Suyun ölüm tarihi: Hasankeyf'te yok olanların peşinde!

Ali Ergül, Ilısu Barajı altında kalacak tarihi antik kent Hasankeyf'i 'Dîroka Mirina Avê / Suyun Ölüm Tarihi' adıyla belgesele taşıdı. Ergül, "Belgesel Hasankeyf'te bütün bu yok olanların peşine düşmeyi amaçladı" diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Gazeteci, sosyolog Ali Ergül 12 bin yıllık tarihi olan Hasankeyf antik kentini belgesele taşıdı. Belgesel TOKİ inşaatının sürdüğü ve Ilısu Barajı altında kalacak tarihi Hasankeyf’in son demlerini anlatıyor. Galası, Hasankeyf'te yapılan Dîroka Mirina Avê / Suyun Ölüm Tarihi isimli belgesel Ankara, Diyarbakır, İzmir'de gösterime girerken Brüksel, Avrupa Parlamentosu, Almanya ve İngiltere’de gösterime girdi. Belgesel de Hasankeyflilerin anlatımlarına yer verilirken yönetmen Ergül, daha önce Hasankeyf'te yürütülen mücadeleyi uzaktan izlediğini “artık bir şey yapmalıyım” dedikten sonra belgeselin çekimine 1 yıl önce başladığını söylüyor. Ergül, “Belgesel çalışması için Hasankeyf'e gittiğimde daha önce temas kurmadığım alanlarla temas kurunca birçok şey fark ettim” diyor.

Ali Ergül'le son demlerini yaşayan Hasankeyf'i ve 'Suyun ölüm tarihi' belgeselini konuştuk...

'MÜCADELE BİTME NOKTASINA GELDİ'

Hasankeyf'i ilk başlarda uzaktan takip ettiniz. Hasankeyf'i belgesele taşıma fikri nasıl gelişti?

Evet, diasporada yaşayan biri olarak Hasankeyf ve Dicle Vadisi ile ilgili yürütülen mücadeleyi çoğu zaman uzaktan izledim. Bir dönem kamuoyu Hasankeyf ve Dicle Vadisi’ni yakından takip ediyordu. Özellikle Hasankeyf bir şov alanıydı. Bu yükseliş ciddi bir kırılma yaşadı. Özellikle OHAL ile birlikte ciddi bir düşüş yaşandı. Ve belediyelere kayyımların atanmasıyla ulusal düzeydeki mücadele bitme noktasına geldi. Hasankeyf ve Dicle Vadisi için yürütülen mücadele ile ilgili bir belgesel çekme düşüncesi hep vardı. Ama bir çok nedenden dolayı ertelenmiş bir fikirdi. Bu sıkışık halden çıkmak için kıt imkanlarla bir çalışma yapmaya karar verip temel ihtiyaçları gidermek için arayışlara başladım. AB Sivil Düşün Ofisini başvuruda bulundum. Oradan onay gelmesiyle birlikte çekimler başladı.

'SADECE TARİHİ ALAN SULAR ALTINDA KALMAYACAK'

Tarihi Hasankeyf antik kentinde geçtiğimiz Temmuz ayında kayaların 'tehlike oluşturduğu' gerekçesiyle tarihi alanda dinamitle yıkım yapılmıştı. Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi, çevreciler ve bölgede yaşayanların tepkisine neden olan inşaat çalışmaları şu anda devam ediyor. Bir yıl boyunca orada gözlemlerde bulundunuz. Hasankeyf'te ne oluyor peki...

Ilısu Barajı ve HES projesi sadece tarihi alanları sular altında bırakacak bir proje değil. Hasankeyf ile birlikte en az 200 hüyük de bu alanda sular altında kalacak. Arkeolojik kazıların olmadığı bir alandan söz ediyoruz bir taraftan. Hasankeyf’teki yerleşim alanında göstermelik bazı kazı çalışmaları yapıldı. Fakat diğer bölgelerde hiçbir çalışma yok. Bu projenin bir diğer ayağı Dicle Vadisi. Vadide tarihini bile bilmediğimiz, bilemeyeceğimiz bir yaşamdan söz ediyoruz. Milyonlarca belki milyarlarca canlının yaşadığı bir alan burası. Bütün bu alan ve etrafında kurduğu yaşam sular altında kalacak...

Gazeteci, Sosyolog Ali Ergül, tarihi antik kent Hasankeyf'i belgesele taşıdı...

'BİR KATİLE İHTİYAÇ DUYDULAR'

Belgesele isim olarak neden 'Suyun ölüm tarihi' ismini verdiniz? Özel bir nedeni var mı?

Bir de yukarıda anlattıklarımın Dicle Nehri boyutu var. Belgeselin ismi de buradan geliyor. Yıkmaya, yok etmeye yönelik devlet politikaları tarihi ve doğal yaşam alanlarını yok etmek istediler ve bir katile ihtiyaç duydular. Ilısu Barajı ve HES projesinde de katil, onlar için bu tarihi ve doğal alanın asıl kayağı olan Dicle Nehri oldu. Bir taraftan Nehir bütün bu alanı yok edecekken diğer taraftan da Nehir yok olacak. Belgesel bütün bu yok olanların peşine düşmeyi amaçladı. Tabii şunu özellikle belirtmek gerekiyor: hem OHAL hem de kıt imkanlardan kolayı kusurlu bir çalışma ortaya çıktı. Zaten amaç da bir documentary (belgesel film) yapmak değildi aslında. Sıkışmış alanda mücadele eden kişi ve kurumlara bir görsel oluşturmaktı amaç. Büyük oranda da bu amacımıza ulaşmış durumdayız. Suyun Ölüm Tarihi video belgeselinde gördüğümüz alanların büyük bir bölümü şu an inşaat makineleri ile yok ediliyor. Tarihi binalar, yapılar ait olduğu yerlerden çalınıp başka alanlara taşınıyor. Kimliksiz olan bu alanlarda turizm adı altında sergileneceği iddia ediliyor. Büyük şovlarla bu taşımalar yapılıyor. Buna tanık olmak bile büyük bir yük aslında.

'MÜCADELE TARİHİ ÜZERİNDEN YOLA ÇIKARKEN, BELGESEL DUYGU AĞIRLIKLI OLDU'

Filmde sizi etkileyen durumlar oldu mu?

Hasankeyf ve Dicle Vadisi ile ilgili mücadele yürüten insanların bu alanla ilgili anlatımları bazen çok abartılı gelirdi. Dicle Nehrini besleyen önemli kaynakların biri olan Batman Çay’ın etrafında büyüdüm. Hasankeyf’e de bir çok kez gidip geldim. Ama Belgesel çalışması için gittiğimde daha önce temas kurmadığım alanlarla temas kurunca şunu fark ettim; binlerce yıllık yaşam ve anlatı sizinle bir şekilde temas kuruyor. Vadilerde bambaşka bir yaşam ve anlatı var. Nehirdeki sesler çok başka bir anlatı biçimi olarak sizinle temas kuruyorlar. Bütün hafıza bu alanda başka aktarım yollarıyla size geçiyor. Sanırım hafıza ve mekan ilişkisi daha somutlaştı benim için. Belki de bununla bağlantılı olarak Belgeselin de sonunda yer alan tarihi mekanlardan özür dileme kısmı... İlk yola çıktığımda biraz daha mücadele tarihi üzerine kurarken ortaya çıkan video-belgesel duygu ağırlıklı oldu bu nedenden dolayı.

'TELAFİ EDİLEMEZ SONUÇLAR ORTAYA ÇIKACAK'

Çalışmaların ilk yapıldığı dönem, tarihi ilçenin ciddi zararlar göreceği tartışıldı. Meclis'te soru önergeleri verildi, eylemler yapıldı... Burada bir sorumlu aramak gerekirse sizce bu sorumlu kim? Bir de inşaat çalışmalar son bulduktan sonra Hasankeyf'i neler bekliyor sizce...

Ilısu Barajı ve HES projesi sadece Hasankeyf Tarihi Şehri’ni sular altında bırakmıyor. 75 bine yakın insan göç etmek zorunda kalacak. Milyonlarca insan dolaylı olarak bu barajdan olumsuz etkilenecek. Canlılar baraj suları altında kalıp yok olacak. Çok sayıda hayvan ve bitkinin soyu tükenecek. Bu tarih ve doğa sadece bugün o alada yaşayan insanların ya da şu an iktidarda olanların karar verebilecekleri bir alan değil. Bütün dünya halklarının ayak izlerinin olduğu bir alandan söz ediyoruz. Dicle Nehri’nin kurduğu kadim bir yaşamdan söz ediyoruz. Bütün bu tarih, yaşam ve hafıza 55 yıllık ömrü olan bir baraj projesi için sular altında bırakılmamalı. Buna sessiz kalan her kurum, her ülke bu kıyımdan sorumlu. Eğer baraj su tutup bütün bu alan sular altında kalırsa telafi edilemez sonuçlar ortaya çıkacak. İşte bu yüzden umudumu hep koruyorum. Hasankeyf ve Dicle Vadisi korunup tarih ve doğa soykırımının önüne geçileceğine inanıyorum.

Ali Ergül, "Telafi edilemez sonuçlar ortaya çıkacak" diyor...
Fotoğraf: Metin Yoksu

'NEHİRLER CENAZELERİMİZİ ARADIĞIMIZ ALANLAR OLDU'

Mezopotamya’da nehir insan, nehir doğa ilişkisi üzerine tekrardan düşünmek gerekiyor. Sadece su kaynağı olarak nehri tanımlamak bizi bütün yanlışlara götürüyor. Kadim bir gelenek var. Suya atılmış tabletler meselesi var. Nehir kenarına gelinip nehre anlatılan yaşamlar var. Milyonlarca canlının kurmuş olduğu bir yaşam var. Ama iktidarla nehri bir rant alanı olarak görmeye başlamalarıyla birlikte artık nehirlerimiz cenazelerimizi aradığımız alanlar oldu. Barajlarla birlikte yüzlerce civanın (gencin) bedeni sular altında kaldı. Her gün baraj sularının dengesiz bırakılması sonucu boğulma haberleri alıyoruz. Nehir kenarlarına vuran cenazeler çıkıyor sürekli. Yaşam kaynağı olan nehirler nehrin etrafında kurulan yaşamlar için yüzünü çevirdikleri alanlara dönüştü. Eğer Ilısu Barajı ve HES projesi hayata geçerse sadece sözünü ettiğimiz alanlardaki yok etme değil yeni ölümlere de sebebiyet verecek.

'Suyun ölüm tarihi'ne geri dönmek istiyorum. Belgesel birçok ülkede de gösterime girdi. Tek dille mi yayın yapıldı? Biraz anlatır mısınız?

Belgesele başlama ve bitiş yaklaşık bir yıl sürdü. 2017 Mart ayında başlayan çekimler Ağustos ayında aralıklarla devam ederek bitti. Eylül ayında da ilk gösterim Dünya Hasankeyf Günü’nde Batman’da yapıldı. Daha sonra Ankara, Amed ve İzmir’de özel gösterimler devam etti. Bu arada da farklı dillerde çevirileri yapılıyordu. Dayanışma ağı kurularak farklı dillerde altyazılı versiyonlar çıktı. Aynı durum televizyon kanalları için de geçerli. Zaten Vimeo’da da herkese açık ve ücretsiz paylaşıma açtık. Almanya ve İngiltere’de gösterimler oldu. Daha sonrasında Şubat ayının sonunda Avrupa Parlamentosu'nda özel bir gösterim yapıldı. Mart ayının sonunda da Bask Ülkesinde düzenlenen Ekolojik Filmler Festivali'nde gösterimler başladı. Festival kapsamında gösterimler devam ediyor. Nisan ayının 28’inde Hasankeyf ve Sur için küresel eylemler düzenlenecek. Özellikle Nisan ayı için planlamalar yapılıyor.