Japonya'nın gece rahipleri

Shûsaku Endô’nun aynı adlı eserinden beyazperdeye uyarlanan Sessizlik, 20 yıl önce, 1966 yılında Portekizli yönetmen João Mário Grilo’nun Os Olhos da Ásia adlı filmine de ilham kaynağı olmuş. Film, 17'nci yüzyılda Japonya’ya misyoner olarak giden Cizvit papazlarının, onlara uzak ve yabancı olan bu yeni dünyada yaşadıklarını anlatıyor.

Google Haberlere Abone ol

Esra Karataş

Martin Scorsese’nin izleyiciyi 17'nci yüzyıl Japonya’sına götürdüğü filmi Sessizlik / Silence, Japonya’ya misyoner olarak giden Peder Ferreira’nın Japonlar tarafından yakalandığı sahneyle açılıyor. Filmin başladığı andan itibaren koyu mavi, puslu bir karanlığın içinde buluyoruz kendimizi. Filmin geneline bu renk ve sessizlik hâkim. Kimi zaman efil efil esen rüzgârı ve usul usul ısıtan güneşi yüzümüzde hissetsek de, kasvetli bir filmle baş başayız. Filme adını veren sessizlik, tanıklık etmek zorunda kaldığı acılara karşı Tanrı’dan bir ses, işaret bekleyen bir misyonerin sessiz bekleyişi. Ona ağır gelen bu sessizlik, sınanma aşkıyla yanıp tutuşan bir misyonerin acıyla imtihanı.

Shûsaku Endô’nun aynı adlı eserinden beyazperdeye uyarlanan Sessizlik, 20 yıl önce, 1966 yılında Portekizli yönetmen João Mário Grilo’nun Os Olhos da Ásia adlı filmine de ilham kaynağı olmuş. Film, 17'nci yüzyılda Japonya’ya misyoner olarak giden Cizvit papazlarının, onlara uzak ve yabancı olan bu yeni dünyada yaşadıklarını anlatıyor.

Liam Neeson’ın canlandırdığı Peder Ferreira Portekiz’de inancıyla yol gösteren bir önderken, Hıristiyanlığı ve Katolik inancını yaymak üzere Japonya’ya gitmiş ve İsa Mesih’in resmine basarak inancını inkâr etmek zorunda bırakılmıştır. Sessizlik, bu haberi alan kiliseden iki papazın Ferreira’yı bulmak üzere Japonya’ya yolculuklarını ve orada yaşadıklarını konu alıyor. Tanrı’ya ve Ferreira’ye inançları tam iki olan Cizvit papazı Sebastião Rodrigues (Andrew Garfield) ve Francis Garrpe (Adam Driver), Ferreira’nın izini bulmak üzere Japonya’ya doğru hareket ederler. Endô’nun “bataklık” olarak tanımladığı topraklara yapacakları bu yolculukta, onlara Kichijiro adlı bir Japon kılavuzluk eder. Kichijiro, kılavuzluk rolünü filmin başından sonuna kadar sürdürecektir. İki Cizvit rahibinin düştükleri bu cehennemden kurtuluşları onlara bazı bedeller ödetecektir. Bu zorlu dönemde kendilerini İsa Mesih’le koşut gören rahipler için bu yolculuk bir imtihandır aynı zamanda.

Özetle Japonya’ya ayak basan iki rahip, burada yaşayan gizli Hıristiyan Japon halkla tanışır ve onlara rahiplik ederler. Tanrının öğretilerini onlara aktararak, bebeklerini vaftiz ederek, günah çıkarmalarını sağlayarak onların ruhlarını kutsarlar. Japon topraklarını tanımadan, içlerindeki saf Tanrı sevgisiyle Hıristiyanlığın bu topraklarda yeşermesine çalışırlar. Ancak karşılarında Engizisyon Mahkemesi Yargıcı ve bıçak kadar keskin Japon gelenekleri vardır.

Film, rahiplerin bu yeni toprakları tanıması ve ardından gizliliği sağlamak amacıyla yollarının ayrıldığı ve esir edildiği dönem olarak ikiye ayrılıyor. İlk bölümün ortalarından itibaren, sadece geceleri yaşayan rahipler için inançlarını sorgulamaya başladıkları dönemler olur. İnsanların hayvandan farksız yaşadıkları bu topraklarda çaresizce insanların acılarına tanıklık ederler. Burada yönetmen tarafından yaratılan atmosferin ve insanların yüzlerinde gördüğümüz acının çok başarılı bir şekilde aktarıldığını söylemeliyim. Gece, ay ışığı ve titrek mum alevinin gölgesinde gördüğümüz yüzlerdeki acı başarılı bir şekilde resmedilmiş.

Yaşadıkları hayatın bir cehennem olduğunun farkında olan yoksul halk için Hıristiyanlık cennetin kapılarının anahtarıdır. Ağır iş yapmayacakları, vergi ödemeyecekleri bir cennet uğruna bu dünyadaki cehennemden vazgeçmemeleri için bir sebep yoktur ortada. Burada yaşayan gizli Hıristiyanların içlerindeki Tanrı sevgisini görmek rahipler için katlanılmaz bir hal alır. Çünkü Tanrı, yükü insanların omuzlarına bırakmıştır.

Film, yolları ayrılan iki papaz arasında peder Rodrigues’i odağına alarak ilerler. Japonlar tarafından tutsak edilen Rodrigues ve beraberindeki Hıristiyan halk türlü işkencelerden geçerler. Fiziksel işkenceye maruz kalan halk kadar, bu işkencelerin tanığı olup bir şey yapamayan rahipler de işkence çeker. Rahipler, dinlerinden dönmedikçe Hıristiyan halk ölmeye devam eder. Bu noktada, gözleri açık dua etmek peder için pek çok noktada zorlayıcı olur.

Sessizlik boyunca izleyici, tüm bu işkence yöntemlerine sessiz bir şekilde tanıklık etmek zorunda bırakılıyor. İzleyici pederle birlikte hareket ederek bölge halkına uzaktan bakıyor. Yönetmenin amacı halka yakınlaşmak değil, pederin yaşadıklarına tanıklık etmemizi sağlamak. Kimi noktalarda inancın sorgulayan Rodrigues, “kötü” bile demeye değmeyecek insanların varlığını gördükçe Tanrı’nın yükü insanlara bıraktığını düşünmeye başlıyor.

İki tarafın kartlarını açtığı filmin felsefi altyapısı, Engizisyon Mahkemesi Yargıcı ve onun komutanlarıyla peder arasında geçen tartışmalarda açığa çıkıyor. “Dünyanın bir yerinde çiçek açan bir bitki burada ölüyor” diyen Engizisyon Yargıcı küstah Avrupalılara bir Japon atasözünü hatırlatıyor: “Dağlar, nehirler yerinden oynar, insan doğası oynamaz”. Filmin ana ekseninin bu söz üzerine oturduğunu söyleyebiliriz. Sessizlik, tercihlere saygı konusunda ne kadar kısır kaldığımızı hatırlatmakta birebir. İzlemenizi öneririz.

Orijinal Adı: Silence / Sessizlik

Yönetmen: Martin Scorsese

Senaryo: Jay Cocks, Martin Scorsese

Oyuncular: Adam Driver, Andrew Garfield, Ciarán Hinds, Issei Ogata, Liam Neeson, Shinya Tsukamoto, Tadanobu Asano, Yoshi Oida