Siyaset ve dinin sinemasal doğası: Siyaset ve Dinin Gösterisi

Ebru Thwaites Diken’in 'Siyaset ve Dinin Gösterisi' kitabı Metis Yayınları tarafından yayımlandı. Çalışmada Ulak, Takva, İtirazım Var, İftarlık Gazoz, The İmam, Gölgesizler filmleri inceleniyor.

Google Haberlere Abone ol

Siyaset, din ve sinema olgularının ortak kökeni, her üçünün de gösteriye dayanmasında yatar. Bu olgulardan herhangi biri ya da hepsi icraya döndüğünde, gerçeğe ulaşmaya çabaladığında bir ikinciye (alıcıya/seyirciye/görene) muhtaçtır ve direkt olarak muhatabına kavuşmaya çalışır. Dolayısıyla birbirlerine karışmaları, diğerlerinin alanına müdahil olmaları ve yepyeni bir biçime varabilmeleri ihtimal dâhilindedir.

Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü Öğretim Üyesi Ebru Thwaites Diken’in geçtiğimiz günlerde Metis Yayınları’ndan 'Siyaset ve Dinin Gösterisi' isimli bir kitabı yayımlandı. "Günümüz Türkiye Sinemasından Altı Film Üzerine" alt başlığıyla yayımlanan çalışma, 2000 sonrası yapımı tamamlanan filmleri odağına alıyor. Çağan Irmak’ın "Ulak" (2007), Özer Kızıltan’ın "Takva" (2006), Onur Ünlü’nün "İtirazım Var" (2014), Yüksel Aksu’nun "İftarlık Gazoz" (2016), İsmail Güneş’in "The İmam" (2005) ve Ümit Ünal’ın "Gölgesizler" (2009) filmleri din ve siyaset olguları merkeze oturtularak inceleniyor.

Henüz başlangıçta Diken, dinsel ritüellerin ve siyasi törenlerin tarihsel bağlamda edindiği konuma değiniyor ve bir karşılaştırma yaparak, bugün gösteri bakımından ayrıcalıklı olan disiplinin sinema olduğunu söylüyor. Etki gücü ve kitleselliği hususunda, bahse konu olan olguları –gösteri bağlamında- geride bıraktığı düşünülen sinema sanatı, Diken’in de işaret ettiği gibi, “hangi öznelliğin üretildiğiyle ilgili olarak kolektif bilinçdışını şekillendirmektedir.”

Siyaset ve Dinin Gösterisi - Günümüz Türkiye Sinemasından Altı Film Üzerine, Ebru Thwaites Diken, 144 syf., Metis Yayıncılık, 2021.

Diken, İslami sinemanın simge filmlerini ele almayı tercih etmiyor. Akla direkt olarak Müslümanlığın ilk dönemlerinde yaşam süren kişilerin anlatıldığı biyografik filmler gelse de yazarın, daha çok varlık, mesihçilik, Gnostisizm, çilecilik, inanç ve heterodoksi gibi dini konu alan felsefi temaları irdeleyen filmleri incelediği görülüyor. Bu bağlamda Diken’in, film seçerken bir estetik skala belirlediği düşünülebilir. Bu noktadan hareketle, bahse konu olan temaların dine ilişkin nasıl yorumlamalarda bulunduğunu açıklamaya çalışan Diken, yazdığı filmlerin dine farklı bir boyutta baktığını söylüyor.

Birbirinden bağımsız bölümler halinde incelenen filmlerde yazar, ilk olarak Çağan Irmak’ın "Ulak" filmini Gnostisizm (varlıkla ilgili bilgilerin ilham ve keşif yoluyla edinilebileceğini iddia eden düşünce geleneği) bağlamı üzerinden ele alıyor. Kurumsallaşmış din olgusuna bir karşılaştırma yaparak sorular soran "Ulak"tan sonra Özer Kızıltan’ın "Takva"sını kaleme alan yazar, ekonomi üzerinden yine dinin kurumsallaşmasını masaya yatırıyor. Onur Ünlü’nün "İtirazım Var" filminin, “dolayımsız saf inancın ayinsel dine kıyasla nasıl daha önemli olduğu” sorusu üzerine düşündürmeye çalıştığını iddia eden Diken, Yüksel Aksu’nun "İftarlık Gazoz"unda ise kurumsallaşmış dini Alevi-Bektaşi mezhebiyle karşılaştırıyor. Aksu’nun bu filminde ele alınan İslami biçimin sosyalist öğretilerle benzerliğinin altını çizen Diken, İsmail Güneş’in "The İmam" filminin ise diğer filmlere nazaran, din olgusu üzerine daha açık ifadeler kullandığını söylüyor. Modernlik ve gelenekçilik arasındaki sınırların daha kalın çizgilerle çizildiği bu film, sadece kahramanlar üzerinde değil, mekânlar bağlamında da aynı tavrı yansıtıyor. Ümit Ünal’ın "Gölgesizler"ini, filmde hikâyesi anlatılan yazarın yaratıcılığı ve onun buyruklarını yerine getiren kahramanları üzerinden ele alan ve kurmaca ile gerçek, yanılsama ile hakikatte olan arasındaki karşıtlıklardan hareketle çözümlüyor.

Amacının, “siyaset ve dinin sinemasal doğasının, Türkiye sineması bağlamında kendini gösterme şekline dair kavrayışa katkıda bulunmak” olduğunu söyleyen Diken, özü itibariyle sinemanın da tıpkı siyaset ve din gibi duygu, ifade ve duygulanım yaratmadaki kapasitesi üzerinde durduğunu dile getiriyor. Bu bağlamda sinemanın da hem siyasa hem de bir inanç meselesi olduğunu söylemek mümkündür. İnanmayan, bir inanç taşımayan, kendine ve insanlığa dair sorular sormayan, kendini ve insanlığı güzelleştirmeyen, bir davası olmayan (bu husus inanç dışında bilgi de gerektirir) bir kişi sinema yapabilir mi zaten?