Sinemada Almanya sonbaharı
Almanya'nın sanat ortamı için de oldukça besleyici bir yapı oldu RAF Hareketi. Hareketin eylemleri, üyelerinin yaşamları birçok romana, tiyatro oyununa ve sinema filmine konu oldu. Bu yazıda Baader-Meinhof hakkındaki filmlerin üstünde duracağım.
Almanya'da 1970'te kurulan ve 1998'e kadar faaliyet gösteren Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) örgütünün 30 yıldan uzun süredir aranan eski üyesi Daniela Klette, Türklerin ve sanatçıların yoğun olarak yaşadıkları Berlin'in Kreuzberg semtinde yakalandı.
Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF), eylemlerinin sarsıcı ve yıkıcı etkilerinden sonra örgütün etkin olduğu döneme, özellikle de 1977 yılına 'Alman Sonbaharı' adı konulmuştu. Kurucusu Andreas Baader ve önemli üyelerinden Ulrike Meinhof’un isimleriyle anılıyorlardı. Önceleri Andreas Baader ve sevgilisi Gudrun Ensslin, küçük soygunlar ve bombalamalar yapıyorlardı. İlerleyen yıllar içinde hem siyaseten hem de eylemsel olarak giderek radikalleşip anti-kapitalist Marksist bir örgüt yapısı oluşturmuşlardı.
Ulrike Meinhof, 1970 yılında RAF hareketine katılıp yasadışı yaşama başladığında kocası ve çocuklarıyla Hamburg’ta bir villada oturuyordu. 15 Haziran 1972’te yakalandı. Tek başına tutulduğu hücresinde 9 Mayıs 1976’da ölü bulundu. 18 Ekim 1977’de ise aynı gün Andreas Baader, Gudrun Ensslin ve Jan-Carl Raspe hücrelerinde ölü bulundular. İntihar ettikleri iddia edilse de bu toplu 'intihardan' çokça bıçak darbesiyle kurtulan Irmgrad Möller, bu ölümlerin intihar olmadığını her seferinde söyledi. Kendisi de 22 yıl hapiste kaldıktan sonra 1994’te salıverildi. Bu ekip, örgütün 1. kuşağını oluşturuyordu. Onların hapiste olduğu dönemde eylemlerine başlayan ikinci kuşaktan 1982 yılında yakalanan Christian Klar ise örgütün son tutuklu üyesi olarak cezaevinden 2008’de 26 yıl sonra salıverildi. 1998’de kendini feshettiğini duyuran yapının yakalanamayan son kuşak üyelerden biri olan Daniela Klette’nin geçtiğimiz hafta yakalanmasıyla birlikte bu farklı dönemlere sirayet etmiş yapının çok boyutlu insan hikayeleri daha da komplike bir hal aldı.
Almanya’da hâlâ yakalanmamış RAF üyeleri olduğu gibi, çözülememiş eylemler de var. Eylemler yaptığı dönemde yapılan anketlerde örgütün gençler arasındaki sempatisi oldukça fazla idi. Banka soygunları, bombalamalar, uçak kaçırmalar, konsolosluk baskınları gerçekleştirmişler; bu eylemlerde konsolosluk görevlileri, eski Naziler, zengin iş adamları ve polis memurlarının da içinde olduğu otuzdan fazla kişiyi öldürmüşlerdi.
Almanya'nın sanat ortamı için de oldukça besleyici bir yapı oldu RAF Hareketi. Hareketin eylemleri, üyelerinin yaşamları birçok romana, tiyatro oyununa ve sinema filmine konu oldu. Bu yazıda Baader-Meinhof hakkındaki filmlerin üstünde duracağım.
RAF ÜSTÜNE FİLMLER
Bu yapımlardan en çok ses getireni 2008 yılında Almanya’nın Oscar adaylığını alan, Almanya’nın yaptığı en pahalı yapım unvanını elinde bulunduran Uli Edel’in yönettiği "Der Baader-Meinhof-Komplex". Aynı isimli romandan uyarlanan filmde, örgütün eylemleri gerçekçi çekimlerle verilmiş. İyi bir aksiyon filmi olarak da izlenmeye müsait bir yapım olmuş. Örgütün siyasi tavrı ise geri planda tutulmuş. Bu eylemlerin neden yapıldığı filmde çok belli olmuyor.
Christopher Roth’un 2002 yılında çektiği "Baader" filmi ise başka bir RAF filmi. "Der Baader-Meinhof-Komplex" kadar geniş bütçeli olmayan bu yapımda büyük patlamalar, silahlı çatışmalar göremezsiniz. Heyecanlı, yakışıklı gençler ve güzel kadınlar anarşizmin kıyısında dolaşırlar bu filmde. Biraz şiirsel bir anlatıma sahip yapımda yönetmen son sahnede Baader’in nasıl bir son beklediğini göstermeyip kısmen mutlu bir son yaratmış. Çizdiği karakterlerin olumsuz bireyler gibi görünmemesinden dolayı 11 Eylül döneminin etkisiyle gösterimdeyken çeşitli eleştirilere de maruz kaldığını hatırlatmalıyız.
"Starbuck Holger Meins", 2002’de çekilmiş bir belgesel. Bir sinema öğrencisinin 1970’lerin başında örgüte katılıp cezaevinde sürdürdüğü açlık greviyle sonlanan hayatına değinmiş. Holger Meins ilk dönem RAF örgütünün önemli üyelerinden biriydi. Cezaevine girdikten sonra oldukça tartışmalı bir hayatı oldu. 145 gün süren en uzun açlık grevi sonrasında hayatını kaybeden örgüt üyesi için Berlin’de 10 bin kişi yürüdü, cenazesine de 2 bin kişi katıldı. Üniversiteden arkadaşı olan yönetmen Gerd Conradt’ın çektiği belgeselde duygusal bir hava hakim.
2001 yapımı "Black Box BRD" ise oldukça kapsamlı, derli toplu bir çalışma. Andres Veiel’in yönettiği belgeselde; örgütün eylemleri, üyelerinin hayatları, cezaevi yaşamları, Alman toplumundaki yansımaları ayrı bölümler halinde incelenmiş.
Örgütten etkilenen gençlerin, seksenli yıllarda koydukları bir bombanın on sene sonra patlamasının yarattığı etkiyi anlatan "Was Tun, Wenn’s Brennt?" ise zaman içinde oluşturdukları statülerini koruma savaşına giren insanların geçmişleriyle nasıl bir hesaplaşma yaşadıkları üzerine kurgulanmış. "Was Tun, Wenn's Brennt?" filminin yönetmeni Gregor Schnitzler. 2001 yapımı filmde; gençliğin verdiği heyecanla anarşizmin sınırlarını zorlayan insanların biraz büyüyüp hayatın içindeyken geçirdikleri dönüşümler üzerinde durulmuş.
2000 yapımı "Die İnnere Sicherheit"te ise eski bir RAF üyesi çiftin yıllar sonra deşifre olmalarından sonra yaşadıkları anlatılıyor. "Die Innere Sicherheit", bir örgüt hikayesinden ziyade bir yol hikayesidir aslında. Örgüt ilişkilerini bırakmamış bir çiftin 15 yaşındaki çocuklarıyla beraber yollara düşmelerinin hikayesidir. Eski bir arabayla ve eskimeyen idealleriyle Avrupa'nın sınırsızlığında dolaşırlar. Çocuklarının ergen sancıları, modern hayat arzularıyla özel koşulları yolculuk boyunca çelişmeyi sürdürür. Çift, çocuklarını bir orta sınıf olarak yetiştirmeye de çalışıyordur. Örgüt üyelerinin yaşamlarına eğilmekle birlikte film hareketten çok duygulara, psikolojiye ağırlık veren bir yapımdır. Önemli aksiyon sahneleri, sahnede gösterilmek yerine olayların etkileri üzerinde durulması filmin farklı yönlerindendir. Otel odalarına hırsız girer ama hırsızları göremeyiz. Sevişmelerinin de sadece seslerini duyarız. Ama sevişmelerinin kızları Jeanne üzerindeki etkilerini görürüz. Filmde önemli olan psikolojilerdir. Televizyon için filmler çeken Christian Petzold'un sinemada gösterilen ilk filmi olan yapım, başarılı bir Alman yönetmeni de müjdeliyordu. Christian Petzold daha sonra politik temalı filmler yapmayı sürdürdü.
2000'de çekilen başka bir RAF filmi Volker Schlöndorff'un çektiği "Die Stille Nach dem Schuss" filmiydi. 1979'da çektiği "Teneke Trampet"le En İyi Yabancı Film Oscar’ını alan yönetmen, dönemin en nitelikli filmlerinden birine imza atmıştı. Uzun süre Amerika'da çalıştıktan sonra Avrupa'ya dönüş filmi de sayılan "Die Stille Nach dem Schuss"da; örgütle bağlarını erken dönemde koparıp Doğu Berlin’e yerleşen bir RAF militanının hayatını izleriz. Filmin ilk bölümünde örgütün eylemlerini ve Baader'i görürüz. Ancak filmin ana temasını bu oluşturmuyor. Daha çok Doğu Berlin'e yerleşen Rita'nın hayatı, gitgelleri ve yeni yaşamına tutunma çabası karşımıza çıkar. Bir RAF filmi gibi başlasa da oldukça kişisel bir hayat hikayesiyle devam ediyor. Demokratik Almanya'daki insan hikayelerine odaklanan, oradaki günlük yaşamı yansıtmaya çalışan bir yapımdır. Filmde yıl geçişleri çok sağlıklı değil. Bir anda duvarın yıkıldığı 1990'a geliveriyoruz. Geldikten sonra da eski dosyaların açılıp Batıdaki eylemlerinden sonra Doğuya sığınanların deşifre olmasıyla Rita'nın günlük hayatının alt üst olmasını izleriz.
Stammheim, örgüt üyelerinin yargılandığı, ceza aldıkları ve şaibeli ölümlerinin gerçekleştiği hapishanenin adıdır. Özellikle Andreas Baader ve Ulrike Meinhof’un cezaevinde ölmeleri Alman kamuoyunda ve öteki Batı ülkelerinde önemli tartışmalara neden oldu. Bu durumdan hareketle 1986 yılında Reinhard Hauff, "Stammheim" isimli bir film yaptı. Film, daha çok örgüt üyelerinin yargılanma süreçleri ve cezaevi hayatları üzerinde durmuş. Toplum tarafından çok tartışılan örgüt üyelerinin cezaevi yaşamları ve yargılanmaları filmin temelini oluşturuyor. Örgütün eylemleri ve dışarıdaki hayatları filmde yer almıyor. Tiyatro sahnesini andıran bir mahkeme salonunda geçen yapımda gerçek görüntüler de kullanılmış. Baader yerine sürekli kolundan çekiştirilen bir genç görürüz. 36. Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı Ödülü almasını ise 80'li yılların Alman sinemasının durağan döneminde yapılmış olmasına ve politik cesaretine bağlıyorum.
Kadın filmleriyle tanınan Margarethe von Trotta, 1981'de RAF'ın önemli militanlarından Gudrun Ensslin’in hapisteyken ailesi ile ilişkilerine odaklanan "Die Bleierne Zeit" filmini çekti. Bu filmde daha çok aile içi ilişkilerde yaşadıkları zorluk üstünde duruldu.
RAF örgütünün lider kadrosu cezaevinde öldükten sonra örgütün eylemlerinden etkilenen genç kuşaklar da örgütün eylem tarzını benimseyip örgütü canlandırdılar. Üç nesil üyesi olan örgütün, ilk nesilden sonraki dönemin üyelerinin günlük yaşamlarına değinen "Die Dritte Generation" filmi, ünlü Alman yönetmen Rainer Werner Fassbinder tarafından 1979 yılında çekilmişti.
"Deutscher Herbst" ise 1978 yılında dönemin birçok önemli yönetmeninin bir araya gelip çektikleri bir belgesel. Hangi yönetmenin hangi bölümü çektiği özel olarak belirtilmemiş. Genel olarak hükümetin vermeye çalıştığı imajın ötesine geçildiği görülüyor. Yönetmenler medyanın konuya yaklaşımının dışına çıkarak olayların insani etkileri üzerinde durmaya çalışmışlar. Dönemin politik ortamını ve Alman hükümetinin herkese potansiyel anarşist gibi yaklaşmasının eleştirildiği belgeselde 10 yönetmenin varlığı söz konusu.
Bu filmlerin ve belgesellerin dışında RAF örgütü ve Alman toplumuna etkileri üstünde duran Alman televizyonlarında yayımlanmış birçok belgesel olduğu biliniyor. Almanya’nın yetmişli yıllarının en önemli sorunu olan RAF örgütü ile ilgili tartışmalar dönem dönem alevlenen ama hiç sönmeyen bir ateşi andırıyor. Nazi dönemlerinden beri geçmişleriyle hesaplaşmak zorunda kalan Alman toplumu RAF örgütü ile de hesaplaşmayı sürdürüyor.
Rıza Oylum Kimdir?
1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, RadikalGenç, Birgün, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı, Sendika.org, ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri ve İran Sineması kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihâzırda bir vakıf üniversitesinde sinema tarihi dersleri veriyor. Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini sürdürüyor.
Ulusal Sinema 2024: Festivallerde uzun metrajlar 07 Aralık 2024
Öğrenci filmleri: Okul çok yarışma az 19 Ekim 2024
'Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri': Israrla Kürtçesiz 02 Ekim 2024
'Dışavurumcu' İran sineması: Festivale film çekmek 07 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI