Berlin Film Festivali 'Kayıp'

Bu yıl Berlin Film Festivali izlenimlerini Gazete Duvar için yazacağım. Bu yazıda, önemli festivallerin yapısı, filmlerin nasıl seçildiği ve bizim birçok filmimizin neden hiç şansı olmadığı konularına değinmek istiyorum.

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Boyacıoğlu

31 Ocak akşamı Arte televizyonunda ‘Kayıp’ı izledim. Son zamanlarda 30 – 35 yıl öncesinin iyi filmleriyle yeniden karşılaşınca hiç tereddüt etmeden tekrar izlemeye başlıyorum. 1982 Yapımı ‘Kayıp’ (Missing) zamanında çok ses getirmişti. Constantin Costa-Gavras’ın yönettiği, başrollerini Jack Lemmon ve Sissy Spacek’in paylaştığı film, 1973’te Şili’deki darbe sırasında kaybolan oğlunu arayan Amerikalı bir babanın ve gelininin dramını anlatır. Amerikan Büyükelçiliği de darbenin içindedir ve genç Amerikalının o sırada öldürülmüş olduğu Büyükelçilik yetkilileri tarafından bilinmektedir, ama onlar hiçbir şey olmamış gibi davranırlar. Genç Amerikalı, görmemesi gerekenleri görmüş, bilmemesi gerekenleri öğrenmiştir. Biz Kayıp’ı ayrıca Yol filmi nedeniyle biliyoruz. Şöyle bir hafızanızı yoklayın. ‘Yılmaz Güney, Cannes’da Altın Palmiye’yi ‘Kayıp’ ile paylaştı’ cümlesini hemen anımsayacaksınız.

hhh

BAŞARI ORANINDAKİ DÜŞÜŞ

Bu yıl Berlin Film Festivali izlenimlerini Gazete Duvar için yazacağım. Bu da Berlin’e gitmeden önce kaleme aldığım ilk yazı. Neden ‘Kayıp’ filmiyle başladığımı soracak olursanız cevap çok basit. Bu yıl sinemamız Berlin’de kayıp da ondan. İnsan hep kendini tekrar eder ya, ben de böyle bir hataya düşmemek için geçen yıl Radikal için yazdığım ilk yazıya şöyle bir baktım ve gördüm ki Türkiye’den başvuran 102 filmden dört tanesinin Festivalin resmi programına seçildiğini ve başarı oranının yüzde 3.92 olduğunu belirtip ‘Berlin ya da Cannes’a seçilmek umuduyla film yapmayın’ deyivermişim. Genç sinemacı kardeşlerim bu yazıdan hiç hoşlanmamışlardı. Yüzüme de söylediler.

Gelelim bu yıla: Berlin Film Festivaline Türkiye’den tam 96 film başvurdu. Sadece bir Film (Ceylan Özgün Özçelik’in yönettiği ‘Kaygı’) Panorama bölümüne seçilme başarısını gösterdi. Şimdi buraya bu yılın başarı yüzdesini yazsam ayıp olacak.

Bu yazıda, önemli festivallerin yapısı, filmlerin nasıl seçildiği ve bizim birçok filmimizin neden hiç şansı olmadığı konularına değinmek istiyorum. En önemli nedenlerden biri bizim ‘küçük filmler’ yapmamız. Film bütçelerimiz küçük, öykülerimiz küçük, yapım olanakları kısıtlı. Daha çekimler bitmeden para bitiyor, post-prodüksiyon borç harç tamamlanıyor, tanıtıma zaten para kalmıyor. Dolayısıyla büyük bütçelerle, birçok ülkeden yapımcıların bir araya gelerek kotardığı, ünlü oyuncuların yer aldığı filmlerle rekabet etmek mümkün değil. Küçük balıklar okyanusta yüzemez ki.

Bir diğer önemli faktör dijital dönemin başlamasıyla, üretilen film sayısındaki büyük artış. 2006 Yılında Avrupa Birliği ülkelerinde 798 film yapılmışken bu sayı 2016’da 1643’e yükselmiş. Kimse ‘bu kadar çok filmi kim izleyecek?’ kaygısını taşımıyor.

Artık çok uluslu şirketler gibi çok uluslu filmler var. Proje aşamasından post-prodüksiyona kadar birçok kişi, kuruluş ve ülke filme katkıda bulunuyor. Sonuçta ortaya kimsenin görmezden gelemeyeceği, birçok abisi ve ablası olan ‘nurtopu gibi bir çocuk’ çıkıyor.

Doğal olarak herkes filmini büyük festivallere yollamak ve seçilmek derdinde. Eğer büyük bir festivalde yer alamazsanız filminizin uluslararası düzeyde tanınması olanaklı değil. Öte yandan önemli festivallerin kapasitesi de sınırlı. Berlin ya da Cannes’ı bir yana bırakın, orta-küçük ölçekli bir festivale bile artık 2000 – 2500 film başvuruyor.

FESTİVAL YÖNETMENİ NELERE DİKKAT ETMELİ? NEDEN BAŞARISIZIZ?

Peki bir festival yönetmeni film seçiminde nelere dikkat etmeli, ya da koltuğunu korumak için nasıl bir yol tutmalı? Festival yönetmenlerinin en önemli, kaçınılmaz ve zorunlu görevi çevresindeki insanların mutlu olacağı kararlar almaktır. Bu kararların doğru, adil, mantıklı, hatta ahlaklı olması gerekmez. Anımsarsınız, birkaç yıl önce ‘Grace’ adlı bir film yapıldı. Monako prensesi Grace Kelly’nın hayatını konu alan bir film. Dedikoduya göre filmin yapımcıları bile yarattıkları ‘şey’den çok mutsuz olmuşlar, ne yapacaklarını kara kara düşünürken Cannes film Festivalinden bir teklif gelmiş: ‘Eğer Nicole Kidman gelirse filmi açılış filmi yaparız’. Sonuç: ‘Grace’ Cannes Film Festivali’nin açılış filmi oldu, Nicole Kidman kırmızı halıda yürüdü, herkes çok mutlu oldu. Bu olaydan şunu öğrenebiliriz: eğer Nicole Kidman’ı filminizde oynatırsanız Cannes’da boy gösterebilme şansınız artar.

Bence Türkiye’deki yönetmen ve yapımcıların Berlin’e, Cannes’a gitmek için film yapmaktan vaz geçip, öncelikle çekecekleri filmin Türkiye’de kaç kişi tarafından izleneceğine kafa yormalarının zamanı geldi, geçiyor.

‘Berlin olmadı, biz de Cannes Film Festivali’ne başvuralım’ diyen yönetmenlere de kötü bir haberim var. Öyle görünüyor ki Cannes’da yarışacak filmler şimdiden belli gibi. Aşağıdaki listeye bir göz atın: Önce filmin adı, sonra yönetmen, yönetmenden sonra parantez içinde filmin oyuncuları var.

Happy End - Michael Haneke (Isabelle Huppert, Jean-Louis Trintignant, Toby Jones, Mathieu Kassovitz)

The Death and Life of John F. Donovan - Xavier Dolan (Kit Harrington, Natalie Portman, Jessica Chastain, Michael Gambon )

Black Glasses - Claire Denis (Gerard Depardieu, Juliette Binoche)

Okja - Bong Joon-ho (Tilda Swinton, Jake Gyllenhaal, Lily Collins)

Based on a True Story - Roman Polanski (Emmanuelle Seinger, Eva Green)

Zama - Lucrecia Martel

Thelma - Joachim Trier (Eili Harboe)

Where Life Is Born – Carlos Reygadas

Ismael’s Ghosts - Arnaud Desplechin (Charlotte Gainsbourg, Marion Cotillard, Louis Garrel)

The Trap - Harmony Korine (Al Pacino, Benicio Del Torro, James Franco, Gucci Mane)

Loveless - Andrey Zvyagintsev

The Waves are Gone - Lav Diaz

A Gentle Creature - Sergei Loznitsa

The Killing of a Sacred Deer - Yorgos Lanthimos (Colin Farrell, Nicole Kidman, Alicia)

Jeanette - Bruno Dumont

Bir de ‘Eğer yetişirse’ listesi var:

Kings - Deniz Gamze Erguven (Daniel Craig, Halle Berry)

Dark River - Clio Barnard (Ruth Wilson)

Shulan River - Hou Hsiao-hsien

Wonderstruck - Todd Haynes (Julianne Moore, Michelle Williams)

Mektoub is Mektoub - Abdellatif Kechiche

Bakalım bu filmlerden kaç tanesi Mayıs ayında Cannes’da gösterilecek? Söylenecek fazla bir şey yok. Herkese kolay gelsin.