YAZARLAR

Şu çocuk kandırma işinden vazgeçilmeyecek mi?

Her iki durumda da Ahmet Davutoğlu, halk eliyle seçilmiş yöneticilerden habersiz girişilmiş büyük bir eyleme varan süreci sorgulamayan, devleti muazzam zorluklara sokabilecek bu girişim karşısında kimseden hesap sormayan, soramayan, fakat konumundan da vazgeçmeyen bir oportünist siyasetçi rolünde görünüyor.

2015 Kasım’ında Rusya savaş uçağının Türk Hava Kuvvetleri’nce düşürülmesiyle ilişkili olarak DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın televizyonda sarf ettiği sözler, dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun partisinden sert karşılıklar buldu. Partinin genel başkan yardımcısı Sema Silkin Ün, başka partilileri gibi Babacan’a yüklenmek yerine, birkaç tweet’lik mesaj dizisiyle, olaya açıklık getirmeyi yeğledi. Ancak mesajlarını mâkûl metin incelemesine tâbi tutunca, bu tercihinin içini pek dolduramadığı, doldurmak için kullandığı malzemenin de eskimiş, bozulmuş, çünkü son kullanma tarihi geçmiş olduğu görüldü. Ün’ün seri tweet’leriyle sergilediği, İslâmcı siyasetin pek düşkün olduğu çocuk kandırma pratiğinden bariz izler taşıyor ki, bu aynı zamanda hepimizi aptal yerine koymayla eş anlama geliyor. Kaba kaçtığı için aptal demeyebiliriz, o halde seçebileceğimiz sıfat “kolay kandırılır” olacaktır. Ün’ün açıklamaları genel başkanlarının dünyaya ve kendine dair fantastik görüşüne hizmet edebilir. Ama bunlarla bizim Gelecek Partisi ve başındakilere güven duymamız bekleniyorsa, aklı başında herkes için aksi olacaktır.

Davutoğlu taraftarlarının tepkisini çeken Ali Babacan, Halk TV’de katıldığı programda, “Hatırlayın Rus uçağını düşürme olayını,” demişti. “Rusya o günlerde ciddi düşmandı. Uçağı düşürme talimatını kim verdi yarışı oldu başbakan ile cumhurbaşkanı arasında. Sen verdin, ben verdim. Uçağı düşürmek kahramanlık ya!

Rusya Hava Kuvvetleri’nin bir Su-24 jeti, 24 Kasım 2015 günü, sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle düşürülmüştü. Olay büyüktü ve yalnız Suriye İç Savaşı ve Türkiye-Rusya ilişkileriyle sınırlı çerçevede ele alınabilir değildi, çünkü NATO üyesi bir devlet Rusya uçağını düşürmüştü. Genelkurmay, Rusya uçağının beş dakika içinde on defa uyarıldığını, buna rağmen yoluna devam ettiği için iki Türk F-16’sı tarafından vurulduğunu açıklamıştı. Ankara’nın Birleşmiş Milletler'e resmî yazısındaysa ihlalin toplam 17 saniye sürdüğü belirtilmişti. Vurulan uçaktan atlayan pilotlardan biri, Rusya’nın desteklediği Suriye rejimine karşı savaşmak üzere Suriye’de bulunan bir TC vatandaşı tarafından vurulup öldürülmüştü. Diplomatik facia katmerliydi.

Babacan’ın Tayyip Erdoğan’la “talimatı kim verdi yarışı”na girmekle itham ettiği Ahmet Davutoğlu, olağan şüpheli muamelesi görmüştü. Çünkü kendisinin Türk-İslâm cihan hakimiyeti hayallerini ve genellikle hepimizin içinde yer aldığı gerçeklik yerine bu hayallerin âleminde yaşamayı yeğlediğini bilenler, ötesini berisini düşünmeden, “büyük devlet”lik gösterisi mahiyetinde Rusya uçağını düşürme talimatı vermiş olabileceğine hükmetmişlerdi.

Talimatı kimin verdiği ortaya çıkmadı. Uçağı düşürmenin siyasî maliyetini -milyar dolarlık ekonomik maliyete dönüştürerek- karşılamak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a düşmüştü. Kaldı ki, bu kadar kritik bir kararın kendisi dışında verilip uygulanmış olması gibi bir hali Erdoğan kabullenemezdi.

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sema Silkin Ün’e göre, Rusya uçağının düşürülmesinde Davutoğlu’nun sorumluluğu yok. Ün’ün tweet dizisini ele alacağız.

'GERÇEĞİ BENDEN DİNLEYİN' HAVASI

Sema Hanım, açıklamalarına, Babacan’ın doğru söylemediğini belirterek, ama bunu kibarca ifade ederek başladı: “Sayın Babacan’ın Halk TV yayınında üzülerek dinlediğim ifadelerini iyi niyetimi koruyarak bilgi eksikliği olarak görüyor ve süreci bir kez daha anlatmak istiyorum.” Sema Hanım’ın bu sözleri, açık ki, “hakikati anlatacağım” taahhüdüydü.

Ün, ikinci tweet’inde, sınır ihlali yapan yabancı uçakların TSK tarafından vurulması kararını içeren angajman kurallarının Rusya’ya bildirilmiş olduğunu belirtti. Yani Rusya, sınırı ihlal ederlerse uçaklarının vurulacağını biliyordu. Peki.

Sema Hanım da “Peki,” diyor, “o gün ne yaşandı?” Sonrasında anlattığıysa hâlihazırdaki liderini epeyce ilginç bir konuma düşürüyor, ancak Ün buradan iktidarsızlık değil masumiyet çıkarmamızı bekliyor: “Akar Davutoğlu’nu aradı. ‘Rus uçağını düşürdük’ dedi. Davutoğlu’nun yanıtı şu oldu ‘Rus uçağı demeyin. Biz düşürdük demeyin. Kimliği belirsiz bir uçak sınır ihlali nedeniyle düşürülmüştür’ deyin. Rusya da Türkiye de büyük devlettir. Biz aramızda bunu konuşalım.

Konuşalım, belki deriz ki: Düşen Kenya uçağıydı, düşüren de Meksikalılar olabilir…

Neyse, aslında ne olmuş? Genelkurmay başkanı başbakanı aramış, “Rus uçağını düşürdük,” demiş. Dolayısıyla, emri başbakan vermemiş. Bu hikâyeye göre cumhurbaşkanı da vermemiş olmalı, yoksa cumhurbaşkanının emriyle Rusya uçağı düşüren genelkurmay başkanının hemen ardından -olaydan habersiz bulunan!?- başbakanı aramasının anlamı ne? Başbakan, beraber Rusya uçağı düşüren cumhurbaşkanı ile genelkurmay başkanının halkla ilişkiler elemanı mı?

Öbür ihtimal, Rusya uçağının cumhurbaşkanının da haberi ve emri olmadan düşürülmüş olması. Bu ihtimal Davutoğlu’nu temize çıkarır mı?

Her iki durumda da Ahmet Davutoğlu, halk eliyle seçilmiş yöneticilerden habersiz girişilmiş büyük bir eyleme varan süreci sorgulamayan, devleti muazzam zorluklara sokabilecek bu girişim karşısında kimseden hesap sormayan, soramayan, fakat konumundan da vazgeçmeyen bir oportünist siyasetçi rolünde görünüyor.

Ve kifayetsizlik, iktidarsızlık bu kadarla da kalmıyor. Üstelik bize bunu yine, genel başkanını savunmak üzere sahneye gelen, ama ağzını açtıkça onu ve kendisini daha tuhaf vaziyetlere düşüren genel başkan yardımcısı anlatıyor: “Bu konuşmanın 10 dakika sonrasında talimatının kimlerce verildiği meçhul olan ‘Rus uçağı düşürüldü’ açıklaması Cumhurbaşkanlığı’ndan yapıldı. Davutoğlu tekrar Akar’ı aradı ve ‘bu açıklama verdiğim talimata rağmen nasıl yapıldı derhal çekilsin’ dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sema Hanım diyor ki: “Talimatının kimlerce verildiği meçhul olan” bir açıklama cumhurbaşkanlığından yapılmış. Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamanın talimatını vermiş olması muhtemel birçok kişi mi var? Sema Hanım niye “meçhul” diyor?

Burada müthiş bir cesaretsizlik kokusu alıyoruz. Eğer bilemediğimiz başka şey yoksa. Evet, kokar o.

KİM NEYİ NİYE GERİYE ÇEKMİŞ?

Rusya uçağının düşürülmesinin ardından yaşanan acayiplik, Ün’e göre, burada da sona ermiyor: “GK Başkanı Başbakan’a kendisinin de şaşırdığını kendilerinin talimatını Cumhurbaşkanlığı’na ilettiğini söyledi. Açıklama geri çekildi ama o 10 dakikada tüm dünya ajansları geçmişti artık haberi.

Açıklama geri çekilmiş. Hangi açıklama? Talimatını kimin verdiği meçhul olan cumhurbaşkanlığı açıklaması mı? Cumhurbaşkanlığı açıklaması, başbakanın talimatıyla mı geri çekilmiş? Nasıl geri çekilmiş? Bütün ajanslar haberi dünyaya duyurduktan sonra ne geri çekilmiş? Burada mantıkî izahat yok. Gerçek her ne ise onu açık edecek cesaret de yok.

Ama şu Türk-İslâmcı kibir devrinde sabrımızı delik deşik eden o mesnetsiz özgüven, maşallah, kilo kilo, koli koli üst üste yığılmış. Sema Hanım, şu ana kadar bize sıradan insanlar tarafından ulaşılamayacak, yanlış bilinen her şeyin doğrusunu ortaya döken mahrem ve muazzam bilgiler aktarmış biri edâsıyla, “Ek bilgi olsun bu da,” dedi, tweet serisinin sonuna doğru. “Bayırbucak Türkmenlerini bombalamak için sınırımızda manevra yapan uçaklardı o uçaklar.” Nihayet klasiklerimizin, ananelerimizin, gelenek ve göreneklerimizin, kültürümüzün, medeniyetimizin tanıdık bildik sularına girdik. “Bu kıyağımı da unutmayın” üslûbuyla sunulan “ek bilgi” ile bize ne söylenmek isteniyor? Şu: “Fazla da uzun etmeyin, o uçağın düşürülmesi doğru hareketti.” Suriye’de yenen her türlü haltın meşrulaştırıcı motifi, hepinizin bildiği üzere, “ama Türkmenler!..” Burada da bu motifin öne sürülmesi doğal… olabilirdi… lâkin başından beri konumuz, uçağı düşürme emrini Davutoğlu’nun vermemiş olması değil mi? Ne demiş oluyor Sema Hanım: Emri o vermedi, ama verdiyse de yanlış iş yapmadı. O tarafını kapatayım, neme lazım, bu tarafını da örteyim! Yalnız örtü ufak, iki uç da açıkta kalıyor. Memleketin az buçuk siyaset tecrübesine sahip kalem erbâbı ahalisi bilir ki, “olmadı, ama olduysa da…” formülü bir tür itiraf içerir.

Sona yaklaştık: “Ertesi gün pilot sabotajı mı haberleri çıkınca Sayın Akar, Davutoğlu'na ‘eğer bu doğal hakkını yerine getirdiği için bir askeri cezalandırırsak bir daha hiçbir TSK mensubuna görevini yaptıramayız, sınır güvenliğimiz de kalmaz’ der.” Bu gerekçelendirme size bir şey çağrıştırıyor mu? Ceza verilirse terörle mücadelede şevki kırılacak güvenlik görevlileri falan..? Aslında bu kısmı önemsiz. Rusya uçağı düşürmenin bir askerin “doğal hakkı” olarak görülmesi de değil, önemli olan. Lafa bakar mısınız! Genelkurmay başkanı, başbakana diyor ki: Tek bir askeri cezalandırırsak “hiçbir” TSK mensubu bir daha görevini yapmazmış, “sınır güvenliğimiz de kalmaz”mış! Oyun mu oynuyoruz? Çocuk mu kandırıyorsunuz? Bunlar nasıl hayalî diyaloglar? Genelkurmay başkanı, “sınır güvenliğimiz kalmaz” diyebilir mi yahu? Derse derhal görevden alır, yerine “emir dinlemeyen askeri de cezalandırırız, sınırlarımızı da her şart altında koruruz” diyeni getirirsiniz.

Sema Silkin Ün, sondan bir önceki tweet’inde, önce hamasetle karışık, büyük sözlerle meselenin kendisini görünmez kılmayı denedi: “Davutoğlu devlet adamlığı görevini yerine getirmiş ve görev yapamaz hale gelme ihtimali olan askerine sahip çıkmıştır.” Yani Sema Hanım “sınır güvenliğimiz kalmaz”a ikna olmuş. Uçak düşürmenin bütün sorumluluğunu orduya yıkıyor, siyaseti kökünden bağlayan bu hareketin hesabının görülmeyişini de “devlet adamlığı” ile taltif ediyor. Ordu da, kafasına göre Rusya gibi bir devletin uçağını düşürebilen, ama aralarında biri cezalandırılırsa sınır güvenliğini bile sağlayamayacak, tuhaf bir yapı olarak beliriyor karşımızda.

Sema Hanım’ın ikinci cümlesiyse, Rusya uçağını düşürmenin önemi, anlamı, etkileri, sonuçları hakkında ya korkutucu bir cehaleti ortaya koyuyor ya da hanımefendi bizi salak yerine koyuyor: “Uçağın vurulması genel bir sınır güvenliği, angajman kurallarını uygulama konusudur.” Ya, evet, genel bir konu. Yani her gün kaç sınırda kaç devlet birbirinin uçağını vurur, abartacak bir şey yok.

Ve geldik Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ün’ün son cümlesine. İtiraf edeyim, bu cümle sabrımı taşırmasa yine de bu yazıya girişmezdim. Cümle şöyle: “Türkiye'nin sınırlarını korumak bir hükümetin asli görevidir.

Aa?! E, o zaman tamam.