Yunus Ozan Korkut: Yönetmen vazgeçmeyi bilmelidir

Yönetmen, Yunus Ozan Korkut ilk film deneyimini anlattı. Korkut, "benim yapmak istediğim sinemanın Türkiye’de gişe karşılığı 10.000, 15.000’i geçmiyor. Bu tür filmlerin bakanlık desteği olmadan çekilmesi çok zor… Eğer bakanlık desteği de olmazsa yurtdışındaki fonlardan para ve ortak yapımcı bulma süreci en az 3 yıl sürüyor" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yönetmen Yunus Ozan Korkut ile ilk filmin yapım pratiğini, yönetmen asistanlığını ve “auteur” kavramını konuştuk. Konu yapım ve yönetmen ilişkisine geldiğinde Korkut, “Hem yapımcı olup hem yönetmen olmak çok zordur. İnsanın saçları dökülür, kâbuslar görür, film bitince 10 yıl yaşlanmış olur” diyerek görüşlerini açıkladı.

Yunus Ozan Korkut

Yönetmen kimdir?

Yolun çok başında olan biri olarak büyük, iddialı tanımlarda bulunmayacağım. Yönetmen hikâyeyi anlatmakla sorumlu olan kişidir. Aynı zamanda da en büyük görevi de vazgeçmeyi bilmektir. Büyük prodüksiyonlarda görevini paylaşabileceği insanlar olabilir ama düşük bütçeli arthouse filmler için konuşacak olursak, eldeki senaryoya göre filmin dilini, biçimini, kurgusunu (içeriksel ya da biçimsel) oluşturan, oyuncu yönetiminden, hikâyenin anlatılmasına kadar hemen hemen her şeyden sorumlu olan kişidir.

Sinemada usta- çırak ilişkisini nasıl yorumlarsınız. “Ustam” dediğiniz bir sinemacı var mı?

Ustam dediğim biri yok maalesef. Türkiye’den ve dünyadan keşke yanlarında olup bir şeyler öğrenebilseydim diye yanıp tutuştuğum insanlar var ama. Reha Erdem ve yerli sayarsak Fatih Akın, dünya sinemasından da Asghar Farhadi, Peter Greenaway, Michalengalo Antonioni, Koen Mortier, Wong Kar Wai, Miklos Jansco, Paulo Sorrentino gibi isimlerin çırağı olmak onlardan bir şeyler öğrenmek isterdim. Bu liste çok daha uzayabilir, aklıma gelenler bunlar. Tabi bu insanların projenin ilk çıkışından filmin master copy’sine kadar yanlarında olmak çok daha muhteşem olurdu. Benim öyle şanslarım olmadı. Daha çok düşük bütçeli reklam filmi çeken yönetmenlerin yanında, ucuz prodüksiyonların nasıl yapılabileceğini öğrendim. Bu da bana ilk filmimi çekmemde çok yardımcı oldu.

Uzun yıllar yönetmen asistanlığı yaptınız. Asistanlığınızın yönetmenliğine kattıkları nelerdir?

Asistanlık yaparken çok şey öğrendim. Daha çok nasıl yapmamam gerektiğini, bir filmin nasıl kötü olabileceğini öğrendim. İyi işle kötü iş arasındaki farkı, prodüksiyon koşullarına göre hikayeyi anlatmayı, ekonomik olmayı öğrendim. Sektörde çalışmaya başlamadan önce çok fazla teori, biçim, film dili öğrenmeye çalıştım. Çalışmaya başlayınca pratikte bu bilgilerin işlemediğini fark ettim. Kitaplarda anlatılanlar Hollywood’da çekilen, büyük ekipman parkına sahip prodüksiyonların çözümlemeleriydi ya da verilen biçimsel örnekler bu ekipmanlarla yapılıyordu.

Örneğin sinematografiden yola çıkalım. Kitap genel planda bir kompozisyon kurmayı öğretiyor. Malzemeler 2 tane 2 binlik ışık, 4 tane dedolight, 3- 4 tane flag, par ışıklar,  çeşitli renk filtreleri, master prime lensler, polarize filtreler 35 mm kamera… Sonra hevesle bir şeyler çekmek istiyorsun, sete gidiyorsun 1 mark 3, 24- 105 lens ve 3 tane 1000lik tungsten ışık. Gel de o hayal ettiğin dramatik  kompozisyonu yap şimdi! İmkânsız. Başlarda bu konuya kalbim çok kırılıyordu. Sonra alıştım. Vazgeçmekten kastım bu.

Kuşağınız yönetmenlerinin aksine yönetmenliğini yaptığınız filmlerin senaryolarını siz yazmıyorsunuz. “Auteur” kavramı yönetmen olarak size ne ifade ediyor?

18 yaşımdan beri auteur bir yönetmen olmak istiyorum. Tabi başlarda bunun ne olduğunu bilmiyordum. Auteur şöyle tanımlanır: teknik yeterlilik, özgün bicim, içsel anlatım. En büyük halka, teknik yeterlilik… Onun içinde daha küçük bir halka özgün biçim, onunda içinde daha küçük bir halka, içsel anlatım. İçsel anlatım en küçük halkadır ama en merkezde en derindedir. İlerde başka filmler yapabilirsem, auteur olmak, öyle anılmak isterim.

Sinemadaki dağıtım sorunsalını nasıl yorumlarsınız? “Başka Sinema” kavramının pratikte bir karşılığı olduğunu düşünüyor musunuz?

Açıkçası benim yapmak istediğim sinemanın Türkiye’de gişe karşılığı 10.000, 15.000’i geçmiyor. Bu tür filmlerin bakanlık desteği olmadan çekilmesi çok zor… Eğer bakanlık desteği de olmazsa yurtdışındaki fonlardan para ve ortak yapımcı bulma süreci en az 3 yıl sürüyor. “Başka Sinema” benim gibi daha bitik işler yapmaya çalışan sinemacılara filmlerini izleyiciyle buluşturma imkânı sağlıyor. Büyük dağıtımcılar bu tarz filmleri dağıtmıyor çünkü izleyicisi yok. Dağıtımcıları da anlamak lazım… İzlenmeyen filme neden yatırım yapsınlar ki?

Bir yönetmenin gözünden yapımcı kime nedir? Yapımcı, set öncesinde, sette, set sonrasında ne iş yapar? Yönetmene karşı sorumluluğu nedir? İyi bir yönetmen- yapımcı ilişkisi nasıl olmalı?

Yapımcı proje için yatırımcılar bulan ya da yatırım yapan, proje için doğru insanları bir araya getirmeye çalışan, film bittikten sonrada filmin izleyeceği yolu belirleyen kişidir. Festival süreci ya da vizyon süreci... Bence en önemli insan yapımcıdır bir film için. Yapımcı sete gelmez çoğu zaman, bir uygulayıcı yapımcı atar ve setten sorumlu olan kişi uygulayıcı yapımcıdır. Set bittikten sonra çalışanların maaşlarını ödemekten tutun da muvafakatnamelerin imzalanmasına kadar her şeyden o sorumludur. Hem yapımcı olup hem yönetmen olmak çok zordur. İnsanın saçları dökülür, kâbuslar görür, film bitince 10 yıl yaşlanmış olur.

Sizce günümüz Türkiye Sineması’nın en büyük problemi nedir?

Bence sinemamızın biçimsel ve içeriksel sorunları var. Ulusal sinemamızın özgün bir biçimi yok ve iyi senaryolar yazma konusunda son yıllarda sıkıntı yaşıyoruz. Erkek bunalımları görmekten yıldım artık. Birbirine benzer onlarca film. Bir de hep aynı oyuncuları görmekten çok sıtkım sıyrıldı. Yine mi aynı adamlar! Yine mi ayni oynuyorlar!

Yeni proje var mı?

Evet, iki uzun metraj kurmaca var bu sene. Biri senaryosunu benim yazdığım yapımcılığını Suzan Güverte ve Okan Uzey’in yapacağı bir Adana filmi… Diğeri ise Aslı Akdağ’ın yapımcısı olduğu, Zeynep Şirin’in senaryosunu yazdığı Ermenistan- Türkiye sınırında geçen bir yol filmi.

Anlatılan 'benim varoş hikâyem'Anlatılan 'benim varoş hikâyem'