Arif v 216 mı?

Cem Yılmaz, daha ilk çıktığı anda “taklit komiği” olmanın çok zıddında, çok uzağında bir yerde konumlandırmıştı kendini ve aslında bu bile o dünya için çok yeniydi. Oysa şimdi, bu filminde görüyoruz ki, kendini taklit eden, kendi kelime şakalarını hoş bir nostalji gibi hatırlayan, üşenmeyip solda yukarıda görünen ufacık ekrana eski filmlerinden birini yerleştiren, sanki yorgun bir anlatıcı var.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - “Ama’dan önce söylenenler” mühim bir kategori. Genelde “ama”dan önce söylenenleri ciddiye almama eğiliminde oldum ben de. Her zaman öyle olmayabilirmiş, şerhi önce kendime düşüyorum. Cem Yılmaz’ın son filmi Arif v 216’yı, tıklım tıklım dolu bir salonda izledim. Koltuklar rahat, insanlar son derece patlamış mısırlıydı. Kaide budur herhalde deyip, biz de patlamış mısır aldık. Tuzu fazlaydı.

Film başlamadan evvel gene yarım saat reklam izledik. Yaratıcı bir reklam çalışması yapılmış; filmin ana sponsoru Türkiyeli bir beyaz eşya markası. Bu markanın reklamında tease edilenler, filmde kanlı canlı icra ediliyor. Cem Yılmaz’ın bir röportajında mı okumuştum, başka bir yerde mi geçmişti şimdi emin değilim, içinde bulunduğu reklamlara oldukça yaratıcı katkılar yaptığı söyleniyordu. Sırf senaryoya değil, bazen prodüksiyona dair de fikirler yürüttüğünü tahmin ediyorum. Buradaki, sinemada film öncesi reklamıyla filmdeki ürün yerleştirmenin birbiriyle konuşturulması “espri”sini naçizane başarılı buldum.

CEM YILMAZ'IN İKİ YOLU...

Bu kategorilendirme kullanışlı, ben de tamah edeceğim; Cem Yılmaz’ın bir şekilde içinde bulunduğu (oyunculuk, senaryo, yönetmenlik) filmler ikiye ayrılıyor. Biri Her Şey Çok Güzel Olacak hattı, ötekisi G.O.R.A hattı. Birini ötekine tercih etmek mümkün, ben şimdiye dek ikisine de neredeyse eşit mesafede durdum. İki hatta da sevdiğim şeylerin yanında sevmediğim şeyler de oldu. Ama yapılmış olmasını, yapılmamış olmasına şüphesiz şekksiz tercih ederim.

Arif v 216 ikinci hattan bir film. Daha önceki filmlerden tanıdığımız Arif (Cem Yılmaz) karakterinin uzayla alakalı cümleleriyle açılıyor film. Gene daha önce tanıdığımız “216” (Ozan Güven) isimli robot dünyaya geliyor akabinde. Aksiyonu bol, hızlı, gürültülü bir şey izleyeceğimiz izlenimine kapılıyoruz ilk baştan. Ona hazırlıyor film. Ama öyle devam etmiyor; kimi anlarda “ilk hat” olan Her Şey Çok Güzel Olacak – Hokkabaz – Pek Yakında esprisine ve sakinliğine yaklaşıyor, çoğu zaman da onlarla konuşuyor. Yani filmden önce gösterilen reklamla konuştuğu gibi (hadi buna “ucuz” diyelim), daha önceki filmleriyle, bir ülkenin 10 yılıyla, büyük sanatçılarla ve yaptıklarıyla da konuşuyor. Kimileri birebir taklit edilmiş halleriyle arzı endam ediyor. (Ayhan Işık, Zeki Müren, Ajda Pekkan...) Bu iki hattın karışması yer yer cesur, yer yer de tavsamış görünüyor. 'Ama' kısmı burada başlıyor zaten.

YORGUN CEM YILMAZ... 

Cem Yılmaz’ın bilhassa içinde bulunduğum kuşağa etkisi tartışılmaz. Neredeyse dilimiz, gündelik dilimizin sınırlarını belirlemiş insanlardan biri olan bir figürden söz ediyoruz. Bu, yalnızca –neredeyse tek başına icat ettiği– stand-up’larıyla değil, oynadığı reklamlarla, filmlerle, katıldığı programlarda söyledikleriyle de oldu. Evet belki cümleyi yazan o değildi ama “Zeki Müren de bizi görecek mi?”yi onun dışında başka biri söylese acaba bunca yerleşir miydi, emin değilim (ki, Zeki Müren’in Çağlar Çorumlu aracılığıyla canlandırıldığı filmde, bahsi geçen şakayla da konuşuyor Arif v 216’nın metni).

Bu film, onca şeyi “başarmış” bir anlatıcı olan Cem Yılmaz’ın değil de, sanki onu iyi taklit eden, yıllarca yaptığı her şeye bakıp onu iyi içselleştiren birinin elinden çıkmış gibi. Cem Yılmaz, daha ilk çıktığı anda “taklit komiği” olmanın çok zıddında, çok uzağında bir yerde konumlandırmıştı kendini ve aslında bu bile o dünya için çok yeniydi. Oysa şimdi, bu filminde görüyoruz ki, kendini taklit eden, kendi kelime şakalarını hoş bir nostalji gibi hatırlayan, üşenmeyip solda yukarıda görünen ufacık ekrana eski filmlerinden birini yerleştiren, sanki yorgun bir anlatıcı var. Bu yorgunluk anlaşılabilir bir yorgunluk ama filmin pazarlanması bunun tam aksine oldukça agresif. Agresif dediğimin içinde popüler bir internet mecrası için hususi içerik üretmek de var, sokaklarda stencil yapmak da.

Cem Yılmaz sinemasına dair iki beklentimi de karşılamadı film: Dile armağan edilen yenilikler yok, senaryo güçsüz. Sonu özellikle telaşlı. Telaşla bağlanmış bir mesele var ama varılan mesele çok doğurgan görünmüyor. Hayıflanıyor insan.