Ahlat Ağacı: Aklımızda ilk suçladıklarımız!

Nuri Bilge Ceylan'a dair genellikle eleştiriler özellikle siyasi konularda konumunu çok görünür kılmadığı, taraf olma halini (göze parmak sokar derecesinde) hissettirmediği üzerinden şekilleniyor. Bilge'nin filmlerindeki siyasi meseleler bundan önceki filmlerinde görmek isteyenin görebildiği düzeyde filmlerin alt metninde kimine göre eksik, kimine göre fazla yer alıyordu. Bana göre Ceylan ilk filminden bugüne politiktir. Söyledikleriyle, söylemedikleriyle en temelinde sorgulattıklarıyla politiktir. Ahlat Ağacı'nda farklı olan bu konumun daha fazla hissedilebilmesi

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Nuri Bilge Ceylan'ın son filmi Ahlat Ağacı Cannes'teki izleyenlerin 15 dakikalık ayakta alkışın ardından ödülsüz de olsa Türkiye'ye döndü. Dönüşte öyle bir rüzgar aldı ki arkasına, ödül alsa ancak bu kadar konuşulurdu. Beklenenden çok önce vizyona giren Ahlat Ağacı'nı izlemek isteyenlere ilk baştaki öneri ön yargıları sinemanın girişinde bırakıp salona girmeleri. "Yahu üç saat film mi olur?", "Çok düz ağabey, Nuri'nin filmlerinde canım çıkacak gibi hissediyorum" gibi ön yargı cümlelerini bırakıp salona girdiniz mi? Bu zamana dek karşılaşmadığınız bir Nuri Bilge deneyimine hazır olun...

HER ŞEYİN SORUMLUSU BABA MI?

Bilge 2017 yılında, "Sevelim veya sevmeyelim, bazı özelliklerimizi babalarımızdan alırız. Zayıflıklarımızı, alışkanlıklarımızı ve daha pek çok şeyi. Filmde babalar ve oğulların aynı kaderi paylaşmasıyla oluşan kısır döngüyü bir dizi acı tecrübe aracılığıyla anlatacağız" yorumuyla yeni filmi Ahlat Ağacı'nı anlatmıştı. Bu cümlelerin ardından filme gitme ihtiyacı duymak gerektiğini düşünüyorum. Hayata başladığımız andan itibaren anne gibi babamız da kaderimizdir. (Bu erkek figür olarak bazen baba boşluğunda dede oluyor, dayı oluyor, amca oluyor vb.) Yaşadığımız tüm güzel ve çirkin şeylerde bir şekilde etkilerinin olduğuna inanıyorum. (Nasıl yani her şey mi onlara çıkıyor?) Her şey onlara çıkmasa da bir yerlerden görmek isteyenin bu etkiyi hissedebileceğini düşünüyorum. Nuri Bilge de bunu kurcalamayı seven bir yönetmen. Tüm yaşananların çıktığı adresi bir yola kıvırıyor. Her şeyin sorumlusu baba mı? Buna yanıt yok. Bir sorgulama haline itiyor. Filmin içerisindeki anlamlara, sorgulattıklarına, kimi zaman eksik bırakıp tamamlamamızı istediklerine bu yazı dahilinde odaklanmayacağım. Bunların bir çırpıda açıklanabilecek/ başkalarına geçecek şeyler olduğunu da düşünmüyorum. Neden Ahlat Ağacı izlenmeli üzerine bir kaç sözüm var.

ANLAMAKTAN UZAK DURDUĞUNUZ İNSANLARLA YÜZLEŞECEKSİNİZ

Kafamdaki "iyi film" tasavvurunda temel kriterler, benimle birlikte ne kadar geldiği, sohbetlerimde ne kadar dilime kıyıdan köşeden dolandığıdır. Ahlat Ağacı salondaki ışıkların açılmasıyla birlikte gölge gibi peşime takılan bir film oldu. Hele hele film üzerine konuşabileceğiniz biriyle birlikte izlediyseniz çok şanslısınız. Filmdeki diyaloglar size de söz hakkını kıyıdan köşeden bir şekilde veriyor. Sinema bilgisine gerek yok, hissedebildiğinizi hatırlatıyor. Hayatınızın bir noktasına dokunmama ihtimali yok denilecek bir film yani. Gölge gibi peşinizden geldi, ya sonra? Bu gölge sinemadan çıkıp yürüdüğünüz sokakta, ilk köşeyi döndüğünüz anda boğazınıza yapışıyor. Filmdeki bir kare tekrar görünür oluyor. İster inanın ister inanmayın, boğazınıza yapışan o gölge sizi bir şeylerle yüzleştiriyor. Filmin çıkışının ardından kendinizi sorgulamaya da hazır olun. Aklınıza ilk suçladıklarınız gelecek. Koşullarını ve inandıklarını anlamaktan uzak durduğunuz, öfkeli olduğunuz insanlarla yüzleşeceksiniz. Bu yüzleşmelere neden olduğu için bile izlenir Ahlat Ağacı.

"NURİ'NİN ÇENESİ DÜŞMÜŞ"

Filmden sonra duyduğum en güzel yorum şuydu, "Nuri'nin çenesi düşmüş." Filmdeki diyalog çokluğunu anlatan bu yorumun arkasında Bilge'ye dair alışılmış, "Kamerayı koymuş, geleni geçeni çekmiş" yorumunun tersi bir filmle karşı karşıya olmamız yatıyor. Filmde bizden birileri durmadan konuşuyor. Kaygılarımızı, ön yargılarımızı bazen de fikrimizin olmadığı konuları konuşuyor. Bilge'nin sinema dilinin tadını hiç tatmayanlar yalnızca kendilerine dair bir şeyler duymak için bile filme gidebilir. Bu yetmez diyenler ise Bilge'nin alışılmış sinema anlayışının nasıl esneyebildiğini, farklı bir yola girebildiğini görmek için filme gidebilir. Bir yönetmeni belli bir kalıba sokmayı, o sınır dahilinde ilerlemesini bekleriz. Bizim iyi kalıbımız tutarlılık üzerinden kurulur biraz. İyiyse tutarlı olmalıdır en başında! Esneme haline kapalı bir toplum olduğumuzdan en baştaki konum üretilenin iyiliğini de kötülüğüne dair bir ön kabulü beraberinde getiriyor. Ahlat Ağacı'nda Bilge'nin bu tutarlılığını besleyen bir çok nokta var. En başında taşra var. Hatta taşranın içerisinde birden fazla taşra var. Taşrayı en katmanlı irdelediği film olabilir Ahlat Ağacı. Taşrayı daha iyi anlamak, temel kaygıların farklı konuşma tarzlarıyla da olsa ortaklığını keşfetmek için izlenir Ahlat Ağacı.

BELKİ DE AHLAT AĞACI, CEYLAN'IN EN POLİTİK FİLMİDİR

Ceylan'a dair genellikle eleştiriler özellikle siyasi konularda konumunu çok görünür kılmadığı, taraf olma halini (göze parmak sokar derecesinde) hissettirmediği üzerinden şekilleniyor. Bilge'nin filmlerindeki siyasi meseleler bundan önceki filmlerinde görmek isteyenin görebildiği düzeyde filmlerin alt metninde kimine göre eksik, kimine göre fazla yer alıyordu. Bana göre Ceylan ilk filminden bugüne politiktir. Söyledikleriyle, söylemedikleriyle en temelinde sorgulattıklarıyla politiktir. Ahlat Ağacı'nda farklı olan bu konumun daha fazla hissedilebilmesi. Karakterlerin hayata dair kaygılarında, bunu dillendirdikleri konuşmalarında güncele dair atıflar oldukça fazla. İddialı olacak ama Ahlat Ağacı belki de Ceylan'ın en politik filmidir. Merkezdeki kaygıların etrafını ören meseleler güncel tartışmalarla daha belirgin örülmüştür. Göze parmak sokan derecesinde değil elbette bu konum. Ceylan'ın en politik filmini izlemek isteyenler buradan hareketle filme gidebilir.

KEŞKE TÜM KÖTÜLER BÖYLE OLSA!

Son söz de özellikle sosyal medya üzerinden paralarına yazık olduğunu söyleyenlere gelsin. Bunu dönüştürüp filmin iyi olduğunu ispat etmek gibi bir gayem yok. İnsan kendi iyisinin sınırlarını çizerken ister istemez bir kötü yaratır. Parasına yazık olduğunu düşünenlerin de buradan hareketle üzülmemelerini öneriyorum. Sizin kötünüz de Ahlat Ağacı olsun. Tek diyeceğim, "Keşke tüm kötüler böyle olsa" olur."Murat Cemcir var diye gittik, dayanamadık yarısında çıktık" ve "Hayatımda hiç bu kadar muhteşem bir film izlemedim" yorumu yapan izleyicilere kulak asmadan filme gitmenizi öneriyorum. Kendinizden bir şeyleri bulduğunuz, yüzleştiğiniz ve en önemlisi sizle birlikte gelen bir film olması temennisiyle...