‘Sosyal medyayı kapatmaya doğru giden bir süreci yaşıyoruz’

Sosyal medyaya ilişkin yeni bir düzenleme AK Parti’nin gündeminde. Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Faruk Çayır’a göre sosyal medyayı kapatmaya doğru giden bir süreci yaşıyoruz.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının ardından AK Parti sosyal medyaya ilişkin yeni bir düzenleme için harekete geçti. Erdoğan’ın “Yalan terörü hususunda bir adım daha atılması gerekiyor” ifadelerinin ardından konuşan AK Parti yöneticileri “dezenformasyona” karşı hapis cezası ve sosyal medyaya girişin engellenmesi gibi öneriler üzerinde çalıştıklarını duyurdular.

Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Faruk Çayır’a göre “yalan haber” ile “terörü” yan yana getirmek çok sancılı bir sürecin geleceğini gösteriyor. Geçtiğimiz yıl Meclis’ten geçen ve sosyal medya platformlarına temsilcilik açma zorunluluğu getiren değişikliğin iktidara yeterli gelmediğini belirten Çayır, “Bundan sonra da herhangi bir düzenleme yeterli gelmeyecektir. Her engelleyemediği, kontrol altına alamadığı olayda bir adım öteye gidecektir. Süreç sosyal medyayı kapatmaya kadar gidebilir” ifadelerini kullandı.

Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Faruk Çayır

‘YALAN TERÖRÜ’ DİYE BİR ŞEY YOK’

İktidarın sosyal medyaya ilişkin sürekli referans verdiği Almanya, Fransa gibi ülkelerdeki işleyişi anlatan ve hükümetlerin kendi çıkarları için bu alanı düzenlemeyi amaçladığını belirten Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Faruk Çayır’la muhtemel düzenlemeyi konuştuk...

Sosyal medyaya ilişkin yeni düzenleme yapılmasının planlandığını ilk olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan duyduk. Meclis’ten sosyal medyayla ilgili bir yasa çıktığını hatırlatan Erdoğan, “Fakat bu yasanın devamında özellikle yalan terörü hususunda bir adım daha atılması gerekiyor” dedi, yeni düzenlemeyi işaret etti. Sosyal medyada yanlış bilgiye sık sık rastlanabiliyor fakat Erdoğan’ın nitelediği “yalan terörü” bize ne anlatıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tabiri, Türkiye’ye yeni kazandırılmış bir tabir. ‘Yalan terörü’ diye bir şey yok. Sosyal medyadaki yalan haberlere ilişkin sosyal medya platformlarının kendi içerisinde denetimleri var. Şikâyet , içeriğin şiddet içerdiğini belirterek bildirme mekanizması var. Ama yalan haberle terörü yan yana getirmek çok sancılı bir sürecin geleceğini gösteriyor. Yalan haberleri çoğunlukla kötü kişilerin paylaştığını görüyoruz. Ama burada gazetecilik ve habercilik açısından sıkıntılı bir durum var. Gazeteciler haber kaynaklarına göre hareket ediyor. Burada amaçlanan hayata geçerse, sosyal medyada kişilerin yanlış bilgiyi paylaşmasından öte haberin içeriğine, haber kaynaklarının denetimine ilişkin olumsuz bir durum yaratılacak. Amaç bireysel kullanıcıların paylaşımlarını engellemek değil. Düzenleme muhalif gazetecilerin haberlerini engellemeye yönelik. Yani ‘yalan terörü’ düzenlemesi sansürü de beraberinde getirir.

‘CEZALAR ÇÖZÜM GETİRMEYECEK’

AK Parti Milletvekili, Anayasa Komisyonu Başkanvekili Ali Özkaya, “Sosyal medyada dezenformasyon yapanlara 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve sosyal medyayı bir süre kullanamama gibi cezalar getirilmeli” önerilerinde bulundu. Bu dezenformasyona dair yaptırımların sınırları neye göre belirlenmeli? Bu durum ifade özgürlüğünü olumsuz etkiler mi?
Bu tarz cezalandırma yöntemleri daha önce çözüm getirmedi. İnternet ya da sosyal medya durağan, statik bir şey değil. Siz bu düzenlemeyi yaparsınız arkasından başka bir şey kendisine çözüm üretir. Bir yıldan beş yıla kadar hapis ya da sosyal medyayı kullandırmama gibi cezalar çözüm getirmeyecek. Bu ifade özgürlüğü açısından da kötü bir yere götürecek. Anayasa Mahkemesi kararı var, Google kararı var, Twitter kararı var. Özellikle söylüyor, "İnternet modern demokrasilerde başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanılması bakımından önemli bir araç" diyor. Binlerce kişinin kullanıcısı olduğu, kullanıcıların bilgi ve düşüncelerini paylaştığı bu tarz platformları engellemeye yönelik girişimlerde bulunmak, Anayasa’da tanınmış olan ifade özgürlüğü, iletişim özgürlüğü, haber alma gibi hakların özünü zedeleyecektir. Bu Anayasa’ya da uluslararası sözleşmelere de aykırı.

‘SOSYAL MEDYAYA GİRİŞİN ENGELLENMESİNİN İMKÂNI YOK’

AK Partili Özkaya’nın dile getirdiği “sosyal medyayı bir süre kullanmama” ceza önerisi gerçekçi mi?
İnsanların sosyal medyaya girişinin engellenmesinin imkânı yok. Çünkü başka bir isimle hesap açarsınız yine devam edersiniz. Sürekli açılan hesapları denetimden geçirmek çok mümkün değil. Bu düzenlemenin bir sonraki adımı başka bir isimle hesap açmanın yasaklanması olacak. Oraya doğru gidiliyor. Onu da engelleyemedik, “O zaman sosyal medyayı kapatıyoruz” diyecekler. Bir hesabı buradan engellediniz, VPN’le girdin oradan paylaşım yaptın. Ne yapacaksınız? Her paylaşımı denetlemek mümkün değil.

‘BAĞIMSIZ KURUM OLUŞTURMA KÜLTÜRÜMÜZ YOK’

Aynı milletvekili RTÜK benzeri bir kurum oluşturulmasını da öneriyor. Bu da sakıncalı. RTÜK’ün, radyo ve televizyonlar üzerindeki sansürü, baskısı, verilen cezalar, ne kadar kötü işlediği zaten belli. Yine kötü bir kurumu örnek alarak kötü bir sonuca ulaşmak ancak Türkiye’de olur.  Yeni bir kurum oluşturup denetim yapılması da çözüm getirmeyecek, çünkü bağımsız bir kurum oluşturma kültürümüz yok. Hangi kuruma giderseniz gidin, tarafsız olduğu Anayasa’da yazan kurumlar iktidar çevreleriyle ilişki içerisinde olan kurumlar haline dönüşmüş durumda.

‘ENGELLEMEK YERİNE ÖZGÜRLÜĞÜ NASIL KORUYABİLİRİZ’ ANLAYIŞI YOK’

Geçmişte sosyal medyada hesap oluştururken T.C. kimlik numarası kullanılmasının zorunlu kılınması gibi öneriler de gündeme gelmişti. Süreç buna doğru gidebilir mi?
Gidebilir. Önümüze ne geleceğini, ne olabileceğini çok kestiremiyoruz. Çünkü vatandaşların talep ve istekleriyle bir yasal düzenleme ya da tartışma yapmıyorlar. Bu konuda çalışan sivil toplum örgütleriyle görüş alışverişi de yapmıyorlar. “Engellemek yerine bu özgürlüğü nasıl koruyabiliriz” gibi bir anlayış yok. Her kriz yaratan olay yaşandığında, sosyal medyada bu paylaşımlar devam ettiğinde, bunları engelleyebilmek için bir tık üzerine çıkan düzenlemelerle karışımıza çıkıyorlar.  Sosyal medyayı kapatmaya doğru giden bir süreci yaşıyoruz.

‘HÜKÜMETLER İKTİDARLARI İÇİN DÜZENLEME İSTİYOR’

Yakın dönemde Nijerya Twitter’ı yasaklama kararı alan ülkelerden biri oldu. Bugünlerde de bunun ülkede yarattığı olumsuz sonuçlar konuşuluyor.
Hükümetler, iktidarlarını devam ettirmek adına sosyal medyaya dair düzenlemeler getirmek istiyor. Vatandaşlara sınırlama getirilmesi ya da bu özgürlük alanının nasıl kullanılması gerektiğine ilişkin görüşleri de alınmıyor. Haberlerin yayılmasını engelleyemediklerinde direkt kapatmaya doğru gidiyorlar. Ama bu engellemeler çözüm getirmeyecektir.

‘MUAZZAM BİR SANSÜR MEKANİZMASI İŞLİYOR’

Sosyal medya ağlarına Türkiye’de temsilcilik açma zorunluluğu getiren son düzenleme iktidara yeterli gelmedi mi?
Geçen ekim ayında yürürlüğe giren yasal düzenlemeyi çok hissetmedik ama 400 binin üzerinde içerik engellendi ve çıkarıldı. Görmüyoruz, hissetmiyoruz ama önceki yıllara göre muazzam bir patlama demek bu. Ve içeriğin geri dönmeyecek şekilde çıkarılması demek. Muazzam bir sansür mekanizması işliyor demek. Biz sansürü kendi içimizde de yerleştirmiş durumdayız. Bu düzenleme iktidar açısından yeterli gelmemişe benziyor. Bundan sonra da herhangi bir düzenleme yeterli gelmeyecektir. Her engelleyemediği, kontrol altına alamadığı olayda bir adım öteye gidecektir. Süreç sosyal medyayı kapatmaya kadar gidebilir. Yarın sosyal medyayı Türkiye’de kapatıyorum dese yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Dava açarız ama dava ne zaman sonuçlanacak, nasıl karar verilecek orası da ortada.

‘ALMANYA’DAKİ DÜZENLEME İYİ BİR DÜZENLEME DEĞİL’

İktidarın sosyal medyaya ilişkin çalışmalarda sürekli Almanya, Fransa gibi ülkelerdeki düzenlemeleri referans verdiğini görüyoruz. Almanya’da, Fransa’da ne tür düzenlemeler var? Bunlar dezenformasyonu engelledi mi?
Almanya’da tartışılan, sosyal medya yasası diyebileceğimiz bir yasa var. 2017 yılının sonunda kabul edildi. Onun öncesinde, 2010 yılından itibaren Almanya’da özel hayatın gizliliği, ifade özgürlüğü, haberleşme özgürlüğüyle ilgili sivil toplum örgütleriyle toplantılar yapıldı, çokça tartışıldı. Almanya’da düzenleme var, bu iyi bir düzenleme midir, hayır değildir. Almanya da bir şekilde engellemeye yönelik işlemler yapmaya çalışıyor. Orada düzenlemede temel dayanak noktası nefret söylemi idi. Nefret söylemine ilişkin haberlerin yayılmasını engellenmesi amacıyla düzenleme yapıldı. Ama bizdeki odak noktası başka.

‘BİZDEKİ DÜZENLEMELERDE TARTIŞMA ORTAMI YOK’

Fransa da yine aynı şekilde, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar üzerinden bir rapor hazırlandı ve böyle bir düzenlemeye gittiler. 2019’da da iki yıllık bir değerlendirme sürecinin ardından yasa tasarısı hazırladılar. Fransa’nın Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin iletişim ve ifade özgürlüğü açısından orantılı olmadığına ilişkin ihlal kararı verdi. Bunlar iyi düzenlemeler değil. Ama bütün iktidarlar böyle düzenlemeler getirmek istiyor. Bizdeki düzenlemelerde tartışma ortamı, görüş alışverişi yok. Demokratik bir hukuk devleti düzeni anlayışımız yok ve daha çok sansür ve özgür olmayan bir internete doğru süreç evriliyor.

‘SANSÜRÜ DERİNLEŞTİRMEK ANLAMINA GELECEK’

Sosyal medyada son dönem sıklıkla mülteciler üzerinden ırkçı paylaşımlara rastlıyoruz. İktidarın işaret ettiği ülkelerin düzenlemelere ilişkin çıkış noktası ırkçılığın ve nefret söylemlerinin önüne geçmek. Bizde ise hedef daha farklı değil mi?
Bizde öyle bir anlayış yok. İfade özgürlüğü ya da haber alma özgürlüğüne ilişkin dünyada son sıralardayız. Böyle bir kültürümüz olmadığı için, düzenlemelerin ifade özgürlüğünü engelleyip engellemeyeceğine ilişkin iktidar çevresinin de kaygısı yok. Türkiye’de kullandığımız dünya ülkelerinin kullandığı internetle kıyasladığınızda en kötü internet diyebiliriz. İnternetin geliştirilmesi için altyapı yatırımları yapılması yönünde, girişimlerde bulunmak yerine baskıyı arttırarak sosyal medya üzerinde içeriği denetleme çabası içerisine girmek sansürü derinleştirmek anlamına gelecektir.

İktidarın sunacağı düzenleme nasıl şekillenmeli ki, sosyal medyadaki dezenformasyonun önüne geçilebilsin? Ne tür adımlarla yalan bilginin önüne geçilebilir?
Türkiye’de bu mekanizmalar yok değil. Teyit.org, Doğruluk Payı gibi platformlar içerik doğrulamasına ilişkin güzel işler çıkarıyorlar. Bir haberin açık kaynaklardan nasıl doğrulanabileceğine ilişkin eğitimler de veriyorlar. Bu platformlar uluslararası doğrulama platformlarıyla da birlikte çalışıyorlar. Sosyal medya platformlarının bu doğrulama platformlarıyla birlikte hareket etmesi işi daha kolaylaştıracaktır.