Sıradışı zamanlar sıradışı önlemler

Güvencesizliği (prekaryalık) şöyle ifade edelim: Sosyal hayatta, siyasette, işyerinde ya da güç sahipleri karşısında kişinin yapayalnız olması, onu koruyan kollayan bir gücün ya da kaynakların yokluğu. Ve bundan ötürü o kişinin güçlüler karşısında manipülasyona tamamıyla açık olması. Bu yalnızlık büyük bir çıkışsızlığa ve geleceksizliğe itiyor hepimizi.

Google Haberlere Abone ol

 Alphan Telek*

Salus populi suprema lex esto

Halkın çıkarı en yüksek yasa olsun

Cicero

Romalı devlet adamı Cicero’nun bu sözleri bugün hâlâ bir anlam ifade ediyor mu? Siyasi tarafgirliğin ya sev ya terk et seviyesine geldiği ve tartışmanın bittiği toplumlarda ortak bir halk çıkarı olabilir mi? Toplumlar farklı çıkarlar etrafında tabakalaşmış olsa da demokratik bir temel yapıya -devlet kurumsallığına- ihtiyaçları olduğu kesin. Ancak o zaman bu kurumsallıkta güçsüzlerin ve güvencesizlerin çıkarları temsil edilebilir. İşin bir yönü bu.

Öte yandan, çoğu siyaset bilimcinin görmediği ya da vurgulamadığı bir toplumsal krizle karşı karşıyayız. Toplumun büyük bir kesimi tüm güvencelerini yitirmiş durumda ya da yitirmek üzere. Sokaklarda, insanların sözlerinde, yüzlerinde bunları görmek mümkün. Denizli Valisi’nin neden maske takmıyorsun diye sorduğu esnafın "Çünkü gebermek istiyorum" isyanı bunu yansıtıyor.

 Bu hafta içinde semtimizin pazarında tanık olduğum bir başka manzara ise şöyleydi: Orta yaşlı bir kadın ağlayarak yanında yer alan adama - muhtemelen eşine bağırıyordu "Ben kaç gündür ekmek bile yemedim biliyor musun". Biçare gözüken adam da belli belirsiz bir hareketle kadına birkaç banknot uzattı, kadın parayı itti, hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ederek. Uçurumun kenarında olmak böyle bir haldir. Bu artık bir toplumsal kriz.

O zaman Cicero’nun sözlerini biraz bükmek zorundayım: Salus precari suprema lex esto. Güvencesizlerin (prekaryanın) selameti en yüksek yasa olsun. Siyaseti ticarileştirmiş, kaynakları kendi iktidar ve dünya görüşüne göre dağıtanlar ve ekonomik elitlere karşı giderek büyüyen güvencesizler sınıfından bahsediyorum.

Kim bu güvencesizler? İşsizler, emeklilikte yaşa takılanlar, zor bela geçinen emekliler, patriarka baskısını ve şiddetini yaşayan kadınlar, öğrenciler, kuryeler, kargo ve market çalışanları, borçlu küçük esnaf, ev işçileri, borç içinde yaşayanlar, uçurumun kenarında olanlar…

Güvencesizliği (prekaryalık) şöyle ifade edelim: Sosyal hayatta, siyasette, işyerinde ya da güç sahipleri karşısında kişinin yapayalnız olması, onu koruyan kollayan bir gücün ya da kaynakların yokluğu. Ve bundan ötürü o kişinin güçlüler karşısında manipülasyona tamamıyla açık olması. Bu yalnızlık büyük bir çıkışsızlığa ve geleceksizliğe itiyor hepimizi. Kişinin bütün hayatına sinen bu duygu onu bireysel ve siyasal depresyona sürüklediği gibi ağırlaştığı durumlarda intiharlar için uygun bir iklim de yaratıyor.

Sayısı her geçen gün artan ve dikkate alınması zorunlu bir güvencesizler topluluğu var artık. Ancak bunları dinleyen, dikkate alan, onlar üzerinden bir siyaset alanı açmak isteyenlerin sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Neden olsun, büyük bir reytinge sahip değiller, bugüne kadar nasıl harcandılarsa bundan sonra da harcanabilirler. Harcanan ise milyonlarca insanın hayalleri, emeği, korkuları ve endişeleri.

Türkiye’de siyaset siyasetin kendisi için yapılıyor. Halk çıkarı, güvence talebi, dayanışma kurma gibi unsurlar bunlar başka diyarların güzel tonlu masalları sanki. Ticarileşmiş bir siyasetten bahsediyorum. Bunun iktidarı ve muhalefeti yok. Her şey alınıp pazarlanıyor, sahici olan hiçbir şey yok. Oysa ki dışarıda milyonlarca insanın yaşadığı deneyimler onların bir kriz içerisinde olduğuna ve bir kurtarıcı beklediklerine işaret ediyor. Bu toplumun bir çağrısı.

Peki bugün muhalifler güvencesizlere yönelik dönüştürücü ortak bir siyasi program oluşturmak ve bunu bütün topluma anlatmak yerine bir kez daha çekilme stratejisi mi izleyecek. Bekleyelim, görelim mi diyecek? Ya da herkes birbirini mi yiyecek, toplum bir çözüm için kendi aydınlarına ve siyasetçilerine bakarken? Ya da bugüne kadar yaptıkları gibi siyasi beylikler etrafında halktan uzak bir siyaset örülecek yine.

Mesele bugün artık güvencesizlere dayanan bir siyaseti oluşturmak, onların programını inşa etmek, bunun aydınlarını bir araya getirmek ve en nihayetinde onlardan oluşan bir siyasetin öncülüğünü yapmak. Cumhuriyet için kimsesizlerin kimsesi derlerdi, bugün ihtiyacımız olan güvencesizlerin güvencesi olmak.

Belçikalı filozof Chantal Mouffe’ın son kitabı For a Left Populist Strategy’de bu konu etraflıca incelenir. Becoming state, yani bugüne kadar bize karşı kullanılan hegemonyaya karşı karşı hegemonya yürütmek gerekiyor diyor Mouffe, bunun yolu da devlet olmak diye ekliyor. Buradaki güç dengesini güçsüzler ve güvencesizler lehine bozmak için kurucu bir irade ile düşünmek lazım.

Bu açıdan, toplumun onlarla temas kuran, onları dinleyen, onların gerçek sorunlarına eğilen ve farklı bir gelecek olabileceğini gösteren siyasete, siyasetçilere ve bunu inşa eden aydınlara ihtiyacı var.

Esas hedef insanlara farklı bir gelecek olabileceğini göstermek olmalı. Korku iklimlerinde sinmiş yapayalnız hiçbir güvencesiz risk almaz, ama onlara çatı görevi sunan partiler ve platformlar olursa bu gerçekleşebilir. Yeni bir gelecek ancak böyle doğar, anket yaptırarak, sonuçlarını bekleyerek ve değerlendirerek değil.

*İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (İstanPol) Akademi Direktörü, Sciences Po CERI Doktora Araştırmacısı, Artık Hepimiz Prekaryayız kitabı yazarı