Siyaset devreden çıktı

Muhalefet milletvekillerinin istifa etmesi yaşanan süreci farklı bir yöne döndürecektir. AKP’nin sorumlu tutabileceği bir yapının fiilen yok olması hareket kabiliyetini düşürecektir. Yapılabilir mi?

Siyaset devreden çıktı
Google Haberlere Abone ol

Servetin sermayeye dönüşmesi kapitalizmin tarihini anlatır. Servet kişiseldir ancak bir dönüşüme uğrayıp, üretimle ilişkilendiğinde artık sermaye kimliğini kazanacaktır. Ancak bu süreci anlatan bir bilgiye ihtiyaç vardır. Bu bilgi politik iktisat olmuştur. Politik iktisatçılar  kapitalizmin tahkimine kafa yorarlarken bir itirazla karşılaşmışlardır. Marx’ın öncülüğünde politik iktisatçıların kapitalizmin doğal ve evrensel bir sistem olduğu tezine karşı çıkışı, üzerinden yaptığı bu  itiraz sınıf mücadelesinin aklıdır.

EVRENSELLİĞİN GÜNCEL ANLAMI: TOPLUMSAL TAHRİBAT

Aklıdır çünkü daha sonraki süreçlerde sosyalistlerin ileri süreceği tezler ya da yaptıkları tespitler gücünü bu itirazdan alır. Çünkü bu itiraz toplumsal süreçlerin zaman-mekan bağımlılığını ifade eden tarihsel bir analizdir. Ve bu haliyle yaşanan süreci anlama ve anlamlandırmanın olanaklarını çeşitlendirmiştir. Marks’ın politik iktisatçılara dair yaptığı “...bugüne kadar tarih diye bir şey olmuştur; fakat bundan böyle yoktur” eleştirel tespiti bu anlamda önemlidir. Önemlidir çünkü yaklaşık yüz yıl sonra kapitalizmin 1970’lerde başlayan ve devam eden krizi ve bu krizden çıkmak üzere devreye sokulan neoliberalizmin meşruiyetini sağlamaya dönük asli önerme Francis Fukuyama tarafından ileri sürülen, Medeniyetler Çatışması kitabındaki “tarihin sonu” tezidir.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra rakipsiz kalan kapitalist sistemin yeni koşullarda kendini kurgulamasının bilgisi neoliberalizm olmuştur. Bu anlamda tarihin sonu tezi, bu aşamadan sonra kapitalizmin evrenselliğini yeniden ilan etmiş ve insanlığın yaşayacağı tek düzen budur anlamına gelmektedir. Bu elbette referans bir önermedir. Kapitalizmin farklı coğrafyalarda ve toplumsallıklarda nasıl yaşandığına dair bir içeriğe sahip değildir doğal olarak. Çünkü hareket noktası evrenselliktir. Dolayısıyla bugün yaşadığımız sürecin meşruiyetini sağlayan bilgi evrensellik kabulü üzerinden neoliberalizm çerçevesinde üretilmektedir. Bu üretim   toplumsal ilişkilerde olduğu kadar bireysel ilişkileri de içermekte ve etkilemektedir. Neoliberalizm kendi meşruiyetini sağlamak için “birey olmanın” altını çizdiğini öne sürerken aslında birey olmanın üstünü çizmiştir. Muhalif olanlar dışında herkes birbirine benzer hale gelmiştir. Bu anlamda toplumsal bir tahribat yaşanmış ve yaşanmaktadır. Dolayısıyla evrenselliğin bu günkü anlamı budur.

CHP ANA MUHALEFET İŞLEVİNİ YERİNE GETİRMEKTE ZORLANIYOR

Bu gerçeklik Türkiye’de de somut karşılığını bulmaktadır. Elbette bu coğrafyada hakim olan, en geniş anlamıyla, kültürün sınırları dahilinde bir karşılıktır bu. Gelinen aşamada yirmi küsür yıllık AKP iktidarının mevcut kritik kurumları dönüştürerek, kategorik müdahalelerle ortaya çıkardığı ikili toplum yapısı önemli bir kutuplaşmayı beraberinde getirmiştir. AKP bu ortamda siyasi karşılığını epey yitirmiş olmayı, kontrol ettiği devlet kurumlarını muhalefete karşı daha agresif kullanarak telafi etmeye çalışmakta ve bu yolla iktidarını hala güçlü gösterme çabasındadır.

Diğer taraftan CHP, üzerine düşen ana muhalefet işlevini yerine getirmekte zorlanmaktadır. Bunun önemli bir nedeni devletin CHP üzerinde kurduğu özel baskı politikalarıyken diğer taraftan CHP’nin bu koşullarda bile kendi içinde yaşadığı sorunlardır. Aslında CHP’nin böyle bir lüksü yoktur ama  kadim sosyal demokrasinin siyasi beceriksizliği devreye girmiş görünmektedir. Bu durumdan çıkmaları Türkiye açısından önemlidir. Önemlidir çünkü ana muhalefet partisi olarak muhalefetin diğer unsurlarını yaşanacak süreçte bir arada tutmak gibi bir misyonu vardır.

Yaşanan koşullarda bu önemli bir misyondur. DEM’nin işi daha da zor görünüyor. Devlet ile Abdullah Öcalan arasındaki anlaşmayla ortaya çıkan durum kendi siyasi önceliklerini de  geri plana itti. Nasıl bir hesap yapıldığını kimse bilmiyor ama tüm taraflar ortaya çıkan yeni duruma bir biçimde uyum sağlamaya çalışıyor. Sadece Kandil’den gelen bir mesaj, bu konuda kararı biz veririz oldu. Bu anlamda DEM Parti görüntüyü kurtarmaya çalışıyor ama durum birhayli zor görünüyor. Ne olacak göreceğiz.

MUHALEFET MİLLETVEKİLLİKLERİNDEN İSTİFA EDERSE!

Siyasi olarak sona gelmiş bir parti, devleti nasıl elinde tutabilir? Tutabilir çünkü artık siyaset devreden çıkmıştır. Devlet egemenliği bu süreci yönlendirecektir. Türkiye’nin bundan sonra yaşayacağı süreçte eğer seçim yapılabilirse durum değişebilir. Ancak iktidarın sürece dair ne tür hazırlıkları olduğunu bilmiyoruz. Sürece dair bir müdahale sadece Türkiye’de değil dünyada da iktidarı zora sokar mı belli değil. Genel olarak faşistleşen bir dünyada kimsenin umurunda olmayabilir. Bu durum, eğer böyleyse muhalefetin üzerinde düşünmesi gereken bir aşamaya işaret eder. Sadece DEM Parti’nin yapabileceği bir durumla karşı karşıya değiliz. Suçlanan bir partinin yapabileceğinin sınırları vardır. Hukuki bir zeminde siyaset yapması zaten bu durumda kendi başına bir sınırdır. Dolayısıyla iktidarın herhangi bir müdahalesi hukuksuz olacaktır. Ancak iktidar, bilindiği gibi süreçleri hukuk üzerinden işletmiyor. Hukuksuz bir ortamda muhalefetin yapabileceklerinin elbette bir sınırı vardır.

Böyle bir durumda, tüm muhalefet milletvekillerinin istifa etmesi yaşanan süreci farklı bir yöne döndürecektir. AKP’nin tek başına kalması bir diğer ifadeyle sorumlu tutabileceği bir yapının fiilen yok olması hareket kabiliyetini düşürecektir. Yapılabilir mi? Sanmıyorum. Böyle bir durum gerçekleşse siyaset hayat bulur.

*Prof. Dr. (E.), Marmara Üniversitesi İktisat Fakltesi İktisat Bölümü