YAZARLAR

Sistem ve tasarım - 1

Elimizde tutuğumuz akıllı cihazlar ile yaşamımızı kaplayan yazılımlardan, yapay zeka algoritmalarına, kamusal düzenlemelerden, şirketlere, sivil insiyatiflerden devletlere, kaosun norm olduğu bir kentteki trafikten, kırsal yaşamdaki ekim biçim işine dek her şey bir sistemdir. Bu kavram bu nedenle daha fazla irdelenmeyi hak ediyor.

Tasarım, sistemler bütününü içinde barındıran bir ağlar ilişkisidir. Tasarımı salt nesnel olarak ele aldığımız her defasında asıl tasarım sürecini, yani bu ağlar ilişkisini göz ardı etmiş oluruz. İyi tasarıma - dolayısı ile daha iyi bir yaşam kalitesine - ulaşmanın temelinde tasarım süreçlerinin örüntülerini ve bu örüntüleri oluşturan her bir sistemi düşünmek, algılamak, tasarlamak ve uygulamak yatıyor.

Günlük yaşantımda canımı sıkan bir kaç şey var. İlki oradan oraya gönderilip duran akitler, başka bir deyişle sözleşmeler…Bir veya bir kaç taraf arasında kurulacak iş birliklerine dair tarafların iş yapış şekillerini, süreçlerini, sorumluluklarını ve haklarını tarif eden ve koruma altına alan bu yazılı, imzalı, kaşeli, pullu ve vergiye tabii metinler en basit işten en karmaşık olanlarına dek hemen her gün hem tüzeL hem özel hayatta dolaşıp dururlar. Şirketlerimizde bu metinler için hukuk danışmanlarımız var; ancak günlük yaşamda çok az kişi bunları gerçekten okur; anlar, kendisi için uyarlamaya veya değiştirmeye yeltenir. Bunları bir kez birileri yazmıştır; birileri değiştirmiştir; kimi zaman içlerinde bir öncekinden kalan anlamsız maddeler, kelimeler ile öylece ortalıkta dolaşır dururlar. Her defasında yeni eklentiler veya çıkarımlar ile, bazen özlerinden uzaklaşmış, bazen de anlamsız metinler haline geldikleri halde, imzalanarak bir kamusal systemin en sıradan eşyası konumundadırlar.

Örneğin bu sözleşmelerde sıkça kullanılan kelimelerden biri “işbu” kelimesidir. “işbu sözleşmedeki maddeler..” diye devam eden satırlarca sözleşme metnine rağmen kimse bu kelimenin neden orada olduğunu; neden bu şekilde kullanıldığını merak etmez; “sözleşme böyle yazılır” denir ve aynı kullanıma devam edilir, gelenek gibi!

İşbu kelimesinin söz konusu anlamında kullanıldığı açıktır cümlede ancak bu kelime bu anlama gelmez. TDK’na göre bu kelimenin anlamı sadece “bu”. İşbu kelimesinin “İşte bu”nun kısaltılmışı olduğunu düşünüyorum; sanıyorum bu kelimesinin başına işte koymak bir tür vurgulama sağlıyor ve önem katıyor, TDK da beni doğruluyor.

Bunun gibi onlarca kelime ve uygulama ile karşılaşırız iş dünyasında; kimi zaman vakitsizlikten kimi zaman da “öyle olması gerektiği için” üzerinde durmadan geçer ilerleriz.

Canımı sıkan diğer meselelerden biri de budur. İş dünyası meraklı değildir. Birileri birşeyleri yapar durur ama çoğunlukla kimse o işi neden o şekilde yaptığının, o metni neden öyle yazdığının vb. farkında değildir. Sorduğunuzda gelen cevap sıklıkla şöyledir: “E hep öyle yapılıyor, benden önce de öyle yapılmış” ve benzerleri… İş dünyamızın meraksız olduğu ve sorgulayıcı kültürden uzaklığı bu en basit günlük rutinlerde bile ortaya çıkar.

Yaşamın olduğu gibi işlerimizi yaptığımız kurumların da bir düzeni var. Bu düzen bir takım kurallarla, bu kuralların uygulanması için çeşitli formlar, yazılımlar gibi araçlarla sağlanıyor. Bunun en katkısız haline kurumsal düzen deniyor. Bu kurumsallığı biraz daha insan odağına çekebilir; çalışanlarınızın da insan olduğunu hatırlatıcı unsurlarla donatabilir ve böylece onların hem kurumunuza hem de birbirlerine olan bağlılığını pekiştirebilirseniz o zaman da bir tür kurumsal kültürden, şirket kültüründen söz edilebilir oluyor. Sistemin dikte ettiği mesai saatini sadece önüne konanları yapmak üzere gelip “dolduran” çalışanlar olduğu gibi, önüne konanları sorgulayan, boşlukları dolduran, fark yaratan, katkı sunan çalışanlar da var.

İş yaşamı da hemen her şey gibi bir sistemler bütünü. Sistemi iyi kurgulanmış, tüm parçaları birbiri ile uyumlu çalışabilen her mekanizma gibi şirketler de bunu sağlayabilirse daha sağlam yere basabiliyor; daha verimli olabiliyor; bu koşulları sağlayamamış rakiplerine oranla daha az sorunla boğuşuyor.

Sistem ve onun araçları, olumsuz yönde eleştirilse de kitlesel düzenin sağlanması, planlı hedeflere koşulabilmesi için gerekliler. Yetersiz, iyi veya başarılı bir sistemden söz edilebilir iş yaşamında ve bu da bir tasarım pratiği.

Çağımızda gençlerin en büyük derdi sistem. Yaşamlarını sürdürmek için systemin bir parçası olmayı kabul etmeyenleri saygı ile karşılıyorum; diğer yandan sisteme kaçınılmaz olarak dahil olup ona hizmet ederken, o sistemi iyileştirme ve geliştirme çabası olmayanlarla buluştukça şaşırıyorum. Sanıyorum bizim neslimizin beyni sistem hizmetkarlığı yönünde daha iyi yıkandığından, varolduğumuz ortamda kurallara saygı göstermeyi şiar ediniyor; aksayan sistemleri onarmak, onları iyileştirmek adına kendimize doğrudan bir çıkarı olmasa da çaba sarf ediyoruz. Ben buna kendime ve varoluşuma saygı diyorum; toplam bir iyileşme ideali peşinde maraton koşuculuğu belki de.

Mevcut sistemlerin değil ama sistemlerin meraklısıyım doğrusu. Sistemleri sorgulamayı, geliştirmeyi, yapabildiğimce yeni küçük sistemler önermeyi yaşamımın bir yerlerine koymuş durumdayım. Sistemi eleştirip, kılını kıpırdatmayanlar, yani hiç bir şey üretmeyip böylece hiç risk almadan akıp gidenler en haz etmediğim insan kitlesini oluşturuyor. Tüm gün ekranını kaydırararak rastladığı büyük büyük cümleleri paylaşarak sistem karşıtlığı yapıp, üzerinden pijamasını bile çkarmadan yataktan sürdürdüğü bu “eylem”leri ile varlık gösteren insanlardan bir hayli yorgunum doğrusu. 40 yaşına dek ailesinin evinden ayrılmayan, yeni aile kurduğu halde ana-baba desteğini üzerinden atmayan, hiç bir şeyi beğenmediği halde içinde bulunduğu düzene hiç bir katkı sunmayan, o varla yok arası insan topluluğu böyle hava solumaya devam ederken, birileri de dünya düzeni için epey kan/ter döküyor.

Peki sistem nedir? Sadece şirketlerimizde değil, elimizde tutuğumuz akıllı cihazlar ile yaşamımızı kaplayan yazılımlardan, yapay zeka algoritmalarına, kamusal düzenlemelerden, sivil insiyatiflere, devletlere, kaosun norm olduğu bir kentteki trafikten, kırsal yaşamdaki ekim biçim işine dek her şey bir sistemdir. Bu kavram bu nedenle daha fazla irdelenmeyi hak ediyor.

Sistem bir dizi benzer veya benzemez birimin, belirli bir amaca hizmet etmek üzere birlikte hareket etmesini sağlayan düzen olarak tanımlanıyor. Bir bilgisayar yazılımı veya okul bandosu gibi somut olabildiği gibi, sözünü ettiğim organizasyonel yapılar, felsefi çalışmalar gibi gayet soyut sistemler ile de bir aradayız yaşamlarımızda. Karşılaştığımız tasarım ve mühendislik ürünlerinin, bilimsel çalışmaların her birinin de temelini sistemsel yapılar oluşturuyor.

Kelime Yunanca systēma (συστήμα) kelimesinden geliyor, anlamı “düzenli bütünlük” veya “bir parçalar kompozisyonu." Bu kök syn- (birlikte) ve histanai (kurmak) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Tarih boyunca felsefeden bilime, sanattan sosyal yaşama dek insanlar her türlü karmaşayı düzenlemek için sistemlere başvururlar.

Çoğunlukla fark etmeyiz sitemleri, her yerdelerdir.

Doğa da bir sistemdir, onu sıklıkla ekosistem olarak adlandırırız. Mevsim döngüleri, besin döngüleri birer sistemdir. Oldukça karmaşık bir yapıya sahip bedenimizin kendisi de bir sistemdir; gece ve gündüzden oluşan doğal döngü ile etkileşiminde de bir sistemsel bütünlük söz konusudur.

İnsanlar bir araya sosyal sistemler ile gelmişlerdir. İlk yerleşik yaşam, ticaret, tarım insanlığın birlikte yaşamalarını düzenleyecek kurallar bütününü yani sistemleri oluşturmuştu. Devletler, eğitim yapıları, sosyal  yaşam bu kurallar ile düzenlendi. Tuhaf ama halen pek çok devlet yapısı bu tarih öncesi sistemler üzerinde yaşıyor ve ayakta durmaya çalışıyor. Oysa çağımızı teknolojik sistemler yönetiyor. Ağlar, algoritmalar, öğrenen makinalar, hızlı ve sonsuz bağlantılar, bilgi akışı, bilgi ve gerçeklik manipülasyonu dönemindeyiz. Eski çağların sistemlerinin kifayetsiz kaldığı bir dönüm noktasındayız. Bazen fark ederek, bazen de geriden geriden değişen sistemler ile dönüşüyoruz.

İnançlarımız, dini ve geleneksel yapılarımız, etik ve ahlak değerlerimiz, düşün dünyamız da hep belirli, tarihten beri gelen bilgiler üzerine dallanıp budaklanarak, kimi notalarda gelişerek kimi notalarda dönüştürülerek uyarlanmış sistemler bir bakıma. Bu halleri ile bir insan bedenindeki ana ve kılcal damarlar bütününden veya bir elektronik devre yapısındaki diyotlardan, bobinlerden ve tristörlerden farksızlar. Belirli birimler farklı roller üstlenir; hepsi birlikte hareket halindedir ve topluca bir amaca hizmet ederler.

Sistemler birliktelik sağlar. Verimlilik ve üretkenlik için elzemdir. Esnek olduklarınca gelişme sağlarlar. Birliğin gücünü oluşturabilirler. Diğer yandan eğer sistemler katı ve değişmez ise, yeniliğin ve yaratıcılığın önünü keserler. Bu tür sistemlerin çıktıları hep beklendik ve aynı olur. (Eğitim modellerini geliştirmeyen, on yıllardır aynı kişilerle, aynı programları yürüten üniversitelere bir bakınız!)

İyi kurgulanmamış sistemler hiyerarşiyi kutsallaştırır, bu da adaletsizliklere, otokrasiye yol açabilir. Sistem ne kadar iyi olursa ona olan güven ve bağlılık da o kadar artar; ancak burada, bu sistem kırıldığında veya bozulduğunda çöküş riski de aynı oranda bulunur. Bir bakıma sistemsiz ortamlarda bireyler/ birimler daha dayanıklı, daha çözüm odaklı ve yaratıcı olabilirler ve buna karşılık sisteme bel bağlamış ortamlarda aynı girişkenlik, yaratıcı cesaret ve sağlamlık bulunamaz.

Tasarıma dayalı pratikler ve mimarlık doğaları gereği sistemseldir. Tasarımcılar hem somut hem de soyut anlamda sistem kuruculardır. Spor alanındaki takım oyunlarından farksız değildir tasarım disiplini. Her bir tasarımcı sonuçta yaratacağı ürüne veya organizasyona ulaşmak için çok farklı özellikteki bireylerle, takımlarla ve birimlerle çalışmak durumundadır. Farklı bilgileri, malzemeleri, olayları belirli bir düzen içerisinde değerlendirmek, bunlardan tanımlar oluşturmak, tanımlananlar doğrultusunda yenilikler üretmek ve bunları hayata geçirmek bu sistemin en kısa ve kaba özeti olabilir.

Tasarımcılar işlerini yaparken fazlaca fiziki sistemden de yararlanırlar. Önceki deneyimin oluşturduğu, pek çoğu şablon olarak görülebilecek bu sistemler, tasarımcılara verim sağlar. Sözgelimi grafik tasarımcılar grid sistemleri kullanırlar; ürün tasarımcıları modüler sistemlerden faydalanabilirler veya web tasarımcıları belirli navigasyon sistemleri ve kodlamalar üzerinde inşa edebilirler tasarımlarını. Geleceğin akıllı sistemleri olarak ortaya çıkan yapay zeka araçları şimdiden tasarımcıların da pek çok diğer meslekler gibi kullandığı sistemler arasında.

Kavramsal boyutta her tasarımcı, ürünün yaşam döngüsü, raf ömrü, lojistiği, geri dönüşümü gibi farklı ekonomik, ekolojik, toplumsal ve ticari sistemlere de bağımlıdır. Felsefi olarak tasarım sistemleri, yaratıcılık ile kullanışlılık arasında köprü kurarak tasarımcıları organik ve yapılandırılmış olan arasında uyum bulmaya zorlar.

Mimarlık da fiziksel ve kavramsal sistemleri insanların kullanımı için mekansal düzenler yaratmak üzere kullanır. Güvenlik ve dayanıklılık kapsamında yapısal sistemler, yeşil binalar ve karbon ayak izi kapsamında sürdürülebilir sistemler, kentsel planlama, toplumsal refah kapsamında kentsel sistemler mimarlığın etkileşimde olduğu diğer büyük sistemlerden bazıları olarak ortaya çıkar.

Her şey birbirine çeşitli yollardan bağlıdır. Tasarımın profesyonel olarak tartışıldığı tüm ortamlardaki alt başlıklar aslında bir sistem mühendisliği sayılabilir.

Le Corbusier, Modulor sistem

Mimarlık, tasarım alanları arasında teoriye en çok kafa yoran branş olabilir. Mimarlık teorisi sıklıkla sistemleri insan deneyimlerinin metaforları olarak araştırır. Örneğin Le Corbusier'nin Modulor sistemi, işlevsellik ile estetiği harmanlayarak mimari oranları insan boyutlarıyla birleştirmeyi amaçlıyordu. Neufert, ergonomik ölçüleri sistemsel olarak düzenleyip evrensel standartları ortaya koymuştu. Bu ölçülerin dışında üretilen her bir tasarım, ergonominin dışında standartlaşmış üretimlerin de haricinde işlem görür; bu sistemin dışında kalmak ekonomik, verime yönelik veya algısal sonuçlar doğurabilir. Sistem bu bağlamda standartların kardeşi sayılır. Standartlara yönelik kapsamlı bir yazıma şuradan ulaşabilirsiniz.

Neufert Ergonomik Ölçüler

Sistemler sadece pratik yapılar değil aynı zamanda insan düşüncesinin yansımaları. Felsefi olarak kaosta düzen bulma ve bireysellik ile kolektif uyum arasındaki gerilimi uzlaştırma arzumuzu temsil ediyorlar.Tasarım ve mimarlık gibi yaratıcı disiplinler, sistemleri denemek, sınırlarını sorgulamak ve potansiyellerini yeniden hayal etmek için verimli bir zemin sunan önemli meslekler.

Felsefe ve yaratıcılık arasındaki bu etkileşimde, sistemler çerçevelerden daha fazlası haline gelir; dünya ve onun içindeki yerimiz hakkında anlattığımız hikayeleri somutlaştıran anlatılara dönüşürler. Sistemleri anlayarak, eleştirerek ve yenilik yaparak, yalnızca işlevsel değil aynı zamanda anlamlı, insan deneyimini şekillendirecek faydanın ötesine geçen çözümler yaratabiliriz.

Gelecek hafta sizlere arı kovanlarından kullanıcı deneyimine (UX), kolonializmden devlet ve enstitü gibi büyük sistemlere, bu kavramdan söz etmeye devam edeceğim; lütfen bugünü bir giriş olarak kabul edin. 


Özlem Yalım Kimdir?

Ankara doğumlu, İstanbul’da yaşıyor ve aydınlatma sektöründe strateji ve marka yöneticisi olarak profesyonel kariyerine devam ediyor. 1995 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden lisans derecesi aldı, tasarım mesleğinin hemen her alanında gerek kendi firmalarında gerekse çeşitli kurumsal firmalarda ve pozisyonlarda rol aldı. Sivil toplum çalışmaları gerçekleştirdi, uluslararası sergilerde koordinatör ve katılımcı olarak yer aldı, pek çok yarışmanın yazımında ve jürisinde katılımcı oldu. Aydınlatma başta olmak üzere halen tasarımla ilgili alanlarda eğitimler, atölyeler ve konferanslar vermekte. Tüm meslek yaşamı boyunca düzenli olarak çeşitli aylık mecralarda mesleki yazılar yazan tasarımcı, 2013-2015 arasında Optimist dergisinde aylık köşe yazarlığı yaptı. 2018 yılından bu yana sırasıyla Cumhuriyet Pazar, T24 ve Gazete Pencere Pazar’da haftalık köşe yazarlığı yaptı. ‘Bidebunu izle’ Youtube kanalında Şehirler/Şekiller programını, Açık Radyo’da Rotatif programını (cohost) hazırladı ve sundu. Yaratıcı endüstriler alanındaki kritikleri ve ürettiği içerikler talep üzerine halen farklı mecralarda yayınlanıyor. Bunlar arasında Arkitera, Manifold, Sanatatak, Art Unlimited, Oggusto gibi yayınlar sayılabilir. NTV kanalında yayınlanan TurkMucit yarışmasının jüri üyeleri arasında bulundu; İstanbul Tasarım Bienali’ni tasarladı ve İKSV ile birlikte hayata geçirdi. İKSV de görev yaptığı 2010-2014 döneminde iki kez Turkishtime dergisi tarafından üst üste Türkiye’nin en yaratıcı 50 profili arasında gösterildi. Kanada’da yaşayan ve çalışan bir kızı var.