Christopher Nolan'ın unuttuğu Hintliler

Christopher Nolan’ın yeni filmi “Dunkirk”de Hintlileri görmüyor. Savaşa dair hikayeler çoğu zaman tek yanlı kalıyor. İmparatorluğun savaştaki rolü ancak her yönüyle ele alınırsa gerçekçi olabilir. Ki bunun da hem kahramanlık hikâyelerini hem de sömürüyü içermesi gerekiyor.

Google Haberlere Abone ol

Yasmin Khanaug

DUVAR - Büyük Britanya, İkinci Dünya Savaşı sırasında Güney Asya’daki imparatorluk topraklarından tam 2.5 milyon kişiyi askere aldı. İngilizlerin görkemli savaş anmalarında ismi geçmeyen bu insanlar, Christopher Nolan’ın yeni filmi “Dunkirk”de de maalesef görünmüyordu. Filmde tek bir Hint askeri bile göremiyorsunuz.

Dunkirk bölgesine gönderilen Hintlilerin çoğu, sonradan Pakistan adıyla anılacak olan bölgeden gelen Müslüman askerlerdi. Askerler genellikle Hindistan Kraliyet Ordu Hizmetleri’ne -Bombay’dan Marsilya’ya yelken açan ulaştırma kuruluşu- bağlıydı. Cephede ulaşım sıkıntısı çeken müttefiklerin talebi üzerine, yanlarında yüzlerce katır getirmişlerdi. Müttefikler için savaş malzemelerinin önemli bir bölümünü taşıdılar.

Dunkirk’deki meşhur geri çekilme sırasında Almanlar bu kafilelerden birini ele geçirdi ve Hint askerleri böylece savaş esiri oldu. Geri kalanlarsa Britanya’ya ulaşmayı başarmıştı. İngiliz politikacı Paddy Ashdown, kumandan olan babasının, tahliye sırasında Hint bölüklerinin ve katırların orada bırakılması yönündeki emre nasıl direndiğini pek çok kez anlatmıştı.

EKSİK ANLATILAN BİR HİKÂYE

İkinci Dünya Savaşı, İngilizlerin toplumsal hafızasına kazınmıştır. Bugün kahve fincanları, doğum günü kartları ve paspasların üstünde (aslında her yerde) gördüğümüz “Keep Calm and Carry On” (Sakin Ol ve İşine Devam Et!) sözü, savaş zamanının en bilindik sloganlarından biriydi. Kasabalarda hâlâ her yıl İkinci Dünya Savaşı temalı şölenler düzenlenir; 1940’lar temalı parti ve balolar, üniversite kampüslerinde bugün bile yaygın biçimde gerçekleştirilir.

Ama Britanya’nın bu savaşa dair saplantısı, konunun karmaşıklığını görmemizi engelliyor. Tüm savaşı Britanya’nın “ayakta kalan tek kale” olduğu penceresinden okumak, dünyanın pek çok yerinde çekilen acıları küçümse riskini de doğuruyor. Savaş, özellikle de Doğu’dan bakıldığında bir ulusun faşizmi devirişinden ziyade, iki imparatorluğun boynuzlarını tokuşturması gibi görünüyordu. Şanlı Ada’nın (Britanya) tek başına Almanları geri püskürtme hikayesi, savaşın sömürgeci özelliğini tamamen hiçe saymak demektir. Oysa ki kolonilerde yaşayan binlerce insan da bu savaşın acılarını çekmişti.

Britanya her zaman kolonilere ihtiyaç duydu. Hindistan, Güney Asya, Afrika ve Karayipler, yani İmparatorluğun kolonileri, kas gücü, ham madde ve malzeme sağladılar. Ama asıl ihtiyaç İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşandı. Kolonilerden yaklaşık 5 milyon kişi askere yazıldı. İkinci Dünya Savaşı’nda yalnızca Britanya (İngiltere, İskoçya ve Galler) savaşmadı, “Britanya İmparatorluğu” (Britanya dışında, Hindistan, Avustralya, Kanada ve diğer İngiliz kolonilerinden oluşan İmparatorluk) savaştı.

Bu gerçek, Britanyalı Güney Asyalılar için sanılandan fazlasını ifade ediyor. Eski Muhafazakâr Kabine Bakanı Warsi, yıllar önce babasının Pakistan’dan İngiltere’ye göç etme nedenini, iki dedesinin de İkinci Dünya Savaşı’nda Britanya için savaşması olarak açıklıyor.

Ancak herkes Warsi kadar bilgili değil. Nesiller boyunca Birleşik Krallık’ta pek çok çocuk İkinci Dünya Savaşı hakkında tarih dersleri aldı ve hiçbir zaman Asya hakkında bir şey duymadı. Güney Asyalılar, Büyük İmparatorluk içinde rollerini yeni yeni keşfetmeye başladılar.

Değişime dair işaretler de var. Christopher Bayly, Tim Harper, David Olusoga, David Killingray, Srinath Raghavan gibi pek çok tarihçi, savaşta yer alan koloni askerleri hakkında yazmaya başladılar. Londra’da yer alan İmparatorluk Savaş Müzesi yeni galeriler açarak, daha küresel bir hikâyeyi yansıtmaya çalışıyor. Bazı eğitmenlerse, sınıflarda daha geniş bir çerçeve çizmenin gayretindeler. Üniversiteler uluslararası panoramayı yansıtma hususunda daha başarılı. Ancak yine de İngilizlerin verdiği savaşın bir İmparatorluk mücadelesi olduğu, pek çokları açısından garip bir bilgi.

ZORUNLU ASKERLİK, KITLIK VE YAŞAM MÜCADELESİ

İmparatorluğun Avrupa ana karasına yardıma koşması da kuşkusuz sadece bir kahramanlık destanı değildi. Asya ve Afrika’dan pek çok genç erkek zorunlu olarak orduya alındılar. Savaş özgürlük için verildi ama orduya katılan herkes özgürlük için savaşmıyordu. Savaş döneminde yaşanan yoksulluk, Britanya’da büyük zorluklara yol açtı. Hindistan’da ise kitlesel bir kıtlığa neden oldu. Çoğu zaman hiç konuşulmasa da 1943’te yaklaşık 3 milyon Bengalli kıtlık sebebiyle hayatını kaybetti. Kıtlık, savaşın bir sonucuydu ama Madhusree Mukerjee’nin “Churchill’in Gizli Savaşı” isimli kitabında da anlattığı üzere, imparatorluğun çoğu askeri karınlarını doyurabilmek için orduya yazılmıştı.

Savaşa dair hikayeler çoğu zaman tek yanlı kalıyor. İmparatorluğun savaştaki rolü ancak her yönüyle ele alınırsa gerçekçi olabilir. Ki bunun da hem kahramanlık hikâyelerini hem de sömürüyü içermesi gerekiyor.

“Dunkirk efsanesi”, Britanya’nın tek başına direnişini aktarıyor. Hikâye çoğu zaman Britanya’nın tarihini Avrupa’nın tarihinden ayıranların elinde politik bir araç olarak kullanıldı. 2014’te yapılan bir ankette, katılımcıların yüzde 59’u Büyük Britanya İmparatorluğu’nu gurur duydukları bir olgu biçimiyle ifade ettiler. Bugünse Birleşik Krallık’ta hem savaş hem de imparatorluk kasıtlı bir şekilde yanlış hatırlanıyor. Hâlbuki hem imparatorluğu hem de İkinci Dünya Savaşı’nı daha gerçekçi ele almak, bugünün modern Britanya’sını anlamak için elzemdir.

(Kaynak / Çeviren: İdil Karşıt)