Tüm kurallara uyan 'devlet filmi'

2001’de Jüri Büyük Ödülü'nü, 2008’de de En İyi Senaryo Ödülü'nü kazanan Wang Xiaoshuai’nin ‘So Long, My Son’ (Haşça kal Oğlum) adlı 180 dakikalık filmini izledik. Büyük bir olasılıkla çok çaba harcanarak çekilmiş bir film. İzlemek için de çok çaba harcamak gerekti!

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Boyacıoğlu

Cumartesi günü verilecek ödülleri kimlerin kazanacağını bilmiyoruz ama bu yılki Berlin Film Festivali’nin en büyük kaybedeninin Çin Halk Cumhuriyeti olduğu kesin. Önce festivalin gençlik bülümü Generation 14Plus’daki bir Çin filminin festivale gelmeyeceği (yani sansüre takıldığı) açıklandı, festival sürerken de Zhang Yimou’nun yarışmada yer alan ‘One Second’ adlı filmi ortalıktan yok oldu.

Bugün, daha önce iki kez Berlin’e katılan ve 2001’de Jüri Büyük Ödülü'nü, 2008’de de En İyi Senaryo Ödülü'nü kazanan Wang Xiaoshuai’nin ‘So Long, My Son’ (Haşça kal Oğlum) adlı 180 dakikalık filmini izledik. Büyük bir olasılıkla çok çaba harcanarak çekilmiş bir film. İzlemek için de çok çaba harcamak gerekti!

Filmin ilk sahnesinde bir çocuk baraj gölünde boğuluyor. Geride kalan acılı anne babanın yaşamına tanık oluyoruz ama diğer yandan da 1980’lerde Çin’de yaşananları öğreniyoruz. Ciddi bir aile planlaması var: Her aileye bir çocuk. Hamile kalan kadınlar kürtaja zorlanıyor, sonra da komik törenlerle kendilerine ödül plaketi (ve biraz da para) veriliyor. Milli olmayan müziklerin çaldığı ‘Işık Söndü’ partileri yasak, Komünist Parti’nin düzenlediği eğlenceler serbest. ‘Işık Söndü’ partilerinde yakalananlar hapse atılıyor ve rehabilite edilmeleri sağlanıyor. Sonra ‘ormanda saklanan yedi aylık hamile bir kadının yakalandığını’ duyuyoruz ama kadının akıbetini öğrenemiyoruz. Kahramanlarımızın çalıştığı fabrikada bir toplantı yapılıyor ve ‘ülkenin tehlikede olduğu’ndan söz edilerek, çalışan sayısını azaltmak için bazı işçilerin işten çıkarılması gerektiği açıklanıyor. Tabii ki toplantıda kavga çıkıyor. Bu arada bir kadın daha hamile kalıyor. Filmde hiç sevişme sahnesinin olmadığını belirtmekte de fayda var. Sansürün cilvesi bu, nasıl çocuk yapıldığını izleyici kendi hayal etmek durumunda.

'DEVLET FİLMİ'

Çocuklarını kaybeden çift bir çocuğu evlat ediniyor ve ona ölen çocuklarının ismini veriyor. Ne yazık ki o da nankör çıkıyor ve evi terk ediyor. 95’inci dakikada film başa dönüyor ve boğulma sahnesini başka bir plandan çekilmiş haliyle yeniden izliyoruz. Arkasından da olayları diğer karakterlerin bakış açısından görüyoruz.

Çinliler çok sigara içiyor. Bütün erkeklerin elinde sigara, biri sönüyor, diğeri yanıyor. Bu filmi bizim televizyonlarda gösterseler ekran buzlu cam gibi olur.

130’uncu dakikada sanki birden başka bir film başlamış gibi tuhaf bir yabancılaşma duygusu oluşuyor. Eskiden 35 mm’lik bobinler varken bu mümkündü, film yanlış bağlandı mı her türlü saçmalık ortaya çıkabilirdi. Ancak şimdi dijital çağdayız, bu mümkün olamaz. Bende bir konsantrasyon eksikliği olmalı. B Vitamini değerime mi baktırsam?

Film sonuna doğru aradan yıllar geçmiş ve herkes artık çok yaşlanmıştır. Şimdi karşımızda klasik bir Yeşilçam melodramı var: Hastalık, ölüm, göz yaşları ve eski defterlerin açılması.

Çok da haksızlık yapmamak lazım. Çin geleneklerini bilmediğimiz için bazı sahneler karambole gitmiş olabilir. Örneğin mezar başında piknik yapıp kağıt yakmanın mutlaka önemli bir anlamı olmalı. Son sahnelerde filmde belirgin bir toparlanma oluyor. 170 dakika dayanıp salonu terk etmeyenler bir mutlu sonla karşılaşıyorlar. Ben yine de bizim eski Yeşilçam filmlerini tercih ederim. Karşımızda yurt dışına çıkmasında hiçbir sakınca olmayan düzgün bir ‘Devlet Filmi’ var. Yönetmen de yaptığı basın açıklamasında 'devletin bütün kurallarına uyduklarını' söylemiş.

Daha ne desin?