Ben Tonya... Ve kötü bir kızım!

I, Tonya etkileyici bir biyografik dram. Sadece yönetmen de bizim gibi sonuna kadar biraz nötr bir bakış açısı taşısaydı bizce film için daha hayırlı olurdu. Tarafsız bakış açısı birçok film için bir zayıflık ve yetersizlik olarak görülebilir ama I. Tonya’nın ihtiyacı olan tam da bu bakış açısı…

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Bu hafta sinemalarımıza uğrayan I, Tonya filmi, klasik deyişle bir biyografik dram olarak adlandırabileceğimiz bir film. Craig Gillespie’nin yönetmenliğini üstlendiği film, ilk bakışta bu tarzdaki filmlerin başarılı örneklerinden biri olmak için her türlü öğeyi barındırıyor gibi duruyor: Sıra dışı bir başkarakter, güzel bir çıkış noktası, başkarakterin rekabet dünyasının tempolu anlatımı ve tabii kendi dalında deha sayılabilecek bir figürün çalkantılı özel hayatı… Yönetmen çektiği dramın her şartını yerini getirmişken ne yazık ki bu sefer, bütün bunların üzerine eklenecek bir ana olay devreye giriyor ve bu durum filmi ‘Biyografik dram’dan ‘taraf tutulması gereken biyografik dram’ sınıfına atlatıyor. Bu sınıf atlama biraz filmin ayarlarını bozsa da yine de Ben, Tonya’nın etkileyici bir film olduğu, bizce kesin…

Tonya Harding, çocukluğundan beri buz patenine tutkulu bir sporcudur. Hırslı ve rekabetçi yapısıyla hızla yükselir ve önce ülke içinde sonra uluslararası şampiyonluklar kazanmaya başlar. Bu yükselişteki kariyerin yanında Tonya’nın özel hayatı ciddi buhranlar geçirmektedir. Kendisi de dik kafalı ve geçinilmesi zor biri olan Tonya sık sık despot annesi ve inişler-çıkışlar yaşadığı eşiyle ağır yaralanmalara kadar varan kavgalar yaşamaktadır. İki Amerika şampiyonasını kazandıktan sonra 1994 yılında, Olimpiyatlar öncesinde Tonya’nın en ciddi rakibi Nancy Kerrigan saldırıya uğrar ve sakatlanır. Saldırganın Tonya ve eski kocası tarafından tutulduğu ortaya çıkar ve olayın içindeki herkes çok ağır bedeller ödemek zorunda kalır…

TONYA'NIN KAPALI DÜNYASI

Yönetmen filmin başında daha dört yaşında bir çocuk, daha sonra ergen ve en sonunda da (ve tabii filmin büyük çoğunluğunda!) yetişkin olarak gördüğümüz Tonya’yı tanıtırken, onun özünde basit ancak hırslı bir taşra kızı olduğunu söylüyor. Filmin başında bu karaktere sempati duyabiliriz çünkü göğüslediği şeyler sadece profesyonel sporcuların yaşadığı inanılmaz çalışma ve disiplin değil aynı zamanda ona sürekli çok sert ve nerdeyse nefret dolu (biraz da onu kamçılamak için) davranan annesi… Ancak duyduğumuz bu sempati asla acıma duygusuna dönüşmüyor çünkü çok geçmeden Tonya gerçek yüzünü gösteriyor. Hiçbir şekilde uysal olmayan Tonya, sporcu disiplininden taviz vermeden annesiyle inanılmaz sert tartışmalar yaşıyor (hatta bir tanesi bıçakla yaralanmaya gidiyor!), çok erken bir yaşta ve hazır olmadan bir adamla evleniyor ve her mağlubiyetinde ölçüsüz davranışlar sergiliyor. Bu davranışlar bazen sudan bir sebeple kocasıyla yumruklaşmaya varan kavgalarla, bazen kendisini birinci seçmeyen yarışma jürisinin üstüne yürümelerle bazen de kendisini keşfeden ve yıllardır yanında olan menajerini iki saniyede kovmasıyla kendisini gösteriyor.

Bunun yanında başkarakterin adeta sıkıştığı dünyayı yani evini de görüyoruz. Yükselişte (hatta şampiyon) de olsa, inişte de olsa hayatında konfor anlamında pek bir artış olmuyor. Yine aynı küçük taşra evlerinde yaşıyor, yine kocasıyla bir barışıp bir ayrılıyor, yine buz gibi annesiyle baş etmek durumunda kalıyor. Hatta şampiyon olamadığı bir sene mecburen bir lokantada garson olarak çalışmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla seyirci olarak başkaraktere karşı önce sempati, sonra mesafe en sonunda da biraz nötr yani tarafsız bir bakış sahibi oluyoruz. Ancak tarafsız, umursamaz bir bakış açısı değil…

SKANDAL OLAY GİDİŞATI ETKİLİYOR…

Filmin ana olayı yani Tonya’nın içinde olduğu en ciddi rakibini sakatlama olayı işin içine girince tabii Tonya’ya bakış açımız değişiyor. Ancak tam da bu nokta da yönetmenin yorumu devreye giriyor. Yönetmen belli ölçülerde anladığımız ve aşırı ölçüde negatif duygular beslemediğimiz Tonya’dan nefret etmememiz için sakatlama olayına biraz toleranslı yaklaşıyor. Başka bir deyişle Tonya’nın içinde olduğu sakatlama olayını savunmuyor ancak bu saldırının baş suçlusunun kendisi olmadığını, bu olayın daha çok rakibini korkutmak için yapılan bir planın kontrolden çıkmış sonucu olduğunu gösteriyor. Ancak gerçek durum böyle olsun veya olmasın Tonya için durum pek değişmiyor ve basın önünde özür dilemesine rağmen kariyeri çok ciddi bir darbe yiyor ve bitme noktasına geliyor. Dolayısıyla Tonya hakkında önceleri taşıdığımız tarafsız bakış belki biraz kızgınlığa dönüşüyor fakat nefrete değil. Yaşanan olayda rolü ne olursa olsun onun cezasız kalmaması bizi rahatlatıyor. Üstelik çok gerekli olmadığı halde biraz kendi kendini yok ettiğine tanık oluyoruz.

RÖPORTAJLAR GEREKLİ MİYDİ?

Filmde ara sıra önümüze gelen Tonya’nın, annesinin, eski kocasının ve Tonya’nın korumasının (aynı zamanda saldırının organizatörü!) röportaj sahnelerinin ise ne kadar gerekli olduğu tartışılır… Bu taraflı açıklamalar bazen kara bir mizah tonu taşısa da yine Tonya’nın kendisini savunmasına yer açıyor gibi duruyor ancak olaylara kendi penceresinden bakmamızı sağlıyor gibi değil!

Oyunculuklar ise gerçekten dört dörtlük… Özellikle filmin başkarakteri Tonya’yı oynayan Margot Robbie ve zorba annesini canlandıran Allison Janney aday oldukları Oscar ödüllerini alırlarsa sürpriz (ve bizce haksız!) olmaz. İki oyuncu da gerçekten filmin seviyesini yükselten performanslar sergiliyorlar.

I, Tonya etkileyici bir biyografik dram. Sadece yönetmen de bizim gibi sonuna kadar biraz nötr bir bakış açısı taşısaydı bizce film için daha hayırlı olurdu. Tarafsız bakış açısı birçok film için bir zayıflık ve yetersizlik olarak görülebilir ama I. Tonya’nın ihtiyacı olan tam da bu bakış açısı…

Yönetmen: Craig Gillespie

Oyuncular: Margot Robbie, Allison Janney, Sebastian Stan, Paul Walter hauser, Julianne nicholson, Mckenna Grace, Caitlin Carver, Bojana Novakovic…

Ülke: ABD