Şehitler: Sis makinesiyle savaş dramaturjisi

Türkiye'de ilk gösterimini 26. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması'nda yapan Köken Ergun yönetmenliğinde “Şehitler” filmi sanatçı Ergun’un ilk uzun metrajlı filmi. Avustralya, Türkiye ortak yapımı film 24 Eylül'de izleyiciler ile buluştu.

Google Haberlere Abone ol

1.Dünya Savaşı’nda Çanakkale deniz ve kara savaşlarının yapıldığı alanlar Gelibolu Yarımadası içinde yer almakta. Bölgede batık gemiler, siperler, toplar kısacası savaşla ilgili yüzlerce kalıntıyla beraber Türk, İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin mezarları ve anıtları bulunuyor.

Tarihi bir yarımada olarak kabul edilen Gelibolu, kültürel açıdan da büyük bir önem taşırken yönetmen Köken Ergun’un belgesel türündeki filmi “Şehitler” ‘Çanakkale/Gelibolu’ başlıklı ekranın ardından, izci çocukların sabah erken bir saatte şehitlikleri anmaya hazırlanması ile açılıyor.

Her yıl yüz binlerce turist Gelibolu’daki şehitlikleri ziyaret ederek, savaşta hayatını kaybeden şehitleri ve yakınlarını anıyor. Filmin ilerleyen sahnelerinde de bol bol göreceğimiz turist rehberleriyle devam ediyor belgesel. Rehberler büyük bir heyecan ve coşkuyla savaş dönemlerini, askerlerin mücadelesini ve Türkler’in fedakarlıklarını anlatarak yolculara da aynı heyecan ve duyguları aktarmaya çalışıyor. Tabii her millet için ayrı şekillerde düzenlenen ve farklı şekilde anlatılardan oluşan turlar eşliğinde şehitlikler ve anıtlar ziyaret edilirken özellikle Türk rehberlerin coşku dolduğu anlatılarda ziyaretçiler arasında 'duygusal anlar' da yaşanıyor.

Yönetmen Ergun, belgeselde farklı zamanlarda Türkiyeli ve Avustralyalı gençlerle röportaj yaparak nereleri gezdiklerini ve neler hissetiklerini de soruyor. Bir yanda uzunca savaşta ölen askerlerini, savaşın yapılmasının ‘aptalca’ olduğunu belirterek tarihlerini anlatan Avustralyalı bir genç kız, bir yanda da rehberlerle gezse de tam olarak tarihlerini ve nereleri gezdiğini dahi bilmeyen ve ‘tekbir çekerek’ gururla yürümek dışında bir şey yapmayan ‘milliyetçi’ Türkiyeli gençler yer alıyor.

SİS MAKİNESİYLE SAVAŞ DRAMATURJİSİ

Belgeselde, turlarda sergilenen tiyatro oyunlarına da büyük bir yer verilmiş. İzleyicilere duyguyu verebilmek için acıklı şekilde asker sevgilisinden ayrılmak zorunda kalan kadınların bağırışları bir yana, Seyit Onbaşı’nı canlandıran oyuncunun sis makineleri ve arkadan gelen top sesleriyle savaş anını canlandırması başka bir yana... Savaşın dramaturjisi bir sis makinesi ve Türk bayrakları dolu sahnelerle verilirken izleyicilerin büyük çoğunluğu da tabii ki gözyaşları içinde kalıyor. Fakat bu gözyaşlarının uzun sürdüğü de pek söylenemez. Oyun ve tur anlatıları sona erdiğinde gözyaşları içinde kalanların tek derdi şehitlerin heykelleriyle ‘selfie’ çekmek oluyor. Neredeyse birbirini ezecek kadar büyük hırslarla fotoğraf çekilmeye çalışan ‘milliyetçi’ insanlar, savaş turizminin arkasında duran kapitalin getirdiklerini gösteriyor.

Ergun kameralarını Avustralyalı turistlere çevirirken kimi turdan sıkılmış turistleri de görüyoruz. Avustralyalı bir tur rehberi turistlere elindeki kağıtlardan, Türkiyeli rehberlere kıyasla coşkusuz bir şekilde ‘Yalnız Çam’ın hikayesini anlatıyor.

Film anı defterlerine yazı yazan turistlerin notlarıyla sonlanırken yönetmen Ergun “Şehitler”de izleyicileri Gelibolu Savaşı ve beraberinde gelenleri iki taraftan izlemeye davet ediyor.

SANATÇININ GÖREVİ ELEŞTİRMEKTİR

Film sırasında filmi beğenmeyen ve ne anlatılmak istendiğini anlamayan izleyiciler tarafından salonun büyük bir kısmı boşalıyor. Yönetmen Ergun, filmin ardından film ekibiyle yapılan söyleşi sırasında, film hakkında anlam veremediklerini dile getiren izleyicilere sanatçının görevinin izleyiciyi rahatlatmak olmadığını belirterek “Sanatçının görevi görünmeyeni veya rahatsız edici olanı göstermek ve eleştirmektir” diyor. Yani 88 dakikadan oluşan filmde; izlediklerimizi överek alkışlamayı değil, izlediklerimizden ne denli rahatsız olduğumuzla, neyin gösterilmeye çalışıldığının amaçladığını anlıyoruz.

2 yıl boyunca turlara katılan, şehitlikleri ve anıtları ziyaret eden, belediyeler tarafından düzenlenen melodramatik oyunları izleyen ve turistlerle zaman geçiren Ergun, sadece film izlendiğinde veya filmin özeti okunduğunda, izleyicilere 'tam olarak' verilmese de yapılan tüm anlatıların ‘milliyetçilik’ alevini körüklemek için kullanıldığını ve anlatıların iktidarın düşüncelerine göre şekillendiğini gözler önüne seriyor.

Bir bakıma video işleriyle tanınan Ergun'un ilk uzun metraj filmi de ne sadece video denebilecek kadar yetersiz ne de uzun metrajlı film denecek kadar donanımlı...