Yıllar sonra ilk kez Berlin’de Türkiye’den film yok

Üçü Berlinale Talents’e seçilen, biri de jüride görev alan dört genç insan da olmasa ülkemizin esamesi okunmayacak. Kurgucu Selda Taşkın, yapımcı ve senarist Emine Yıldırım ile oyuncu Ece Yüksel, 86 ülkeden Berlinale Talents’e seçilen 255 genç yeteneğin arasına girmeyi başarmışlar. Festivalin kısa film jürisinde ise küratör Fatma Çolakoğlu görev yapacak. Sinemamızın uluslararası görünürlüğü her geçen yıl azalıyor ve bu konuyu ciddi olarak tartışmak gerekiyor.

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Boyacıoğlu 

Berlin Film Festivali’nin bilgisayar kayıtlarında festivale bu yıl Türkiye’den 135 filmin başvurduğu bilgisi var. ‘Bu çok yüksek bir sayı, biz bu kadar film üretmiyoruz’ demeyin. Bu filmlerden 59’u kısa metrajlı. 340 filmin gösterildiği kocaman bir festivalde, yıllar sonra temsil edilmiyoruz. Geçen yıllarda yazdığım Berlin yazılarını söyle bir gözden geçirdim. Radikal gazetesi için yazdığım bir yazıda o yıl Türkiye’den 102 filmin Berlin’e başvurduğunu ve dört tanesinin festival programına seçildiğini yazmışım. Oran %3.92 imiş. Bu yıl nasıl bir yorum yapmalı? ‘135’te sıfır, ya da sıfıra sıfır, elde var sıfır’ mı yazmak lazım?

Üçü Berlinale Talents’e seçilen, biri de jüride görev alan dört genç insan da olmasa ülkemizin esamesi okunmayacak. Kurgucu Selda Taşkın, yapımcı ve senarist Emine Yıldırım ile oyuncu Ece Yüksel, 86 ülkeden Berlinale Talents’e seçilen 255 genç yeteneğin arasına girmeyi başarmışlar. Festivalin kısa film jürisinde ise küratör Fatma Çolakoğlu görev yapacak. Sinemamızın uluslararası görünürlüğü her geçen yıl azalıyor ve bu konuyu ciddi olarak tartışmak gerekiyor.

CREATİVE EUROPE DEYİP GEÇMEYİN

Birkaç yıl önce Avrupa Birliği Sinema Destek Fonu Creative Europe’dan çıkıverdik. Bu kararı kimin aldığı asla öğrenilemedi. Üst düzey bir bürokratın Avrupa’da düzenlenen bir etkinliğin içeriğine kızdığı, bu nedenle Creative Europe’dan çıktığımız dedikodusu bir süre ortalıkta dolandı. Sayılarının 35’i bulduğu söylenen Sinema Meslek Örgütleri de konuya nedense müdahil olmadılar, kimsenin sesi çıkmadı. Birkaç ay sonra da olay unutulup gitti. Creative Europe deyip geçmeyin. Almanya 2019 yılında film projeleri için Creative Europe’dan 16.7 milyon Avro destek almış. Ben Avrupa Birliği’nin film fonlarından gelen katkıları ‘Gökten düşen para’ olarak nitelendiriyorum. Istanbul Film Festivali kapsamında düzenlenen Köprüde Buluşmalar da birkaç yıl Creative Europe’dan maddi destek almış ve yurt dışından sinema profesyonellerini İstanbul’a çağırmıştı. Bu imkan artık yok.

Bizim apar topar Creative Europe’dan çıktığımız günlerde İsrail Creative Europe’a üye olmak için başvurmuştu. Türkiye’nin küçük de olsa bir bölümü Avrupa toprağı. Üstelik yıllardır Avrupa Birliği’ne aday ülkeyiz. ‘İsrail daha da uzaklarda, Avrupa ile ne ilişkisi olabilir?’ diye düşünebilirsiniz. Ancak politikada olduğu gibi kültürde de her şey iyi ilişkilerle ilgili. Ben o zaman bu olayın garipliği üzerinde düşünmüş ve İsrail’in Avrupa’ya bizden daha yakın olduğu sonucuna varmıştım. Görüşmelerin sonunda İsrail de Creative Europe’a üye olamadı. Nedeni de çok ilginç. İsrail anayasasında ‘Filistin’in de ilişkide olduğu kuruluşlara üye olunmaması’ ile ilgili bir madde varmış. Görüldüğü gibi her ülkenin kendine özgü sorunları var.

'FAKİR FİLMLER'E YER YOK BU DÜNYADA

Rahmetli Tuncel Kurtiz hep "Amerikalılar kapitalist filmlerini, Ruslar da Marksist filmlerini yapsınlar, biz kendi fakir sinemamızı yaparak başarıya ulaşırız" derdi. Ne yazık ki artık ‘fakir filmler’e yer yok bu dünyada. Avrupa Birliği ülkelerinde üretilen uzun metrajlı filmlerin ortalama bütçesi 2.01 milyon Avro. Fransa, Almanya, İtalya, Birleşik Krallık ve Polonya gibi daha büyük pazar payına sahip ülkelerde bir filmin ortalama bütçesi 3.2 Milyon Avro’ya yükseliyor. Film bütçelerinin %26’sı devlet desteği ile sağlanırken, televizyon kanallarının katkısı da %24’ü buluyor. Türkiye’de bir milyon TL tutarındaki bir devlet desteği 150.000 Avro’ya denk geliyor. Böyle bir katkı ile ortak yapımlara girmek de çok zor. Çünkü bu parayla Avrupa’da ancak kısa film çekilebiliyor. Sonuçta bir masa iki sandalyenin dekor olduğu, ailenin bütün fertlerinin oyunculuğa soyunduğu, küçük öyküler ortaya çıkıyor. Son aylarda tüm öykünün bir evde ve bir arabanın içinde geçtiği iki senaryo okudum. Sonuçta ‘küçük bütçeli filmcik’ler yapıyoruz ve onları aslanların dolaştığı arenalara yolluyoruz. Sonuç: hüsran.

Avrupa’daki duruma bir göz atmak ister misiniz? 1.328.000 Nüfusa sahip Estonya’da Film Enstitüsü, üç uzun metrajlı filmin yapımı için 1.8 milyon euro, Estonya’nın küçük yapımcı olduğu yedi proje için de 320.000 euro destek verdi.

Polonya Film Enstitüsü, bu yılın Ocak ayında 16 ulusal ve 10 uluslararası uzun metrajlı film projesine 12 milyon euro katkı sağladı. Enstitü’nün 2020 yılında film yapımına toplam 50,2 milyon euro destek olacağı açıklandı.

631.000 nüfuslu Karadağ’ın Ulusal Film Merkezi’nin bütçesi bu yıl %40 artış ile 1.1 milyon Avro’dan 1.6 milyon euroya yükseltildi. Karadağ’da 2019 yılında kaç film yapıldığını merak ediyorsanız söyleyeyim. Bir kısa ve yedi uzun metrajlı film.

Öncelikle sinemaya destek politikamızı yenileyerek dünyaya ayak uydurmamız gerekiyor. Eğer bu gerçekleşmezse önümüzdeki yıllarda da Berlin, Cannes ve Venedik gibi film festivallerinde yer almamız mümkün görünmüyor. Biri Sayın Kültür ve Turizm Bakanı'nı bu konularda aydınlatsa iyi olacak.

Belki de en büyük hata Kültür ve Turizm Bakanlıklarını birleştirmek oldu. Eskiden sadece kültür ile ilgilenen bir bakanlığımız vardı. Yaşı tutanlar bilir, kapısından içeri girilince kültür konuşulan bir bakanlık. Eurimages temsilciliğim sırasında tanıdığım Sayın Atilla Koç "Parayı turizmden alıyorum, kültüre veriyorum" derdi. Turizmin yanına sığınmış bir kültürden söz ediyoruz. Olmuyor tabii.

Biraz da Berlin Film Festivali’nin programından söz edeyim. Hani bazı lokantalar vardır, o gün aşçıbaşı ne pişirdiyse onu yemek zorunda olduğunuzu bilerek kapıdan içeri girersiniz ve bundan şikayet etmezsiniz, ya da edemezsiniz. Berlin, Cannes ve Venedik Film Festivalleri de biraz bu lokantalara benzer. Birileri önceden sizin için menüyü hazırlamıştır. Ortada bir ‘yersen’ durumu vardır. Bakalım 18 yıllık Dieter Kosslick yönetiminden sonra festivali devralan Carlo Chatrian ve Mariette Rissenbeek bizim için neler pişirdiler ve seçimlerinde ne kadar başarılı olacaklar? Şu an için kesin olan bu yıl Berlin’de çok fazla sayıda Holllywood yıldızı göremeyeceğimiz. Almanya’daki magazin basını bunu hiç hoş karşılamayacaktır. Yıllar önce Almanya’nın en ciddi gazetelerinden olan Frankfurter Allgemeine’de Berlin Film Festivali’ne yeterli sayıda Hollywood yıldızının çağrılmamasını eleştiren ‘ciddi’ bir yazı çıktığını hatırlıyorum.

Bakalım önümüzdeki on günde neler göreceğiz?