İki olağanüstü belgesel: ‘Varda by Agnes’ ve ‘Amazing Grace’

16 Şubat Cumartesi ödüllerin dağıtılacağı gün. Pazar günü ise Festival kapılarını Berlin halkına açacak ve bizim kıymetli yaka kartlarımızın hiçbir değeri kalmayacak. Çok tartışmalı bir festival yaşadık. Yarışmada yer alan filmler çok farklı değerlendirildi, öyle ki kiminin dört yıldız verdiği filmi bir başkası yerin dibine soktu. Bakalım böyle çelişkili bir ortamda jüri nasıl karar verecek?

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Boyacıoğlu

BERLİN - 15 Şubat Cuma. Metro çalışanları grevde. Çok gelişmiş bir metro ağına sahip olan Berlin’de, 03.30 – 12.00 saatleri arası herkes kendi başının çaresine bakmak zorunda. Sürekli pahalılaşan bir dünyada Almanya’daki işçiler de daha rahat yaşamak için maaşlarına zam istiyorlar. Saygıyla karşılıyorum.

Taksiye bindim, sürücü Türk çıktı. Tatile gittiğinde Marmaris’de bir taksicinin kendisini kazıklamak istediğinden yakındı. ‘Ben de taksiciyim’ demiş. Cevap güzel: ‘Ama biz yılda sadece altı ay para kazanıyoruz’. Türkçeye çevirisi: ‘Biz adamı kazıklarız, hakkımızdır’.

Berlin’de bu yıl hava oldukça güzel, ısı hiç sıfır dereceye düşmedi. Ben de Türkiye’deki ekonomik durumu, insanların sorunlarını bırakıp sürücüyle havadan sudan konuştum, Allahtan on dakikada Potsdamer Platz’a geldik. 08.30’da Berlinale Palast’ın önündeydim. Salon oldukça boş, festival’in artık son günleri ve insanlar yavaş yavaş evlerinin yolunu tutuyorlar. 18 Yıldır balkonun sağ tarafında, önden üçüncü sırada film izlediğimi fark ettim birden. Birçok kişi de benim gibi hep aynı koltukta oturmayı tercih ediyor. Hepimiz alışkanlıklarımızın esiriyiz. Alin Taşçıyan ortada yok, bugün kendine tatil vermiş gibi. Genelde hep Alin ile birlikte izliyoruz filmleri, birbirimize sataşarak. Alin her şeyi bilir, ona laf yetiştirmek zordur. Arada söylediklerini not ediyorum ama pek kullanmıyorum. Kim bilir belki bir gün anılarımı yazarsam faydalı olabilir. Dün birlikte yemek yerken benim izleyemediğim ‘Synonymes’ adlı filmi beş cümle ile öyle bir özetledi ki kahkahalarla güldük. Ancak bunları da sizinle paylaşamayacağım, çünkü biraz belden aşağı.

İKİ KÜÇÜK AYRINTI

Aretha Franklin 1972 yılında, Los Angeles’da, New Temple Kilisesinde, Güney Kaliforniya Topluluğu Korosu ile birlikte ‘Amazing Grace’ adlı albümünü kaydetti. İki gün süren kayıt sonucu ortaya çıkan albüm, (biz eskiden LP, yani long play diye adlandırırdık) satış rekorları kırdı ve efsanevi bir üne kavuştu. Ünlü yönetmen Sydney Pollack’ın yönettiği bir ekip de konseri görüntüledi. Amaç bir belgesel film yapmaktı, ancak bazı hukuksal sorunlar nedeniyle çalışmalar durdu. Aretha Franklin’in Ağustos 2018’de ölümünden sonra tamamlanan belgesel, Berlin Film Festivali’nde yarışma bölümünde gösterildi. ‘Amazing Grace’, bol miktarda nostalji içeren, çok iyi çekilmiş bir belgesel. Film yarışma bülümünde ama ‘Yarışma dışı’, ‘aslında resmi seçki, yarışma dışı’ diye adlandırılsa daha doğru olacak. ‘Amazing Grace’ yarışmada olsaydı kesin bir ödül alırdı. İki küçük ayrıntı: Arif Mardin de filme katkıda bulunmuş. Ve eğer dikkatle izlerseniz Mick Jagger’ı birkaç saniye boyunca izleyiciler arasında görebilirsiniz. Filmin o zamanlar Los Angeles’ın çok fazla suç işlenen ve hiç tekin olmayan bir bölgesinde çekildiği de edindiğim bilgiler arasında.

Berlin Film Festivali bu yıl 90 yaşındaki Agnes Varda’ya bir özel ödül verdi ve yönetmenin kendini anlattığı ‘Varda by Agnes’ adlı belgeseli programına aldı. 115 dakika boyunca Varda’nın filmlerinden ve sergilerinden görüntülerin yer aldığı film, yönetmenin kariyeri boyunca yaşadıklarına odaklanıyor. ‘Yeni Dalga’nın Babaannesi’ olarak anılan Varda, uzun yaşamında sürekli yeni yöntemler denemesiyle tanınıyor. Yönetmenin ‘Feministim, feministtim ve hep feminist kalacağım. Evlilikte erkek burjivaziyi, kadın proleteryayı temsil eder’ gibi ilginç yorumlarının yer aldığı film, her sinemaseverin izlemesi gereken kusursuz bir sinema dersi.

Son yıllarda izlediğim belgesellerin kurmaca filmlerden çok daha iyi ve etkileyici olduğunu söyleyebilirim. ‘Amazing Grace’ ve ‘Varda by Agnes’, festivalin en güzel filmleri arasındaydı.

16 Şubat Cumartesi ödüllerin dağıtılacağı gün. Pazar günü ise Festival kapılarını Berlin halkına açacak ve bizim kıymetli yaka kartlarımızın hiçbir değeri kalmayacak. Çok tartışmalı bir festival yaşadık. Yarışmada yer alan filmler çok farklı değerlendirildi, öyle ki kiminin dört yıldız verdiği filmi bir başkası yerin dibine soktu. Bakalım böyle çelişkili bir ortamda jüri nasıl karar verecek?

Etiketler festival Berlin film