YAZARLAR

Siz hiç göçmen oldunuz mu?

Bütün Suriyelilere, mültecilere ve göçmenlere seçimlere katılma hakkı, hatta yurttaşlık hakkı verilmelidir. Çünkü iktidara karşı ancak bu haklara sahip olanlar muhalefet edebilir. Ancak temel haklara sahip olup, hemen kapının önüne konulamayacaklarla, eşit ve özgür bir ilişki gelişebilir ve birlikte örgütlenebilir. Yoksa iktidarın eteklerinde yer almaktan başka şansları yoktur. Bunun manası bizim de başka şansımızın olmadığıdır.

Bolu beyi Tanju‘dan sonra, yine Bolu’da, bir apartman yönetim kurulu kararı almış, ‘yabancı uyruklulara ev kiralamayı’ yasaklamışlar. Yabancı uyruklu dediklerine bakmayın, bir İngiliz gelse mesela ya da Bavyera’dan bir Alman, içinden, hiç sorun olmaz. Onlar pek yabancı sayılmazlar, kesinlikle. ‘Ama Araplar’ meselesidir bu daha çok. Tenleri kokuyordur o yüzden, yoksa bir zararları yoktur. Apartman merdivenlerini kirletiyordurlar yoksa bizim Türkiye apartman koridorları bal dök yaladır.

-Ama yalarken ayakkabılara dikkat edin lütfen.-

Irkçılardan ve Araplardan nefret eder herkes! Zaten bizim sorunumuz ırkçılık değil, ikiyüzlülüktür daha çok. Çünkü neredeyse herkes, göçmenlere karşıdır ama çocukları Avrupa’ya kapağı atsın diye elinden geleni yapar. Sırf bu yüzden, ilerleyen akademik kariyerler bilirim çokça, en az askere gitmemek için üniversite okuyanlar kadar çoktur bu sayı. -Bu ülkede okuma kampanyalarından çok, zorunlu askerlik, üniversite bitirtmiştir.-

Sahte evlilikler yapılır, oturum alabilmek için Avrupa ya da Amerika’da, ki daha beteri; Gerçek evlilikler yapılır.

Sahte iltica başvuruları doludur Avrupa göçmenlik ofisleri. Mesela Mahir Çayan kitaplarıyla ders çalışılır, mahkemelerin bekleme salonlarında ve torpil ricalarında bulunulur kendisinin örgüt mensubu olarak söylemeleri için, bilinmiş örgüt yöneticilerinden…

Herkes göçmen olmak ister, herkes göçmen düşmanıdır…

Burada hemen ‘ama onlarla çok kültür farkı vardır’ meselesi girer. Herkes Avrupa’da bizi, İtalyan, İspanyol ya da Fransız zannediyordur! Biraz da sarımsak yemeyi azaltırsak ya da zaten pek yemiyorsak, kimse yemek kokumuzdan rahatsız olmaz. Fazla baharat kullanma suçu da işlememiş olmalıyızdır ayrıca, kimyon ya da köfte baharı filan ne öyle.

Çoban salatasında soğandan çoktan vaz geçti şehirliler zaten…

Halbuki bunlara bağlı değildir hiçbir şey. Galiba John Fowles’ın bir romanında okumuştum. İngiltere’de bir adam, metro istasyonunda, her gün beklediği yerde, başkasının olmasından nefret ediyordu. İlk vagonun gelip kapılarını açacağı yerde, kenarda beklerken, metrodan üç adım uzak, arkadaki banktan beş adım, nefret objesi olmuşsunuzdur bile. Yabancılar dolmuştur memleket.

Yani sizi sarımsaklamasak da saklanamazsınız…

Yani ağzınızla kuş tutsanız da orada göçmensinizdir. Sendikacı olsanız size sadece göçmen meselelerinde ‘ne söylüyor’ diye bakarlar, sinemacıysanız göçmen filmleri için fon alma şansınız vardır ve vesaire…

Cannes’da bir İngiliz işçi bize anlatıyordu. Irkçı değildi. Bütün ülkelerin insanlarını seviyordu. Tatile gitmişti hatta çok beğenmişti ama İngiltere’ye gelip, İngilizlerin işlerini ellerinden alıyorlardı. Biz; bir Ekvatorlu melez, bir babası Ganalı siyah, annesi Ukraynalı Rus olan bir İspanyol ve İki Türkiyeliydik. Hep beraber Fransa’da çalışıyorduk. Yani bunu söyleyen İngiliz işçi de dahil ve onun deyimiyle, Fransızların işlerini elinden alıyorduk…

Göçmenlerin hep suç işledikleri kanaati de doğru değildir. Tabii ki göçmenler hiç suç işlemiyor değildir ama tam aksine, göçmenler daha çok itaat ederler. Bunu devletler de iyi bilir ve kullanırlar. Mesela en uslanmaz, radikal, politik göçmenler, bir kağıt parçası çağrısıyla, göçmen ofisi önünde sıraya girer. Çünkü başka topraklarda yaşıyorsunuzdur ve bu sizin muhtemel, son şansınızdır. Kendi ülkesinin kurallarını, defalarca ve korkusuzca çiğnemiş bir kişi, göçmen olduğu ülkede genellikle süt dökmüş kedidir.

Ayrıca ‘Irkçılık virüsü’ yazımın üzerine, bazı arkadaşların, gelenlerin hepsinin ‘cihatçı’ olduğu itirazı da doğru değildir. Gelenler arasında cihatçılar tabii ki vardır ama ‘cihatçıların’ çoğu Türkiyelidir ve onları cihatçı yapan hükümet de Türkiyelidir. Her gün ortalama bir kadın ve çocuk katledenlerin, tecavüzcülerin, kadına şiddet uygulayanların çok büyük çoğunluğu Türkiyelidir.

Ayrıca anlaşılması için abartayım, bütün cihatçılar Suriyeli olsa da, ‘Suriyeliler cihatçıdır’ demek ırkçıdır. Sadece bir kişi bile cihatçı olmasa da böyledir.

Daha da dikenli bir konuya gireyim; Bütün Suriyelilere, mültecilere ve göçmenlere seçimlere katılma hakkı, hatta yurttaşlık hakkı verilmelidir. Çünkü iktidara karşı ancak bu haklara sahip olanlar muhalefet edebilir. Ancak temel haklara sahip olup, hemen kapının önüne konulamayacaklarla, eşit ve özgür bir ilişki gelişebilir ve birlikte örgütlenebilir. Yoksa iktidarın eteklerinde yer almaktan başka şansları yoktur. Bunun manası bizim de başka şansımızın olmadığıdır.

Siz hiç göçmen oldunuz mu bilemiyorum ama göçmenlik zor zanaattır ve dünya, onların sırtında dönmektedir uzun zamandır…  


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...