Siyasal ve toplumsal çöplük üzerine

Tarih hafızadır. Yaşananlar hafızada kalır. Maalesef toplumsal hafıza da bir çöplüğe dönüşmüştür. Çünkü tarih hızlandı. Hafızaya sahip çıkmak önemli çünkü hafıza hatırlamayı da beraberinde taşır.

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Türkay*

Gündelik hayat açısından bakıldığında çöplük, hangi semtin çöplüğü olduğuna bağlı olarak sınıfsal bir iz sürmeyi mümkün kılan bir meseledir. Bu konuda semtlere göre çöpe atılan materyaller üzerinden birçok sosyolojik araştırma yapılmıştır. Bu yazının asli meselesi, vurguladığım referansları da akılda tutarak esas itibarı ile düşünsel ve toplumsal bir çöplük üzerine düşünmek olacak.

CEHALETİN ÖRGÜTLENMESİ

AKP iktidarının entelektüel hegemonya kuramamaktan yakınması aslında bu durumla yakından ilişkilidir. AKP “entelektüelleri” bir yanıyla çapsızlıklarından bir yanıyla da iktidara doğrudan bağımlı olduklarından düşünsel bir sefaletin çöplüğünü yaratmışlardır. Bunun elbette toplumda bir yansıması olmuş ve bu durum da iktidarı besleyen önemli bir damar olarak cehaletin örgütlenmesinde karşılık bulmuştur. Cahil olmak başka bir şeydir. Ancak örgütlü bir cehalet doğrudan iktidarın yeniden üretilmesiyle ilgilidir. Bu durum özü itibarı ile kendileri farkında olmasalar da insanları önemsizleştiren bir anlayıştır. İktidar, toplumun yarısını yok sayarken, kendilerine oy veren kitleyi de dine ve çıkara dayalı ideolojik hegemonyasıyla toplumsal olarak körleştirmiştir.

Bu toplumsal körleşme normal şartlarda olumsuz olarak kabul edilen bir dizi davranışın normalleşmesini de beraberinde getirmiştir. Uzun anlatmaya gerek yok. Müge Anlı programları gerekli bilgi ve görselliği sağlıyor zaten. Birbirine düşmüş insanların bir biçimde programa konu yapılması ve yüksek izlenme oranlarıyla devam etmesi esas olarak toplumsal bir deşifrasyona da hizmet ediyor bir yanıyla. Diğer taraftan, kadın cinayetlerindeki artış, çocuk istismarlarındaki artış, bencillik ve çıkar kollama, yolsuzluk, rüşvet ve siyasi iftiranın görmezden gelinerek normalleştirilmesi bir çürümüşlüğün manzarası değil mi? Elbette öyle.

ÇÜRÜMÜŞLÜK MANZARASI SINIFSAL

Aslında “elbette öyle” demek bile yetmiyor sanki. Çünkü yazının girişinde vurgulandığı gibi bu çürümüşlüğün manzarasının sınıfsal bir niteliği de var. Esas olarak AKP tabanını oluşturan kitlenin sınıfsal kompozisyonu en düşük gelirlilerden en fazla rant alana kadar geniş bir kitleyi içinde barındırmaktadır. Dolayısıyla bu kitle kendi içinde de sınıfsal farklılık ve sömürü ilişkisine uğramaktadır. Ancak AKP’nin denetlediği devlet kurumları aracılığıyla devreye sokulan yardım mekanizmaları bu kitleyi bir kez daha köleleştirmektedir. Bu süreçte AKP’nin desteğiyle büyüyen sermaye grupları bir dizi yolsuzluğun üzerine kendilerini inşa etmişlerdir. Burada iktidarın sağladığı adı konmamış bir birliktelik yaşanmış ve yaşanmaktadır.  Bu durum esas itibarı ile yeni bir toplumsal kuruluş sürecidir.

Toplumsal tabanın konsolide edildiği, devlet olanaklarıyla yeni bir sermaye yapılanmasının hayata geçirildiği bir proje ile karşı karşıya kalındı. Genel olarak muhalefetin darmadağın durumu da eklendiğinde kötü bir gelecekle karşı karşıya olduğumuz aşikâr.

KADİM BİR MESELE: SAĞIN MÜPTEZELLİĞİ

CHP’nin iç hesaplaşmaları sonucunda ortaya çıkacak yapının kime ne yararı olacak bilinmiyor. İYİ Parti’nin ağız değiştirmeye çalışmasının kime ne yararı olacak bilinmiyor. HDP’nin yaşadığı iç tartışma ne üzerine bilinmiyor. Böyle bir tablo kime güven verebilir ki? Yerel seçimlere giderken yaşanan bu durum, dereyi geçerken at değiştirmek anlamına geliyor. Güvensizlik artıyor.

Millet İttifakı içindeki sağ partilerin seçim sonrası tavrı, sağ siyasetin müptezelliğini bir kez daha görünür kılmıştır. Hem CHP listesinden milletvekili alacaksın sonra da bizim kimseye borcumuz yok diyerek kendini var etmeye çalışacaksın. Bu elbette bir iki yüzlülüğe işaret ederken diğer taraftan da yerel seçimlere dair bir pazarlık zeminine de işaret ediyor. Muhalefetin seçim sonrası içine düştüğü bu acz görüntüsü hızlı ve net bir toparlanma olmadığı takdirde doğrudan AKP’ye hizmet edecektir.

Genel seçimlerdeki ittifakın korunmasından başka bir seçenek görünmüyor. Tersi durum hezimet olacaktır. Genel olarak kazanma şansı olmayan muhalefet partilerinin aday göstermesi, içinde yaşanılan konjonktürde yerel yönetimleri de AKP’ye sunmak olacaktır. Çünkü potansiyel taraftarı çok düşük düzeyde olan bu partilerin iddiası herhalde meclise giren milletvekillerinin CHP değil, kendi oylarıyla olduğuna dairdir. Bu durumu onların görmemesi mümkün değil. Sağ siyasetin müptezelliği burada da karşımıza çıkıyor. Ancak süreç içinde AKP’den boşalacak zemine oynadıkları da açık. Elbette kendi içlerindeki çatışmaya da tanık olacağız.

MUHALEFET VE CHP İÇİNDEKİ GERİCİLİK

Sosyal demokratların söyledikleri; “biz sisteme karşıyız”. Sistem denildiğinde karşılarına kimin çıkacağının bilincindeler ama nedense bu vurgu öne çıkıyor. Vardır bir bildikleri diyelim. Bu anlamda muhalefetin beceriksizliğinin maliyeti topluma yüklenecektir. Bu durum muhalefet adına bir çürümüşlüğe işaret eder. Ancak muhalefeti oluşturan partilerin ayrı tellerden çalmaya başlamaları aslında siyasi bir pazarlığı da işaret ediyor. Bu zaten mevcut koşullarda bir çürümüşlüğe işaret eder. 

Bu anlamda eğer sosyal demokrasinin bir ahlakı varsa kendi iç çatışmaları uğruna İstanbul’u AKP’ye devretmez. Gerçi seçim sonrası kendi içlerinde ne yaşadıkları da belli değil. Siyasi kapalılığın bu haddi siyaseten anlaşılabilir ama toplumsal karşılığı yok.  Sosyal demokrasinin hafızasını evrensel ölçekte yenilemesi gerek. Türkiye koşullarında bu ne kadar mümkün bilinmez ama siyaseten top ellerinde. Bu bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu almayanlar o ya da bu şekilde AKP’nin istediği kulvara girmiştir. Bütün muhalif siyasi var oluşların iç çatışma yaşadığı bir dönemde herhangi bir öngörüde bulunmak mümkün görünmüyor. Ancak, umarım yanılırım, sosyalistler dışında ortaya çıkacak siyasi muhalefet mümkün en gerici ittifak olacaktır. Çünkü gericilikle gericileşecek bir muhalefet kurmak, siyaseten karşılığı olmayan bir durumdur. Yakın zamanda sosyal demokrasinin bu topraklarda gerçek doğumuna tanık olabiliriz ya da kadim CHP sosyal demokrasisiyle devam ederiz. Umalım ki CHP içindeki gericilik bu süreçte kaybetsin. Kendi var oluşunu reddeden bir oluşum kendini ne kadar var edebilir ki?  Yüz yıllık bir parti olmanın bu toplumda karşılığı kerhen var. Çünkü bu toplum büyük oranda hafızasızlaştırıldı. 

ÇÖPLÜĞE DÖNÜŞEN TOPLUMSAL HAFIZA

Siyasi çöplük böyle bir şeydir. Çöpe attığınızı geri döndürmezsiniz, başkaları alır ve bir biçimde kullanır. Dolayısıyla siyasi çöplükte bırakılan iz, sizi takip eder. Malum olduğu üzre iz bir tarihe işaret eder. Tarih hafızadır. Yaşananlar hafızada kalır. Maalesef toplumsal hafıza da bir çöplüğe dönüşmüştür. Çünkü tarih hızlandı. Hafızaya sahip çıkmak önemli çünkü hafıza hatırlamayı da beraberinde taşır. Hafıza önemlidir çünkü samimi bir hafıza yüzleşmeyi de beraberinde getirir. Samimiyetin olmadığı yer çöplüğe dönüşür. Türkiye bunu yaşıyor. Devrimcilik diye bir laf telaffuz edildiğinde hafızamız bizi mutlu ediyor. Ancak çöplükte yaşıyoruz.

*Prof. Dr. (E.) Marmara Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü