunlar için Esad yönetimine destek anlamına gelecek davranışlarda bulunmaları kolay değil. Bunu mültecilerle sohbetlerimden biliyorum.

***

Seçim süreci ve koşulların demokratik seçime el vermediği gerçeğine odaklananlar Suriyelilerin seçime katılma ve Esad lehine tercihte bulunma refleksinin nedenleriyle ilgilenmiyor.  

Savaşın ağır tahribatı, abluka, yaptırım ve tecrit, ekonomik çöküş ve ağır kokuşmuşluk haline rağmen Suriyeliler sandığa gitti. Esad lehine görkemli destek gösterileri, sonunda da kutlamalar oldu. Kanlı sürece barut, cihatçı ve dolar taşımış tarafların görmek istemediği ya da alaya alarak geçiştirdiği bir Suriye gerçekliği bu. Her şeye rağmen Suriyeliler sandığa gittiyse bunu anlamak hakikatin emridir.
Esad, Suud güdümlü Ceyş’ul İslam ve Katar beslemesi Feylak’ur Rahman’ın 6 yıl boyunca halkı aşağılaya aşağılaya ‘şeriat devleti’ oyunu sergilediği Şam kırsalındaki Duma’da oyunu kullandı. Bu da bir meydan okumaydı.
Hangi kapıda karar kılacakları henüz belli olmayan Fırat’ın doğusundaki Kürtlerin kurduğu fiilî özerk yapı bir kenara, silahlı güçler içerisinde ‘alternatif’ olma iddiasını ve saha kontrolünü koruyan bir kişi kaldı: Ebu Muhammed el Colani. IŞİD’in Suriye’deki ilk yapılanması Nusra’nın emiri. Sonra IŞİD lideri Ebubekir el Bağdadi ile bozuşup El Kaide lideri Eymen el Zevahiri’ye biat etti. Ardından Nusra Cephesi’nin adını Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) olarak değiştirip küresel cihat ağından çıkıp mücadelesini Suriye ile sınırladığını öne sürdü. Şimdi ABD ve müttefiklerine takım elbise ile şirinlik yapıp 'beni terör örgütü listesinden çıkartın, işinize yararım' demeye çalışıyor. Son röportajında Türkiye’nin HTŞ’yi terör örgütleri listesinde tutmasının düşmana hizmet ettiğini söylüyor.  

Suriye Ulusal Koalisyonu diye bilinen Batı-Körfez destekli sözde alternatif, Türkiye gibi birkaç ülkenin elinde paçavraya döndü.
Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adlı dış müdahale aparatı bir süredir Türkiye’nin Kürtlere karşı kullandığı, sağa sola sürdüğü, Libya ve Karabağ savaşlarında paralı askerlere dönüştürdüğü bir yapı.
Gaziantep’te kendilerini alternatifi hükümet diye konuşlandıranlar da istihbaratın kontrolünde bir rant şebekesi.
Kirli müdahaleyi reddeden doğru düzgün muhalif figürler defteri kapatalı çok oldu; umutsuzluk içinde savaşın bitmesini bekliyorlar.
Suriye halkı bu tablo karşısında ülkenin bütünlüğünü Esad’la yola devam etmekte görüyor. Sistemin içinde bulunduğu durumdan memnun olduğu için değil, korkunç seçeneklerden kaçabilmek için.
Demokratik, adil, şeffaf bir seçimden değil; savaş, işgal ve kuşatmaya rağmen düzenlenen bir seçimden bahsedilebilir. Bu, en azından sandığa gidenler için bir varoluş savaşının devamı ve dayatmalara karşı bir yanıt. Elbette demokrasi namına destan yazıldığı söylenemez. Çok net olan şey şu ki; insanlar devletin omurgasındaki kurumların Esad’a bağlılığını ülkenin parçalanmasının önündeki yegâne şans olarak görüyor. Mevcut koşullarda Esad’a denk gelen bir aday da yok. Başka bir çıkış göremedikleri için savaş bitinceye kadar bu gerçeğe göre hareket ediyorlar. Orta Doğu ülkeleri arasında Suriye toplumunun siyasal aklının sınanmış bir akıl olduğunu ve stratejik tepkiler verdiğini düşünüyorum. Bölgede Suriye’nin başına geleni kaldırabilecek başka bir ülke de zor bulunur.
***
Seçim Suriye’yi kendiliğinden dehşet tünelinden çıkarmayacak. Suriye’nin bütünlüğü henüz sağlanabilmiş değil. Sağlansa bile yeniden inşa, normalleşme, mültecilerin dönüşü gibi uzun ve yorucu bir mücadele onları bekliyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile bir çözüm zemini bulunabilseydi bölünme tehlikesi önemli ölçüde bertaraf edebilirdi. Türkiye’nin himayesindeki diğer yekûn cihatçı karakteri nedeniyle eninde sonunda silinmeye mahkûm.
Fırat’ın doğusunda ise son seçim sürecindeki pazarlıklar dahi tarafların pozisyonlarının hâlâ çok uzakta olduğunu gösteriyor. 24 Mayıs’ta özerk yönetim Suriye devletinin kontrolündeki bölgelere geçişleri kapattı. Öncesinde Suriye Demokratik Meclisi (SDM) seçime katılmayacaklarını, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 nolu kararının ruhuna aykırı herhangi bir seçim sürecini kolaylaştırmayacaklarını duyurmuştu. Hükümet kaynaklarına göre Haseke ve Rakka vilayetlerinde 157 seçim merkezi belirlendi. Ama bu merkezlerde ne kadar oy kullanıldığı bilgisi paylaşılmadı. SDM Eşbaşkanı Riyad Dırar’a göre, Suriye hükümeti 16 Mayıs’ta bölgede sandıkların kurulmasına izin verilmesini istedi. Al Monitor’a konuşan SDM kaynaklarına göre iki taraf arasında pazarlıklar döndü. SDM sandıkların kurulması talebine karşın bazı şartlar ileri sürdü. Şartlar arasında özerk bölgedeki eğitim müfredatının tanınması, özerk bölgenin mahkemelerinde gayrimenkul alım satımına ilişkin verilmiş kararların kabul edilmesi ve gayrimenkul kayıtlarının özerk yönetime verilmesi yer alıyor. Şartlar kabul edilmeyince özerk yönetim de sandıkların kurulmasına izin vermedi. Seçimlerin meşruiyetini tanımayan Amerikan yönetiminin çizgisine paralel bir sonuç. ABD, Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya blok halinde seçimin sonuçlarını tanımayacaklarını peşinen ilan etmişti. Sanki bu blokun derdi günü demokrasi imiş gibi. Suriye’den istedikleri sonucu alıncaya kadar bu tutum değişmeyecektir. AB ivedilikle Suriye’ye yaptırımları bir yıl daha uzattı.
Cenevre süreci üzerinden siyasi geçişi temin edecek koşullar oluşmadan seçimlere gidilmesini reddeden ve Rusya’dan da bu konuda ağırlığını koymasını bekleyen bir cephe vardı. Rusya’nın Şam yönetimiyle yaşadığı bazı sıkıntılara atfen Esad’ı bırakacağı çıkarımları yapılmıştı. Rusya seçim sonuçlarına güçlü bir açıklama ile destek çıkarken BM Güvenlik Konseyi’nin bir diğer ağır topu Çin de Esad’ı tebrik etti. İran dışında Lübnan da tebrik edenler arasında.  

*** 

Seçim sonuçları ülkeyi saran iç ve dış koşulları sihirli bir değnek gibi değiştiremez. Fakat seçim olacak mı olmayacak mı belirsizliğinin arkada bırakıldığı yeni süreçte kimi taraflar suları test etmek isteyebilir. Bölgede bazı ülkeler deklare ettikleri resmî tutumların ötesinde, bir süredir Suriye yönetimiyle çalışmak için nabız yokluyordu. Seçim parantezinden sonra bu girişimler artabilir. Suudi İstihbarat Şefi seçim öncesinde Şam’da Esad’la görüşmüştü. Suudi Arabistan Şam’ın bölge politikaları ve ittifaklarından rahatsız olsa da Suriye’siz siyasi denge kurmanın zorluğunu fark etmiş durumda. 1976’da Lübnan’a Arap Barış Gücü olarak Suriye ordusunu göndermeye razı gelmiş Suudilerden bahsediyoruz. Suudilerin Şam’la ilişkiye geçmesinin nedenini irdeleyen Arap yorumcular, Riyad’ın Suriye’nin bölgedeki rolünü görmezden geldiğinde kendisinin de etkisizleştiğine dikkat çekiyor. Bu çok da mesnetsiz bir çıkarım değil. 2005’te Suriye’yi Lübnan’dan çıkartan süreç Beyrut’ta Suudi destekli blokların önünü açsa da bu durum kısa sürede tersine döndü ve Suudiler zemin kaybetti. Çok paradoksal bir durum. Şimdi öncelikli mesele İran’ın Irak-Suriye-Lübnan-Filistin hattında elimine edilmesi. Suudiler Şam’a istihbarat şefini gönderirken kuvvetle muhtemel şu hesabı yaptı: ABD’nin azami baskı stratejisi İran’ı geriletemedi. İran’dan kopması için Suriye’yi cezalandırmak yerine kazanmak daha çıkar yol olabilir.
Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşünü Amerika bloke ediyor, tıpkı Kürtlerin Şam’la müzakerelerini sabote ettiği gibi. Fakat sembolik hedeflere takılmadan Suudi Arabistan, Şam’la Birleşik Arap Emirlikleri’nin daha aleni yaptığı teması daha komplike yöntemlerle ilerletebilir. İran ve Türkiye’nin etki ve kontrol alanlarını daraltmak için Şam’a yanaşmak, Suriye’nin yeniden inşasını kolaylaştırmak, Suriye’yi İran aleyhine kazanmak; bütün espri bu. Fakat bu tür bir sürecin önünü açacak olan yine ABD.
Biden yönetimi, İran ve Rusya ile pazarlıkların gidişatına bağlı olarak Suriye’de farklı bir yolu deneyebilir. Bölge turunu tamamlayan Amerikan heyeti muhtemelen Suriye siyasetinde köşeleri biraz daha oturmuş bir yol haritası çıkarabilir. En azından beklenti bu yönde. Biden 14 Haziran’da Brüksel’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 16 Haziran’da Cenevre’de Rusya lideri Vladimir Putin’le görüşecek. Bu ilk yüz yüze buluşmaya kadar bazı şeyler biraz daha netleşebilir.
***
İran’ı geriletme, sabit bir hedefken buna erişmenin farklı seçenekleri üzerinde duruluyor. Bu arayışlar Şam’a yaklaşımı gözden geçirmeyi de kapsayabilir. Tahran’la halihazırda yürütülen nükleer pazarlıklarda İran’ın Suriye’deki asker unsurlar ve milislerini çekmesi koşulu da var. İddiaya göre Amerikan yönetimi en azından İran’ın askerî varlığı ile Şii milisler arasında fark gözetme eğilimi taşıyor. Suudiler da Bağdat’ta İranlılarla ikili diyalog başlattı. Amerikalıların farklı bir yoldan gidebileceklerine dair ihtimali besleyen şey Filistin’e yaklaşımdaki farklılıktır. Biden yönetimi Hamas’ın tekelini kırmak için Gazze’yi cezalandıran eski siyasetten gitmeyeceğinin işaretlerini verdi. İsrail’in yıktığı Gazze’nin yeniden inşası için Mısır inisiyatif aldı; 500 milyon dolarlık yardım vaat edip ateşkesin hemen ardandan 130 tırlık acil insanî yardım malzemesi gönderdi. Mısır’ın Hamas’la şartlı çalışmaya başlaması, ABD’nin Kahire’nin bu pozisyonunu onaylamakla kalmayıp BM ve Filistin Yönetimi üzerinden Gazze’ye yardım kararı alması sözünü ettiğim nüansa işaret ediyor. Bu yaklaşımı Suriye’de de deneyebilirler mi? Mısır, Şam’la çalışmaya akşamdan razı ve Amerikalılarla başlattıkları diyaloğu genişletirlerse bu süreç Suriye’yi de içine alabilir. Burada Rus-Amerikan pazarlığı kritik önem arz ediyor. İddiaya göre Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Biden-Putin görüşmesinin zeminin hazırlamak için buluştuğu Amerikalı mevkidaşı Antony Blinken’a “İran’ın Suriye’deki varlığından memnun değiliz. Ama ABD’nin yaklaşımında bir değişiklik olmadığı sürece bu varlığa yönelik herhangi bir çözüm yok” dedi. Elbette tarafların pozisyonları birbirine çok uzak. Ancak Biden yönetimi sonuç getirmeyen bir siyasette ısrar etmek yerine yeni yolları denemeye açık görünüyorlar. Mesela Amerikan heyetinin SDG komutanları ile toplantıda “Amerikan güçleri çekilirse durum ne olur, o vakit sizin neye ihtiyacınız olur” diye sorması Suriye siyasetinin sabitelerinin çok da sabit olmadığını gösteriyor.
Seçimleri reddetseler de Esad’la bir dönem daha muhatap olacakları gerçeği yeni durum değerlendirmesini zarurî kılıyor. Suriye’nin kendi egemenlik alanlarını, stratejik ortaklık ve savaştaki hayatî katkılarına rağmen İran ve Rusya’dan koruyabildiği izlenimi Şam’ın azılı düşmanlarını yeniden değerlendirmeye iten bir diğer önemli faktördür. Biden’ın kırmızıçizgileri biraz sarıya çevirmesi evvela Arap dünyasının Şam’la normalleşmesinin önünü açabilir.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.