Berlin Film Festivali'nde neler oldu?

İki Fransız ve dört Alman ödülleri paylaştı. Jüri başkanı Fransız iken başkası ayıp olurdu!

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Boyacıoğlu

69. Berlin Film Festivali ödül törenindeyiz. Tam 18.57’de büyük ekranda 90’dan geriye sayım başladı. İyi düşünülmüş bir ayrıntı. Sahne tasarımının çok güzel olduğunu da belirteyim. Tören 19.00’da başladı. Anke Engelke şık elbisesiyle sahneye çıktı. Önce büyük ekrana 77 yaşında hayatının kaybeden ünlü oyuncu Bruno Ganz’ın fotoğrafı geldi, herkes ayağa kalktı, Ganz uzun uzun alkışlandı. Anke Engelke konuşmasına Berlin’de hava sıcaklığının 15 dereceye çıktığı söyleyerek başladı ve küresel ısınmaya katkıları nedeniyle Berlin’e uçakla gelenlere teşekkür etti, akıllı kadın, ne söyleyeceğini biliyor. Daha sonra 18 yıl Berlin Film Festivali'ni yönettikten sonra görevini bırakan Dieter Kosslick ile ilgili bir kısa film gösterildi. İşte bu filmde Kosslick ‘Dün gece rüyamda bir timsah beni yedi’ cümlesini sarf etti. Hiç kolay bir görev değil. Film bitince yine herkes ayaktaydı, alkışlar, alkışlar... Kültürden Sorumlu Devlet Bakanı Monika Grütters’in açılış konuşmasının tamamını Dieter Kosslick’e ayırmıştı. Konuşmanın sonunda Kosslick’e bir plaket vereceğini söyledi ve sahnenin ortasına doğru yürüdü. Hani hayatta bazen bir saniye insana bir saat gibi gelir ya... İşte öyle bir şey oldu ve Kosslick bir süre sahneye çıkmadı. Bakan da sahnenin ortasında, elinde plaket kalakaldı. Hani ‘ağaç oldu’ derler, işte öyle. Bence bu Kosslick’in intikamıydı. Bu tuhaf durum devam ederken kameralar Kosslick’i salonda Festival’in yeni yönetmenlerini tebrik ederken buldular. Sonunda Kosslick sahneye çıktı, plaketini aldı ve teşekkür etti. Bu sırada törenin 25 dakikası geride kalmıştı.

Gelelim ödüllere. En İyi Kısa Film Alman yapımı Umbra’nın oldu. Yönetmen konuşmasında 2007 yılından beri Berlin Kısa Film bölümünü yöneten Maike’ye teşekkür etti. Maike de bu yıl Berlin’den ayrılıp Hamburg Film Festivali’ne gidiyor. Festivalde ciddi bir değişim var.

İLK FİLM ÖDÜLÜ ORAY'A

50.000 Euro değerindeki En İyi İlk Film Ödülü, Alman Sineması bölümünde yer alan Mehmet Akif Büyükatalay’ın yönettiği ‘Oray’ adlı filme verildi. Yarışma filmlerini izlemekten diğer bölümlerdeki filmlere hiç zaman ayıramadığımı belirtmeliyim. Sanıyorum bu filmi Türkiye’deki festivallerde izleme fırsatı olur. Teşekkür konuşması güzeldi. Paranın bir kısmını ofislerini ısıtmak için kullanacaklarmış. Ayrıca ‘Meraklı olalım, komşularımızı tanıyalım’ mesajını da yolladılar.

Jüri üyeleri sahneye çağrıldı. Başkan Juliette Binoche ilk cümlesinde ‘One Second’ adlı Çin filmini izleyemedikleri için üzgün oldukları söyledi. Sonra jüri sahnede yerini aldı. ‘Üstün Sanatsal Başarı Ödülü’ Norveç filmi ‘Atları Çalmak’ın görüntü yönetmeni Rasmus Videbaek’e gitti. Bu filmi izlemiş ancak sizinle paylaşmaya gerek duymamıştım. Oldukça uzun bir roman uyarlamasıydı. Görüntüler için de Alin’e ‘National Geography kanalı için mi yapılmış?’ dediğimi anımsıyorum. Neyse jüriden daha iyi mi bileceğim.

En İyi Senaryo Ödülü İtalyan Filmi ‘La Paranza dei Bambini’nin senaristlerine verildi. Bu da kaçırdığım filmlerden biri. Ancak bir İtalyan sinema yazarının ‘Hep aynı senaryoyu yazıyorlar, kendilerini tekrar ediyorlar’ dediğini duymuştum. Bu da olabilir, jüri belki senaristlerin diğer filmlerini izlememiştir.

TUTARSIZLIK

En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nün Çin filmi ‘Hoşça Kal Oğlum’un oyuncusu Wang Jingchun’a gitmesi, sanıyorum Çin Hükümetinin kültür politikası için çok yararlıydı. ‘İşte böyle de oluyormuş, istemediğimiz filmi sansürleyip yurt dışına yollamayız, izin verdiğimiz film de zaten ödül aldı’ demezler mi? Derler. Peki jüri bunu hiç düşünmedi mi? Demek ki düşünmemiş. Ben olsam bu sansür olayından sonra yarışmadaki diğer Çin filmini değerlendirme dışı tutardım. Ya başta ‘One Second’ filminin Berlin’e gelememesine üzüldük’ diye konuşma yapma, ya da diğer Çin filmine ödül verme. Buna tutarsızlık denir.

En İyi Kadın Oyuncu ödülü bilin bakalım kime gitti? Çin filminin oyuncusu Yong Mei’ye. Bundan sonra artık söyleyecek söz kalmıyor. 16 filmin yer aldığı bir yarışmada jüri en beğendiği altı – yedi film arasında ödülleri dağıtmak zorundadır. İnsan gerçekten jüri toplantısında neler olduğunu merak ediyor. Aslında videoya alsalar da bir sonraki festivalde herkese gösterseler ne ilginç olur.

EN İYİ YÖNETMEN ÖDÜLÜ SHANELEC'E 

En İyi Yönetmen Ödülü ‘I Was At Home, But…’ ile Alman yönetmen Angela Schanelec’e verildi. Bu film Festival’in en tartışmalı flmlerinden biriydi ve izleyenleri ikiye böldü. Benim de Festival’de terk ettiğim tek filmdi. Sizinle kısacık paylaşmış ancak adını vermemiştim.

Sinemada yeni ufuklar açan bir filme verilen Alfred-Bauer Ödülü, ‘Systemsprenger’ ile Nora Fingscheidt’a verildi. Yine bir Alman filmi. Dokuz yaşındaki uyumsuz bir çocuğu ve çevresindeki bakıcıları ele alan bu filmi sizinle paylaşmıştım.

Jüri Büyük Ödülü ‘Grace a Dieu’ (Tanrıya Şükür) ile François Ozon’un oldu. Bu filmin en büyük özelliği son derece güncel olması, çünkü filmde konu edilen tacizci papazlarla ilgili mahkeme kararı 8 Mart’ta verilecek.

Ve geldik Büyük Ödül Altın Ayı’ya. Yine festival izleyicilerini ve sinema yazarlarını ikiye bölen, oldukça tartışmalı ve de beklenmeyen bir film Altın Ayı’yı aldı. İsrail’li yönetmen Nadav Lapid’in ‘Synonymes’ adlı filmi, ülkesini terk edip Paris’e yerleşen genç bir Yahudi’yi anlatıyor. Küçük bir ayrıntı: Bu film de Fransa, Almanya, İsrail ortak yapımı ve 1961’den beri Altın Ayı’yı alan ilk İsrail filmi.

Sonuçta iki Fransız ve dört Alman filmi önemli ödülleri aralarında paylaşmış oldular. Jüri başkanı Fransız iken başka bir şey düşünmek de ayıp olurdu zaten. Ödül alan Alman filmleri de Dieter Kosslick’in çok desteklediği ‘Berlin Okulu’nun üyelerine ait.

Bu arada ‘Tanrı Var, Adı Petrunya’ ve ‘Kız Kardeşler’e ne oldu?’ dediğinizi duyar gibiyim. Hiçbir şey olmadı. Saha çok çamurluydu ve Fransız hakem bariz olarak taraf tutuyordu. Ama onlar yollarına devam edecek ve uluslararası büyük başarılar elde edecekler. Aynı şeyi ödül alan filmlerin bir çoğu için söyleyemem.

Festival biter, dedikodusu bitmez. İki yıl önce ‘Toni Erdmann’ diye bir Alman filmi vardı ya. İşte o filmin yönetmeni Maren Ade, Altın Ayı’yı alan ‘Synonymes’ın ortak yapımcısıymış. Toni Erdmann’ın başrolündeki Sandra Hüller de jüri üyesiydi. Tabii bunlar hep tesadüf. Eğer iki yıl sonra François Ozon yeni bir film çeker ve başrolde Juliette Binoche’u oynatırsa o da bir tesadüftür.

Cannes Film Festivali’nde görüşmek üzere.