Ankara’da İspanyol sinemasına bir yolculuk

Ankara Uluslararası Film Festivali 20-30 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilecek. Dünya Sineması programı beş filmlik bir İspanyol sineması seçkisini içeriyor.

Google Haberlere Abone ol

Evrim Kaya

20-30 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilecek Ankara Uluslararası Film Festivali’nin Dünya Sineması programı beş filmlik bir İspanyol sineması seçkisini içeriyor. Filmlerin dördü son dönemde öne çıkan işlerden oluşuyor ve ülke sinemasının bugününe ışık tutuyor. Beşinci film, El Verdugo ise dünya sinema tarihinde hak ettiği ilgiyi yeterince görememiş, gizli kalmış bir klasik.

Birtakım küçük hataların ardından kendisini bir infaz memuru olarak bulan bir adamın trajikomik hikayesini anlatan El Verdugo bir alegori olarak okunabilir. Usta oyuncu Nino Manfredi’nin canlandırdığı José Luis Rodríguez cenaze işleriyle meşgul. Emekliliği yaklaşan infaz memurunun, babasının hoş görülmeyen mesleği yüzünden evde kalmış kızıyla bir kader ortaklığı yaşarken, önce kızla evlenmeye, ardından toplu konutlardaki sıralarını kaybetmesinler diye kayınpederinin mesleğini devralmaya mecbur kalıyor. Onun hikayesi, yanlış tercihler, küçük konformizmlerin faşizme nasıl can suyu olduğunu çarpıcı bir gerçekçilik ve mizahla anlatırken Franco dönemi İspanya’sına olduğu kadar güncelliği hiç kaybolmayan etik tartışmalara da berrak bir katkı sunuyor.

SICAK YOL HİKAYESİ

Her biri farklı türlerin önde gelen örneklerinden olan yakın dönem filmlerin ilki ise, 2013 tarihli Living is Easy with Eyes Closed. David Trueba’nın yönetmenliğini yaptığı sıcak yol hikayesi, 1966 yılının imagesİspanyasında John Lennon’la tanışmak için yollara düşen İngilizce öğretmeni Antonio’nun hikayesini takip ediyor. Antonio’yu canlandıran Javier Camara hiç kuşkusuz İspanyol Sineması’nın bugün en çok tanınan ve en iyi oyuncularından biri. Yalnız ve duygusal bir adam olan Antonio’ya iki yetenekli genç oyuncunun hayat verdiği iki yalnız ve kırılgan otostopçu eşlik ediyor.

Belen’in yollara düşmesine neden olan bir sırrı var. Saçıyla başıyla tam bir Beattle olan ama Antonio’nun hiç anlamadığı şekilde Rolling Stones’u tercih eden Juanjo ise ailesinin otoriterliği ve sevgisizliğinden bir çıkış yolu arıyor. Bu üç karakterin kurduğu dostluk, dönemin başarıyla kurulan atmosferiyle birleşince, ardında sıcak bir nostalji duygusu bırakan keyifli bir film ortaya çıkıyor.

BİR YUVA ARAYIŞI

2015 yapımı Truman da kötü bir haberle başlamasına rağmen iyimser ve keyifli bir film. Adını filmin belki de gerçek başrolü olan köpek Truman’dan alıyor. Ricardo Darin’in canlandırdığı kanser hastası Julian kendisi öldükten sonra hayatta tek dostu gibi görünen köpeğine sahip çıkacak bir yuva arıyor. Bu sırada bir başka eski dostu, Tomas da ömrünün son günlerinde Julian’ın yanında olmak için, uzun yıllardır yaşadığı Kanada’dan memleketi olan İspanya’ya bir köklere dönüş yolculuğuna çıkıyor. Bu yolculuk kaçınılmaz olarak memleketiyle acı-tatlı bir yüzleşmeyi beraberinde getiriyor.

Daha uzun bir yolculuğa çıkacak olan Julian ise eski dostları, eski karısı ve uzun zamandır iletişimi sallantıda olan oğluyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Julian’a gönülsüzce eşlik eden eski dostu Tomas rolünde bir kez daha Javier Camara’yı izliyoruz. Cesc Gay’in yönettiği film 2015 yılında hem izleyicinin hem de eleştirmenlerin sevgisini kazanmış, en iyi film ve en iyi yönetmenin de aralarında bulunduğu beş Goya ödülünün de sahibi olmuştu.

DÖRT GOYA ÖDÜLÜ KAZANDI

Raúl Arévalo’nun yönettiği Fury of a Patient Man, 2016 Venedik Film festivalinin Ufuklar Bölümünde prömiyerini yapmış ve dört Goya ödülünün sahibi olmuştu. Temposu düşmeyen ve merak duygusunu sonunaimages (1) dek canlı tutan filmin merkezinde bir mücevher dükkanı soygunu yer alıyor. Filmin adından da anlaşılacağı üzere sabırlı bir adam olan José, ailesinin intikamını almayı kafaya koyduğunda, doğru zamanı büyük bir sükunetle bekliyor ve beklenmedik bir planla düşmanlarının hayatlarını sonsuza dek değiştiriyor.

Fury of a Patient Man bir suç ve gerilim filminden fazlası. Aynı zamanda karakterlerini içinde bulundukları açmazların içinde çok boyutlu olarak resmeden iyi bir dram filmi. Üç başrol oyuncusu Antonio de la Torre, Luis Callejo ve Alicia Rubio da zor bir görevin altından başarıyla kalkıyorlar.

SAURA’DAN KUTLAMA DAVETİ

Festivalin seyir zevki en yüksek filmlerinden biri de bu seçki içinde. Usta yönetmen Carlos Saura’nın bir kez daha memleketinin müzik ve dans kültürünü ustalıklı koreografilerin yardımıyla beyaz perdeye taşıdığı son filmi Jota, yönetmenin memleketi olan Kuzey İspanya kenti Aragon’a dönüşünün sonucu. Yönetmen daha önce de Flamenko, Tango ve Fadolar gibi filmlerle İspanyol folklorunu tanıtma misyonunu üstlenmişti. Bu kez İspanya’da unutulduğunu hissettiği ve flamenkoya etkisi dışında dünyada pek bilinmeyen Jota türünü hem tanıtmaya hem de yenileyip güncellemeye çalışıyor.

Aragon’a dönüp Jota’nın peşine düşen bir film yapmanın yönetmenliğe başladığından beri kendisini bekleyen bir görev olduğunu söylüyor Saura. Geleneksel kutlamalar, düğünler ve şenliklerde yaşamaya devam eden Jota’yı kutlayan bir film yaparak, seyircisini de büyük bir kutlamanın parçası yapıyor.