Sosyal demokratlar: Türkiye’deki 2023 seçimleri bir fırsat

Sosyal Demokrasi Derneği ve Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği, Ankara’da “Sosyal Demokrasi Sempozyumu” düzenledi. Sempozyumda otoriter güçler karşısında duruş alınması gerektiği vurgulandı.

Google Haberlere Abone ol

Günsu Durak

ANKARA- Sosyal Demokrasi Derneği ve Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği “21. Yüzyılda Demokrasiye Yönelik Tehditler: Otoriter Popülizmin Yükselişi” başlığıyla sosyal demokrasi sempozyumu düzenledi. Üç oturum şeklinde planlanan sempozyumuna açılış konuşmacıları olarak Sosyal Demokrasi Derneği Genel Başkanı Sami Doğan, Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği Türkiye Temsilcisi Henrik Meyer, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) Milletvekili, Dış Politikalar Sözcüsü Nils Schmid ve CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke katıldı.

‘KAYBEDENLER EMEKÇİLER VE YOKSUL HALK’

Sempozyumun açılış konuşmacılarının ilki Sosyal Demokrasi Derneği Genel Başkanı Sami Doğan oldu. 21. Yüzyılda otoriter rejimlerin iktidara gelişlerinin ve liderlerin politikaları arasında benzerlikler olduğunu, bu toplumlarda eşitsizliklerin arttığını ve kutuplaşmaların keskinleştiğini, “elitlerle halkın” karşı karşıya geldiğini ifade eden Doğan, “Küreselleşmenin kazananları beşli çeteler, oligarklar olurken, kaybedenleri ise emekçiler ve yoksul halk” dedi. Doğan, uygulanan politika benzerliklerini ve bu benzerlik karşısında sosyal demokratların konumunu ve hedeflerini şu şekilde açıkladı:

“Öncelikle parlamentoları, medya ve sivil toplum örgütlerini etkisiz hale getiriyor ve yargıyı siyasallaştırıyorlar. Popülist ekonomi politikalarını hayata geçiriyorlar. Bu tanımlamalar, bizim nasıl bir ülkede yaşadığımızın da çok açık göstergeleri. Biz sosyal demokratlar olarak böyle bir rejimle yönetilmeye karşı çıkıyoruz. Peki biz nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz? Biz sosyal demokratlar, cumhuriyetin yaşatılmasını, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin güçlendirilmesini, ülkemizin bağımsızlığının korunmasını vazgeçilmez hedefler olarak görüyoruz. Toplumsal adaletin gereği olarak toplumdaki bütün eşitsizliklere karşı çıkıyoruz.”

‘2023 SEÇİMLERİ BİR FIRSAT’

Bu hedeflerle birlikte demokrasilerin örgütlü toplumlarda kalıcı olduğunu ifade eden Sami Doğan, “Sosyal demokratlar olarak, özgürlük, eşitlik, adalet, dayanışma ve doğayı koruyan politikaların hayata geçirildiği bir Türkiye istiyoruz” diye vurguladı. Bu hedefi gerçekleştirmek için 2023’ün fırsat olduğunu belirten Doğan, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“2023 seçimleri bir açıdan daha önemli. Geçtiğimiz günlerde Gezi’nin yıldönümünde Gezi’ye katılan halkımızı, özellikle kadınları ‘sürtük’ olarak nitelendiren anlayışın burnunu sürtmek için bir fırsat olabilir. Biz sosyal demokratlar olarak bugün ülkemizde var olan anti-demokratik yönetime ve tek adam rejimine karşı korkmadan, yılmadan, umudu örgütleyerek mücadeleye devam edeceğiz. 2023’te Cumhuriyet’in yüzüncü yılında yapılacak seçimler ülkemiz için demokrasi güneşinin yeniden doğacağı seçimler olacaktır. “

‘İYİMSER OLMAK İÇİN NEDENLERİMİZ VAR’

İkinci konuşmacı Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği Türkiye Temsilcisi Henrik Meyer sempozyuma gerçekleşen katılımdan duyduğu mutluluğu dile getirerek başladı. Meyer, sempozyumun konusunun sadece Türkiye için değil, Almanya, Fransa, ABD, Brezilya ve Macaristan gibi çok sayıda ülke için de “bugünü anlamak ve geleceği inşa etmek” için önemli olduğunu ifade etti. Meyer sözlerini şu şekilde bitirdi:

“Otoriter popülizmin çok sayıda ülkede örneği var ancak otoriter popülizme karşı başarıya ulaşan ülke sayısı çok az. Tüm dünyada böyle bir eğilim var. Otoriterlik yükseliyor, popülizm yükseliyor. Yine de iyimser olmak için nedenlerimiz var. Popülizmin Almanya’daki aktörleri yakın zamanda toplumsal desteklerini büyük ölçüde yitirdiler. Bunun çok yakın zamanda Türkiye’de de böyle olacağını düşünmek için çok neden var. Demokrasi mücadelesinde başarılı olmanızı diliyorum. “

‘OTORİTER GÜÇLER KARŞISINDA DURUŞ ALINMASI GEREKİYOR’

Meyer’ın ardından Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) Milletvekili, Dış Politikalar Sözcüsü Nils Schmid kürsüye geldi. Otoriter popülizmin yükselişinin tüm dünyayı ilgilendiren bir konu olduğunu belirten SPD’li Schmid, artan otoriter popülizm eğiliminin doğaya bağlı bir kanun olmadığını, toplumda ve özellikle siyasi çevrelerde bu durumla mücadele etmenin gerekliliğini vurguladı. Konuşmasında Almanya’daki siyasi mücadeleyle ilgili yaşanan tartışmalara sıklıkla değinen Schmid, Federal Meclis seçimlerinde ve eyalet seçimlerinde aşırı sağ AfD partisinin oylarında gerileme olduğunu, kendi seçim bölgesinde de aşırı sağ ve radikal partilerin yükselişinin önüne geçildiğini ifade etti. SPD’li Schmid, Almanya’daki bu öne geçişin unsurlarını ve demokratik güçlerin popülist güçlerin önüne nasıl geçebileceğine dair şu şekilde konuştu:

“Sizinle 3 bilgi paylaşmak istiyorum. Bu mücadelenin gerekliliklerinin ilki demokrasinin güçlü olması. Bunu özellikle kurum ve kuruluşların güçlü olması ve aynı zamanda yasal bir güvenceye sahip olmalarıyla sağlarız. Güçlü meclislerle, parlamentolarla, güçlü bir anayasal altyapıyla ve aynı zamanda güçlü olan kurum ve kuruluşlarla bunu Almanya’da deneyimledik. Aynı zamanda ifade özgürlüğü ve bağımsız yargı da gerekli. İkinci unsur ise, güçlü anayasal bir zemin üzerinde bu tür popülist ve aşırı sağ (anti-semitist ve anti-demokratik) olan partilerle mücadeledir. Mücadele bu partilerle katiyen iş birliği ve katiyen bir ortaklık olmadığı anlamına geliyor. Bu şekilde otoriter güçler karşısında duruş alınması gerekiyor.”

‘YENİ DÜZEN İNŞASI BİR ZORUNLULUK’

Türkiye’nin karanlık ve zor bir dönemden geçtiğini, bunu aşmak için büyük bir dönüşüme ihtiyaç duyulduğunu ve bu sebeple yeni kürsüler açmanın gerekliliğini ifade ederek konuşmasına başlayan CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke açılış için kürsüye gelen son konuşmacıydı.

Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu “çok boyutlu kriz” olarak tanımlayan CHP’li Böke, bugün yaşananların sadece bir demokrasi buhranına sürüklenmek olmadığını, siyaset kurumlarının yıkıldığını, ekonomik derin bir buhrana sürüklenmenin yanı sıra kutuplaştırıcı siyasetle toplumun sosyal buhrana da sürüklendiğini belirtti ve “Yeni bir düzen inşasının artık bir seçenek değil bir zorunluluk olduğuna işaret ediyor” dedi.

‘TAHRİBATI GİZLEMEK İÇİN YIKILMIŞ DEMOKRASİ’

Demokrasiye karşı tehditlerin ekonomik ve siyasi yapı olmak üzere iki temel sütuna dayandığını vurgulayan CHP’li Böke, “Önce bu ekonomik yapıyı, ardından da bu ekonomik yapının yarattığı tahribatı gizlemek için yıkılmış olan demokrasiyi konuşmak istiyorum” dedi. Umudun, bu tahlili yaptıktan sonra gelecek olan reçeteyle belirginleştiğini ifade eden CHP’li Böke, demokrasi yıkımının temelinde neoliberal düzenin yattığını söyledi.

CHP’li Böke, neoliberal düzene karşı sosyal demokratların, ortak gelecek yaratmak için dayanışmanın önemini, gerekliliğini ve ekonomik yapının ise kamu yararı için ne kadar elzem olduğunu bildiklerini belirtti.

‘NEFRET TOHUMU SAÇAN SİYASİ DİL TÜRKİYE’Yİ TAHAKKÜM ALTINA ALDI’

Neoliberal düzenin Türkiye’de 1980’lerden başlayarak adım adım inşa edildiğini söyleyen CHP’li Böke, ‘tek başına var olma’ anlayışına giden süreci şu şekilde anlattı:

“Türkiye’de 1980’lerden beri adım adım inşa edilmiş, 2000’lerde AKP iktidarıyla günden güne derinleştirilmiş ve 2018 yılında tek adam rejimine geçişle perçinlenmiş olan neoliberal ekonomik düzenin yıkımını yaşıyoruz bugün. Ortaya çıkmış olan yıkımın yarattığı sosyal adaletsizliğe halk itiraz edemesin, ortaya çıkmış olan derin yoksullaşmada buluşmuş olan milyonlar dayanışarak yeniyi inşa etmeyi talep edemesin diye, halk kendi ödediği vergilerin, hukuk ve adalet çerçevesinde hesabını soramasın diye, neoliberal düzen devam etsin diye hukuk yıkıldı, demokrasi yıkıldı, toplumu toplum yapan bir arada yaşama anlayışını yok edecek ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı hatta nefret tohumlarını toplumun üzerine saçan bir siyasi dil Türkiye’yi tahakkümü altına aldı.”

CHP’li Böke süreci değerlendirdikten sonra “Eğer 21.yy’da demokrasiyi inşa edecek ve toplumsal barışı var edeceksek neoliberal ekonomik düzenin yerine hak temelli, kalkınmacı, yeni bir ekonomik düzeni de mutlaka var etmemiz gerekiyor” diye konuştu.

‘TÜRKİYE’DE CİDDİ BİR YOKSULLAŞMA VAR’

Türkiye’de milyonlarca insanın açlığa mahkûm edildiğini, büyük bir barıma kriziyle karşı karşıya olunduğunu, ağır bir hayat pahalılığı ve enflasyon sorununun olduğunu ifade eden Böke, “Ciddi ve derin bir yoksullaşma var. 75 milyar lira halkın ihtiyaçlarını gidermek için değil, bir avuç rantçı yandaşı zenginleştirmek için kullanılıyor. Bir kader olarak değil, bize dışarıdan dayatılmış bir zorunluluk olarak değil, iktidar gücünü elinde tutanların bütçe yaparken açık bir siyasi tercih sonucunda 75 milyar lira bir avuç yandaş şirkete aktarılıyor” dedi.

Öte yandan, halkın söz sahibi olmasının ise popülist siyasetin kutuplaştırıcı dili ile engellendiğini ifade eden CHP’li Böke “Etnik kimliğimiz, inancımız, yaşam tarzımız ne olursa olsun aynı asgari ücrette buluşuyoruz. Aynı hayat pahalılığının altında eziliyoruz. Çocuklarımız için, bu toplumun geleceği için aynı gelecek kaygısında buluşuyoruz ama bu itirazda buluşursak düzeni değiştireceğimizi bilen güçler, itirazın yönünü kendilerinin tanımladığı ‘ötekiye’ düşmalığa yöneltmeye çalışıyorlar” diye konuştu.

‘TOPLUMSAL BARIŞI VE HUKUK DÜZENİNİ MUTLAKA KURACAĞIZ’

Son olarak sosyal demokratların ve CHP’nin sorumluluğu ile ilgili CHP’li Böke, temel sorumluluklarının farkında olduklarını belirterek şunları söyledi:

“Bizler neoliberal ekonomik düzenin yerine hak temelli, kalkınmacı ve üreten, üreterek birlikte zenginleşen, zenginliğini eşitlikçi ve kapsayıcı bir anlayışla paylaşan yeni bir sosyal adaletli bir düzeni mutlaka kuracağız. Bizler halkın ödediği vergilerin nereye harcanacağına dair söz sahibi olacağı, nereye harcandığının hesabını soracağı, hukuk devletini ve halkın temsilcilerinin halk adına bütçeyi yapacağı güçlü parlamenter sistemi mutlaka kuracağız. Bizler toplumu birbirinden ayrıştıran bu siyaset karşısında bugünden toplumu barıştıran, buluşturan, tüm kimlikleri gören ve herkesin özgürlüğünü güvence altına alan bir toplumsal barışı ve bunun hukuk düzenini mutlaka kuracağız.” ( DUVAR)