Sri Lanka’dan Diyarbakır’a yasal yollarla gelen ‘kaçak çay’

Sri Lanka’da üretilen çay, Suriye sınırından Mardin’e yıllarca kaçak olarak geldi. Aynı çay şimdi Diyarbakır’da Çiya, Pelda, Kurdi, Ruda gibi isimlerle yasal yollardan satılıyor.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR- Bazı geceler patlayan silahların sesleriyle uyanırdık. Babam, bizi sakinleştirmek için “Müsademe çıktı” derdi.

Müsademe sınırda nöbet tutan askerlerle kaçakçılar arasında çıkardı.

Müsademe sınırda gerçekleşiyordu ve sınır, birkaç yüz metre ötemizdeydi. Yakından duyulan silah seslerine rağmen uykuya yenik düştüğümüz de olurdu ama genellikle yataktan çıkmaya korkarak, yorganın altına saklanarak silah seslerinin kesilmesini beklerdik. Müsademe, hiç bitmeyecek gibi çok uzun sürerdi bazen.

Hayal meyal hatırlıyorum. Bir kış gecesi, askerlerden kaçan kaçakçılardan biri bizim bahçeye sığınmıştı. Sonra nasıl kurtuldu, şimdi hatırlamıyorum. Bir yaz gecesi ise müsademe çok uzun sürmüştü. Sabah Suriye sınırını geçen beş kaçakçının vurulduğunu öğrenecektik. Kaçakçıların cesetleri, resmi işlemler yapılıncaya kadar, uzun süre vuruldukları yerde kalmıştı. Sırtlarında taşıdıkları çuvallar oraya buraya savrulmuştu.

Vurulan kaçakçılardan biri komşumuzdu.

Müsademe kelimesi ne vakit karşıma çıksa, sınırda vurulan kaçakçıların aklıma düşmesi bu hatırayla ilgili olmalı.

SURİYE’DEN GETİRİLEN KAÇAK ÇAY

Öte yandan kaçakçılar, Ahmed Arif’in “Pasaporta ısınmamış içimiz” dizesinin cisimleşmiş haliydi. Birer kahraman gibi söz edilirdi onlardan. Oysa yoksuldular ve onları tel örgülere, mayın tarlasına, nöbetteki askere doğru sürükleyen de buydu.

Peki, kaçakçılar sırtlarına vurdukları o büyük çuvallarda ne taşıyordu? Türkiye’den 'öbür tarafa' en çok tütün götürülüyordu. Suriye’den bu yana ise elbiselik kumaş ile Çaya Sûrî (Suriye Çayı), diğer adıyla Çaya Kaçax (Kaçak Çay) getiriliyordu. Kaçak çay, gece müsademe çıkmış olsa da gün boyu içtiğimiz çaydı. Kaçakçıların canları pahasına sınırın öte yanından getirdiği çay.

Kaçak çay Suriye’den geliyordu ama Suriye’de çay üretilmediğini çok sonradan öğrenecektim.

SRİ LANKA ÇAYININ KÜRTÇE ADI

Hududu sırtlarında taşıdıkları çuvallarla geçen kaçakçıların zamanı geride kaldı. Hudut boyunca 'Berlin Duvarı' örüldü ve termal kameralarla 7/24 gözetleniyor.

Hem zaten kaçak çay dediğimiz, Çiya, Pelda, Kurdi, Ruda gibi isimlerle Diyarbakır’daki Toptancılar Sitesi’nden bütün bölgeye serbestçe dağıtılıyor artık.

Sri Lanka’da üretilen çay, gemilerle Mersin’e ya da Rize’ye getiriliyor. Diyarbakır’daki toptancı, bu şehirlerdeki aracılar sayesinde istediği kadar çayı Diyarbakır’a kamyonlarla getirtiyor. Çuvallar içinde getirilen çay, atölyelerde paketleniyor. Buradan Toptancılar Sitesi’ne, oradan da Diyarbakır ve diğer illere dağıtılıyor.

Toptancılar Sitesi’nde karşılaştığım bir çay dağıtımcısı, “Sizin oraları biliyorum” deyince, “Kaçakçı mıydın?” diye sordum. Adam hiç gizlemeden “Evet” dedi. Bize yakın köylerden birkaç kaçakçı adı saydı. Hiçbirini tanımıyordum.

“Ben yıllardır çay işi yapıyorum” derken doğru söylüyordu adam. Eskiden kaçak yollarla yaptığı işi şimdi yasal yollardan yapıyordu. İş yerinin duvarına asılı sertifikalar da bunu gösteriyordu.

‘KAÇAK ÇAY HİÇ BİTER ABÊ?’

Ancak çayın kaçak yollarla bölgeye gelmesi büsbütün bitti demek mümkün değil. Irak’tan ya da İran’dan hâlâ kaçak çay geliyor bölgeye.

Çarşiya Şewitî’de Kılıç Ticaret adlı dükkanı işleten Murat Kılıç söylüyor bunu. Dükkanda kemer gibi ilgisiz şeyler de var ama esas olarak çay satıyor. Raflarda çoğu Kürtçe isimli çay paketleri sıra sıra dizilmiş alıcısını bekliyor.

Diyarbakır’daki toptancılardan da alıyor çayı, Irak ve İran’dan kaçak gelen çayı da. “Kaçak hiç biter abê?” diye soruyor ve cevabını da kendisi veriyor: “İnsanların işi yok gücü yok. İnsanlar fakirdir. Kaçak işi yapmasa eve nasıl ekmek götürecek?”

Çarşıdaki durumu da özetliyor: “Sur’daki olaylardan önce bin lira kazanmışsam, az kazandım diye ağlıyordum. Şimdi eve ekmek götürüyorsak şükür diyoruz. Bu kadar kötü işler. Bir de korona virüsü yüzünden dükkan bir kapalı bir açık. Açık olduğu zaman da giden gelen olmuyor. En kötüsü de artık turist yok.”

Murat Kılıç önerdiği için bir paket “Halep” çayı alıp ayrılıyorum dükkandan. Bir de elbette güzelliği efsane gibi anlatılan Halep’in ve hafızamdan silinmeyen kaçakçıların hatırına…