Remake filmlerin makûs talihi

‘Remake’ler iki tür temel amaca dayanıyor: İlki daha önce hem gişe hem sinemasal açıdan başarılı olmuş filmleri, görsel açıdan süsleyip, bir kez daha kullanarak aynı başarıyı yakalama isteği… Bir diğeri ise artık unutulmuş veya unutulmak üzere olan filmleri, günümüze uyarlayarak yeni jenerasyona tanıtmak...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Geçen hafta sinema salonlarımıza uğrayan ‘Düzenbazlar’, 1988 yılında çekilmiş başarılı bir komedi filminin ‘Remake’i olarak gözümüze çarptı. Kuşkusuz bu Hollywood sinemasının alışageldik hamlelerinden birisi ancak yine de bu ‘Remake’in komedi filmi türünde olması, ‘Yeniden Çevrimler’in diğer türleriyle karşılaştırınca ufak bir sürpriz barındırıyor.

Hollywood sineması zaman zaman konu ve senaryo kısırlığı çekmesinden dolayı ‘yeniden çekimler’ sunuyor ama bunu genellikle korku/gerilim türü filmlere ve bazı görkemli Dönem filmlerine tekrar hayat verme veya ‘yeni bir nefes’ katma amacıyla yapıyor.

Aslında son kertede, birkaç istisna dışında bu ‘Remake’ler iki tür temel amaca dayanıyor: İlki daha önce hem gişe hem sinemasal açıdan başarılı olmuş filmleri, görsel açıdan süsleyip, bir kez daha kullanarak aynı başarıyı yakalama isteği… Bir diğeri ise artık unutulmuş veya unutulmak üzere olan filmleri, günümüze uyarlayarak yeni jenerasyona tanıtmak...

‘Düzenbazlar’ın istisnai bir ‘Remake’ olmasının sebebine dönecek olursak, değindiğimiz gibi komedi türü ‘Yeniden çekimler’ için pek elverişli bir alan sağlamıyor. Özellikle entrika taşıyan komedi filmlerinin diğer tür filmlerinden biraz daha hızlı ‘yaşlanması’ işleri aksatıyor. Çünkü komedi filmlerde konunun işleyişi ve entrikaların boyutu genelde zamanın teknolojisiyle birlikte kurgulanmıştır. Korku, gerilim, aksiyon veya fantastik film türlerinde ise bu geri kalmışlık çok daha kolay onarılabilir.

‘Remake’lerdeki farklı eğilimlere hatta akımlara şöyle bir göz gezdirecek olursak:

ORİJİNAL FİLMİ ALLAYIP PULLAYANLAR

Peter Jackson gibi yönetmenler, kuşkusuz Fantastik türü filmler denilince akla gelen ilk isimlerden olurlar. Dolayısıyla ‘Yüzüklerin Efendisi’ üçlemesiyle büyük başarı kazanan Jackson’nın King Kong (2005) gibi bir klasiğe el atması hiç şaşırtıcı olmadı. Yönetmen adeta büyük bir çocuk gibi daha önce iki kez çekilmiş bu film için elindeki bütün teknik olanakları kullandı ve ortaya inanılmaz hareketli, bol canavarlı, aksiyon dolu ama aynı zamanda da bayağı kanlı ve biraz baş döndüren gösterişçi bir aksiyon filmi çıktı.

Benzer bir sonucu John Carpenter’ın en önemli filmlerinden ‘The Thing’in (1982) ‘Remake’i için de bekleyebilirdik ancak bu sefer ‘Remake’i yaratanların aklına, aynı hikayeyi anlatmak yerine, ilk hikayenin öncesini anlatmak (Pre-sequel çekmek) gibi parlak bir fikir geldi ve bizce sonuç oldukça başarılı oldu. Bu yeni ‘The Thing’ (2011), Carpenter’ın büyük bir ustalıkla yarattığı korku dalgasını devam ettirmekle kalmadı aynı zamanda ilk filmde aklımıza takılmış olan bazı sorulara da tatmin edici yanıtlar verdi.

Bu türde aklımızda kalan bir başka örnek olarak Stephen King’in romanından uyarlanmış ‘İt /O’ (2017) filmini verebiliriz. Film daha önce hiç de fena olmayan bir şekilde televizyona uyarlanmıştı ancak bu sefer çok daha büyük bir bütçe ve özel efektlerle bu kült roman beyaz perdede yerini layığıyla buldu. Devamını sabırsızlıkla bekliyoruz!

ESKİ USÜL ‘SLASHER MOVİE’LER

Aslında sanılandan çok daha fazla sayıda korku filmi, bazen biraz kıyıda köşede kalmış, bazense de geçmişte ses getirmiş filmlerin ‘Remake’leriydi. Bu tür filmlerin liderlerinden biri olan yönetmen Wes Craven’in birçok yapımı tekrar çekildi ve bunların çoğunda Craven bir tür ‘danışman’ görevi üstlendi! Ancak bu tür korku filmlerinde asıl büyük patlamayı yapan ‘Slasher-movie’ler oldu. Zamanında genç jenerasyonun korkulu rüyası olan ‘Michal Myers’ (Halloween), ‘Jason’ (Friday The 13th) veya ‘Leatherface’ (The Texas Chainsaw Massacre) gibi eli kanlı katiller tekrar beyaz perdeye konuk olmaya başladı. Yapımcılar 80’li yılların sonunda altın çağını yaşamış bu filmlerin alt metnini tamamen süpürüp ( o dönemki Puritain (ahlakçı) Amerika değerleri!) daha çok klasik bir Katil-genç kurbanlar etrafında dönen ‘Remake’ler çektiler. Bizce bunların çoğu filmlere yeni bir boyut katmadı, belki sadece kan ve şiddet açısından daha büyük ölçekte ve biraz ‘çiğ’ kalan örnekler oldular. Özellikle bu tür filmlerin ikonu olan bir figürü yani Freddy Krueger’u, efsanevi başrol oyuncusu Robert Englund’u değiştirerek tekrar çekmek, bizce oldukça gereksiz bir ‘Yeniden Çevrim’di.

FARKLI FİNAL TERCİH EDENLER

Bazı yönetmenler ise artık klasik haline gelmiş, çok sağlam senaryolu bir filmin ‘Remake’ini yaratırken ‘Yüzde yüz’ aynı filmi çekmemiş olmak için finalde değişik bir yol izlediler. Bu Remake’ler neredeyse son sekanslarına kadar ilham aldığı orijinal filmi harfiyen tekrar ediyor ama son sahnede ekstradan bazı beklenmedik olaylar ekliyor böylece film başka bir şekilde bağlanıyordu. Ancak bu denemeler bizce ters tepti çünkü tekrarlarını çektikleri orijinal filmler öyle sonlarla bitiyorlardı ki bunları başka bir yöne sokmak filmi ciddi anlamda baltalıyordu. Bu türde aklımıza gelen ilk örnekler, bilim kurgu filmlerinin başyapıtlarından biri olan ‘Maymunlar Gezegeni’ni (2001) çeken Tim Burton’nun Remake’i olur. Orijinal filmin finali o kadar unutulmazdı ki, Burton hayal gücü geniş bir yönetmen de olsa, onun tamamen değişik sonu, bizce asıl sonun yarattığı etkinin yanına bile yaklaşmıyordu.

Bir diğer hayal kırıklığı yaratan isim ise Henri-Georges Clouzot’nun unutulmaz filmi ‘Diabolique/Şeytanca’nın (1955) Remake’ini çeken Jeremiah S. Chechik oldu. Orijinalinden tam 41 sene sonra gelen bu Remake kağıt üstünde ideal bir kadroya sahip (İsabelle Adjani ve Sharon Stone) olmasına ve oyuncularının hiç de fena olmayan performanslar sergilemesine rağmen filmin orijinal sürpriz finalinin sonuna gereksiz ekstra bir sekans ekledi. Yönetmen kuşkusuz filmi daha şaşırtıcı bir finalle bitirmek ve inceden ‘Feminist’ mesajlar vermek istiyordu ancak bizce filmin asıl sonu, bir klasik olması için fazlasıyla yeterliydi.

NERDEYSE ‘AYNI FİLMİ’ ÇEKENLER

Bir ‘Remake’i orijinaliyle tıpatıp aynı çekmenin bir başarısızlık mı, yoksa orijinal yapıma bir saygı duruşu mu barındırır tartışılır bir konu… Alfred Hitchcock’un klasiği ‘Sapık’ filmini yeniden çeken Gus Van Sant kuşkusuz kapasitesi sınırlı bir yönetmen değildi, ancak bizce asıl hikayeye tamamen sadık kalarak, filmde o dönem (Yani orijinal filmin çekildiği 1960 senesi) devrim yaratacak çekim tekniklerini harfiyen tekrar kullanarak (tam 38 sene sonra!) bir ‘remake’ sunmak, hikayeyi genç jenerasyona tanıtmaktan başka bir hedef taşımıyordu.

Aynı şekilde dönemin en iddialı filmlerinden biri olan Ben-Hur (1959) filmi, özellikle araba yarışı sekansıyla (ve bilindiği üzere bu sekans için 40’dan fazla kamera kullanılmıştır!) klasik Dönem filmleri arasında yerini almıştı. O filmin ‘Remake’ini çekmek nasıl bir iddia ve amaç taşıyordu, kestirmek biraz zor…

Bu örnekler arasında yıllardır kafamızı kurcalayanı ise Michael Haneke’nin orijinal filminden tam on sene sonra çektiği kendi filmi ‘Funny Games’in (1997) Remake’i oluyor. Orijinal film, Cannes Film Festivali’nde oldukça ses getirmiş, izleyicileri tamamen ikiye bölmüş ve bazı sinema eleştirmenleri tarafından yönetmenin başyapıtları arasında sayılmıştı. Haneke gibi bir yönetmenin böyle bir işe kalkışmasının nedenini ticari hedef dışında anlayamıyoruz.

Son olarak yine bu kategoride sayılabilecek diğer filmler ise Hollywood’un el attığı başarılı İspanyol yapımlarının Remake’leri oluyor. Gözümüze çarpan filmler arasında ‘Gözlerimdeki Sır’ (2009) filminin yeniden çevrimi ‘Gizemli Gerçek/ Secret In Their Eyes’ (2015) ve artık biraz geride kalsa da ‘Aç Gözünü /Open Your Eyes’ (1997) filminin Remake’i ‘Vanilla Sky’(2001) filmi yer alıyor. Bu filmlerin orijinalleriyle Remake’leri arasında da çok özel farklar var ama bu bizce başka bir yazının konusu…