YAZARLAR

Sırtlanlar ve hakikat

Bu ceberrut cüret her cepheden saldırıyor akılları bulandırmak, yürekleri karartmak için. Habire düşman kültürü üretiyor ve ne yazık ki gani gani taraftar da bulabiliyor. Halbuki bu saldırgan dilin kardeşlik, dostluk, komşuluk hukukuyla uzaktan yakından bir ilgisi yok ve gelecek için asla huzur vaat etmiyor.

Fırsatçılığın hainlikle bir ilgisi mutlaka vardır. Fırsatçı kafasının içinde devamlı planlar biriktirir. Bu planların ne kadar kirli, merhametten ve haysiyetten ne denli uzak olduğuyla ilgilenmez ve elbette bu kavramları kendisine asla dert etmez.
"İşte fırsat" dediği anda gözü bir şey görmez ve yabani, doyumsuz, ahlaksız bir iştahla atılır. Diyelim fırsatçı arzuladığı fırsatı değerlendiremedi, işler sarpa sardı, o vakit arkasını döner gider ve geride bıraktığı yıkımı başkasına yükleme yüzsüzlüğü göstermekten beis duymaz.
Fırsatçı, hayvanlar aleminden örnek verecek olursak, sırtlana benzer. Sırtlan leşçi olarak bilinir ve aşağılanır. Avını öldürmeden karnından başlayarak yemesi, hayvanlar aleminin raconuna bile ters bir vahşiliktir.
Ne vakit Suriye'de neler oluyor diye haber kanallarına baksam, karşıma sırtlanlar çıkıyor. Suriye'de Esad dönemi bitti. Cihatçı örgüt Emevi Camii'nde poz verdi vesaire. Televizyondaki sırtlanlar büyük bir iştahla bu manzaranın üstüne atlamış, tepiniyorlar. Fırsatçı, aslanın avından bir ısırık almak için sinsice yaklaşmış, her türlü rezilliği göze almıştır. İzleyicilerin bu rezilliği aşağılayan bakışları umurlarında değildir.

Cihatçı, devşirme örgütlenmelerin Esad rejimiyle ilgisi olmayan şehirlere saldırmasına sırtlanların vahşi dişlerini bilemiş ve bu nedenle övgüde sınır tanımıyorlar.
Halbuki sınır, hem kişisel hem de toplumsal tarih için her zaman önemlidir. Hak etmediğini düşündüğümüz, siyasal ve zihinsel dünyamızda yeri olmayanlarla sınır komşusu bile olmak istemeyiz. Baş ağrıtır, can yakar, hiç değilse mide bulandırır bu türden şahsiyetler.
Fakat bazen insanın gözü kör olur, kalbi mühürlenir ve kimi zaman farkında olmadan aslında hiç hazzetmediği cenahta bulur kendisini.
Televizyonlarda görmeye alıştığımız insanların bilinçleri, en hafif tabirle milliyetçilikle zehirlendiği için, dumura uğratılmış görünüyor. Stratejileri, öngörüleri, analizleri ve hayalleri defalarca hezimete uğramış olsa da fırsatçılıklarını dile getirmekten geri durmuyorlar. Haritaların önünde bin savaştan başarıyla çıkmış muzaffer komutan edasıyla ellerinde tuttukları çubukları gözümüze doğru sallayarak 85 milyon insana akıl veriyorlar.
Ne söylediklerinin farkında olmayabilirler mi? Belki ama böyle bir ihtimal yok gibi görünüyor. Yere göğe sığdıramadıkları grubu bir fırsat olarak görüyor, değerlendiriyor ve besliyorlar. Bakın mesela, Gazze'ye saldırısından sonra neredeyse milli düşman ilan edilen İsrail'in Golan'a girmesiyle zerre ilgilenmiyorlar. Akıllarında başka planlar var, gözlerinin önünde başka fırsatlar var çünkü.
Nasıl fırsatlar? Bunu açıkça dile getiriyorlar aslında. Yüzyıllık "Kürt devleti" kabusu burunlarının dibinde inşa ediliyor ve bu telaşa mahal veriyor. Bu kabusa son vermek için bütün argümanlarını seferber etmişler.
Ancak mesele sınırında kimi istediğinden ibaret değil. Meselenin diğer kısmını inşa edilenin siyasi perspektifi oluşturuyor. İnşa edilenin yıkımı için uğraş verenler, halkların birlikte yaşamasına olanak tanıyan siyasal ve toplumsal dile de müdahale ediyorlar. Fırsatçılar, Ortadoğu'da emsal olabilecek kardeşlik, eşitlik ve barış projesini imha ve ilhak etmek hayaliyle ellerini ovuşturuyorlar.

*

Bu fırsatçıların hamaset dozu yüksek gevezeliklerini dinlemek zorunda değiliz, amenna. Fakat bu ceberrut cüret her cepheden saldırıyor akılları bulandırmak, yürekleri karartmak için. Habire düşman kültürü üretiyor ve ne yazık ki gani gani taraftar da bulabiliyor. Halbuki bu saldırgan dilin kardeşlik, dostluk, komşuluk hukukuyla uzaktan yakından bir ilgisi yok ve gelecek için asla huzur vaat etmiyor.
O halde? O halde demokrasi güçleri safları sıkılaştırmalı. Başka bir çözüme aklım ermiyor.

*

Fırsatçıların karşısına hakikat, her daim bir set gibi dikilmiştir. Hakikatin perdelendiği çok olmuştur elbette. Ancak hakikat, eninde sonunda sis perdesinin ardından çıkagelmiştir.
Televizyon ekranlarında atıl bir şekilde izlediğimiz, esasında hakikat ile fırsatçıların meydan muharebesidir.
Suriye'de 61 yıl süren dikta rejimi bitti ve şimdi yeni bir dönemin sancısı başlıyor. Tarumar olmuş avuç kadar ülkenin geleceği nereye evrilecek? Halklar, dinler ve diller nihayet gerçek demokrasi ile tanışabilecek mi?
Silah sesleri ebediyen susacak mı? Suriye dahil bütün Ortadoğu'da, bütün dünyada...

*

TÜYAP'ın Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) ile birlikte düzenlediği 8. Diyarbakır Kitap Fuarı bitti. Hafta içi, en azından yayıncıların beklediği bir okur yoğunluğu yoktu fuarda. Ancak tahmin ettiğim ve umduğum gibi, hafta sonu kayda değer bir okur kitlesi akın etti fuara. İki günün yoğunluğu yayıncıları pek memnun etmedi elbette. Dediklerine göre kitapların Diyarbakır'a getirilmesi, stand ve çalışanlara verilen ücret, otel, yemek vb. birçok masraf, kâr etmelerini engelleyen unsurların başında geliyor. Önümüzdeki yıl için şimdiden TÜYAP'tan ve DTSO'dan destek talep ediyorlar.
Diyarbakır kitap okurunun en çok olduğu illerden biridir. Buna rağmen kitap fuarına hafta içi ilgi, önceki yıllara göre neden azdı? Bu sorunun cevabını kitap fuarında da aradım. Kendimce çıkardığım sonuçlar oldu. Şöyle:
Birincisi, fuar çok merkezi bir yerde değil. Fuara dolmuşla gidince yol çok uzuyor ve eziyete dönüşüyor. Taksi, Dağkapı'dan fuar alanına 230 liraya gidiyor, ki bu da, üç aşağı beş yukarı, bir kitap fiyatına denk geliyor.
İkincisi, elbette alım gücünün düşüklüğü. Ay sonunu getirme telaşı içindeki insan kitaba ya da diğer kültürel faaliyetlere nasıl odaklansın? Bir de internetten alışveriş yapma olanağı var elbette. Sipariş ettiğiniz kitap birkaç gün içinde adresinize ulaşıyor ve evet, üstelik daha ucuz.
Üçüncüsü, siyasi gelişmeler. Devlet Bahçeli'nin isimsiz adımı her şeyin önüne geçti ve bir dahaki adımı merakla bekleniyor. Diyarbakırlılar ekim ayından bu yana grup toplantısında ne diyecek, diye Bahçeli'nin ağzının içine bakıyor.
Fuar açıldığında cihatçılar Halep'e ilerliyordu, fuar bittiğinde Şam da teslim olmuştu. "Bundan Diyarbakır'a ne?" diye sormazsınız herhalde. Bu olumsuz koşullar her zaman vardı, diyebilirsiniz ve bu çok doğru bir tespit olur. Ancak Suriye'de tarih değişmiyordu, değil mi?
Diyarbakır Kitap Fuarı bu keyifsiz koşullarda gerçekleşti. Fakat Diyarbakır yine de son anda kendisine yakışan bir atak ile yayıncıların yüzünü az da olsa güldürebildi.


Vecdi Erbay Kimdir?

Mardin, Şenyurt doğumlu. Üniversite eğitimini tamamlayamadı. Çeşitli dergilerde yazıları, şiirleri, öyküleri yayımlandı. On yıla yakın bir süre Özgür Gündem gazetesinin kültür sanat editörlüğünü üstlendi. Çeşitli yayınevlerinde çalıştı. Yayımlanmış iki şiir kitabı var: Kuşkular Zamanı (Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 1997), Yaz Sayıklamaları (Piya Kitaplığı, 2003). Öykü kitabı Masalın Ölümü, 2006 yılında Agora Kitaplığı'ndan çıktı. İnatçı Bir Bahar-Kürtçe ve Kürtçe Edebiyat derleme kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan 2012’de çıktı. Şiir: Görülmüştür, Türkiye Barışını Arıyor, General Electric -Halil İncesu karikatür albümü yayıma hazırladığı kitaplardan birkaçı. Diyarbakır'da yaşıyor ve Gazete Duvar bölge temsilcisi olarak çalışıyor.