İnanç Konukçu: İletişimsiz, empati kurmadan ve vicdansız davranıyoruz

'Kasap Havası' vizyona girdi. Başrol oyuncusu İnanç Konukçu ''Bu toplumda kadın olarak doğduysanız, kendi tercihlerini yapan, birey olmaya çalışan bir kadınsanız, zaten hayata bir sıfır yenik başlıyorsunuz'' dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Film festivallerinin iptal edildiği, ertelendiği bir dönem de olsa Türkiye sineması vizyonda yer almaya devam ediyor. Yönetmenler filmlerini çekiyor, seyircisiyle buluşturmaya devam ediyor. O filmlerden biri de Çiğdem Sezgin’in yazıp yönettiği Kasap Havası filmi... Seyircisiyle buluşan filmin oyuncu kadrosunda İnanç Konukçu, Şenay Gürler, Hakan Karahan, Cemre Ebuzziya gibi isimler yer alıyor.

Behzat Ç.’den sonra yeni bir sinema filmiyle karşımıza çıkan İnanç Konukçu, Ahmet karakteriyle Kasap Havası’nda başrolde...

Film, annesinin istediği kızla nişanlanmak üzere olan taksi şoförü Ahmet’in, kendisinden yaşça çok büyük olan terzi Leyla (Şenay Gürler) ile tutkulu bir ilişkiye başlamasını konu ediyor. Bu ilişkide yüzleşmeler, hesaplaşmalar, kadın-erkek ilişkisine bakış ve arada kalanların hikayesiyle özgürleşme çabasında olan insanların dünyasına bir bakış atıyor.

2015 Antakya Film Festivali'nden En İyi Yönetmen ödülü ile dönen filmin baş kahramanı İnanç Konukçu ile bir araya geldik... Filmden, hayattan ve sanattan konuştuk.

inanc1 .

Kasap Havası vizyona girdi. Geçen yıl da Antakya Film Festivali'nden ödülle dönmüştü. Siz nasıl buluştunuz filmle?

Önüme senaryo geldi, ilk okuduğumda çok beğendim ve hemen aradım, Çiğdem’le karşılaştık, sohbet ettik. Provalar yaptık ve ortak çalışmaya karar verdik.

Filmde Ahmet karakterini oynuyorsunuz. Günümüz erkek modeli mi?

Günümüz demeyelim. Orta sınıf, ailesinin sorumluluğunu üstlenmiş bir aile çocuğu. Türk erkeği için Ahmet üzerinden değerlendirme yapmak yanlış olur diye düşünüyorum.

Filmde Ahmet'in pek çok çıkmazını görüyoruz... Nişanlısını bırakamıyor ama aynı zamanda başkasına tutkulu... Arada kalma halini nasıl açıklıyorsunuz?

Ahmet’i dramatikleştiren şey aslında arada kalma hali... Yönetmenin de yapmak istediği buydu. Ahmet üzerinden bunu anlatıyor. Ahmet aslında kendini gerçekleştiren bir adam değil, filmdeki karakterlere baktığımızda, hiçbiri hayatlarında cesur hamlelerde bulunamamış insanlar...  Ahmet üzerinden de yönetmenimizin bize göstermek istediği bu. Arada kalma, kendini gerçekleştirememe hali... Bir yandan şöyle de faydası var, Ahmet’i tipten çıkartıp karakterleştiren, daha fazla detay gösteren bir özellik bu aynı zamanda. Arada kalma daha fazla detay sağlıyor ve seçimleri net görebiliyoruz.

Ahmet bir seçim yapamıyor aslında... Seçimi ne?

Seçimi de seçim yapamama... Yaptığı seçimi de yaşayamamak... Bu da toplum baskısı, gençliğinden, ailesinden getirdiği sevmediği öğretilmişlikler.

Toplum ve mahalle baskısının insanları ne hale getirdiğine dair bir önerme diyebilir miyiz?

Tabii ki... En büyük özelliklerinden biri bu. Çevreye, topluma, ailesine göre şekillendirilmiş ama bu kaptan çıkmaya çalışan bir karakter. Maalesef ki 30 yaşına kadar bu şekillenmeyle büyüyüp bu kabı yırtmak istediğinde de başka bir duvarla karşılaşıp tekrar ailesine dönen bir karakter. Bağlarına geri dönüyor.

KADINSANIZ YENİK BAŞLIYORSUNUZ

inanc .

Film erkek dünyasına eğilirken aslında kadınların toplum tarafından ne kadar ötekileştirildiğini de izliyoruz...

Bu toplumda erkek olmakla kadın olmak arasında dağlar kadar fark var. Erkek olarak yaşamak lüks içinde yaşamak gibi. Bu toplumda kadın olarak doğduysanız, kendi tercihlerini yapan, birey olmaya çalışan bir kadınsanız, zaten hayata bir sıfır yenik başlıyorsunuz. Çok büyük ön yargılarla baş etmek zorunda kalıyorsunuz. Sadece Türkiye’de değil ama bizde çerçevesi daha kalın bir şekilde görülüyor. Birey olmaya çalışan kadın... Çok zor iş ya!

Biz aştığımızı düşünüyoruz aslında...

Büyük şehirde yaşadığın için böyle düşünüyor olabilir misin? Ben de Beşiktaş’a çıktığımda bunu hissetmiyorum ama taşrada hissediyorum. Kadın olmak çok zor diyorum bu ülkede...

Hâlâ süregelen bir durum değil mi? Kim olursa olsun kadın bu toplumda eziliyor diyorsunuz?

İşin sanat kısmıyla ilgilenenler, vizyonu, görüşü olan kadınların, fikirlerini ilettiklerinde bir takım güruhun dişlerini çıkartmaları ve saldırgan davranmaları ne kadar korkutucu bir durum. Zaten yıllarca neyle yaşamış, nelerle baş etmiş, kendini gerçekleştirmiş...

Peki oyuncu olarak kendinizi ifade ettiğiniz bir yer var mı?

Ortak düşünceleri yakalayabildiğim insanlarla oyunculuk yapabildiğim her ortamda kendimi rahat hissedebiliyorum. Tiyatro olur, sinema olur, dizi olur...

DERDİ OLMASI İDEALİM

Var mı kıstaslarınız? Bir senaryo okurken neye dikkat ediyorsunuz?

Genel olarak derdi var mı diye bakıyorum. Derdi olması hepimizin ideali... Bir şey anlatmalı ki, benim de oyuncu olarak içinden tutabileceğim doneler seçebileyim... Dizide çok fazla bunu seçme imkanımız olmuyor. Hayatımızı idam ettirmek için para kazanmamız lazım ama... Çok kıymetli işlerimiz var, bana bir tanesi denk geldi, Behzat Ç.

Sinemada böyle bir tercih yapma lüksüne sahip miyim, çok az denemem oldu... Burada filmin derdinin olması beni filme çeken şey tabii ki.

Behzat Ç demişken çok beğenilen bir dizi oldu. Yeniden çekileceği gündemde, olacak mı?

Behzat Ç, internet projesi olarak ortaya çıkacak ama Mart, Nisan’a kaldı... Ben de heyecanlıyım, hepimiz bir araya gelip Behzat Ç.’yi yapmak istiyoruz.

Diziler çok çabuk tüketiliyor. Behzat Ç.’nin internet üzerinden yayımlanması daha özgür olacağınız anlamına da geliyor mu?

Doğru tüketim var. Şöyle de bir avantajı var sektör olarak dizi sektörü aşırı gelişmiş durumda. Çok kaliteli işler çıkıyor. Seçebiliyoruz, böyle bir özgürlüğümüz var. Sosyal medya hayatımızın bir parçası oldu. Şimdi değilse bile 3- 4 yıl sonra buraya doğru kayacak... Tüketim oraya doğru gidiyor çünkü. İnanılmaz aletler var, her şeyi her yerde izleyebiliyoruz. İnsanlar televizyondan çok internette vakit geçirmeyi seviyor. Bence yönelsin. Çünkü daha özgür seçme şansımız olur.

DAHA ÖZGÜR BİR DÜNYA

Öyle olur mu gerçekten?

Daha özgür bir dünya... Kanalların durumu belli, bir kanalın aşağı yukarı ne tarz iş yapacağını biliyorsunuz... Ama internette çıkacak bir işin çerçevesi farklı olabilir, daha geniş olabilir. Daha da etkileyici olabilir içerik açısından...

Dizi oyunculuğundan internet oyunculuğuna doğru da bir kayma olur... Bu durumda kim sanatçı kim oyuncu olacak?

Sosyal hayatını nasıl yaşadığı, politik görüşünün ne olduğu, ne kadar duyarlı olduğu, ne kadar sanatsal görüşü olduğu, sadece yaptığı birkaç işte anlayamayız. Öyle bir durum var. Birçok iş yapmalı ki, bir çok yerde, bir çok meydanda görmeliyiz ki... O zaman bir şey diyebilelim...

Toplumu etkilemesiyle ilgili bir durum sanıyorum...

inanc736 .

Yaşadığımız 3-4 yıllık gündemde daha aydın, daha ileri görüşlü insanlara ihtiyacımız olduğunu görüyorum. Bu sadece oyunculuk yapan insanlar üzerinden değil, yazarlık konusunda, yönetmenler, oyuncular vs... Bu artık ihtiyaç haline geliyor. Aydın açığımız var bence. Çok değerli, kıymetli insanlarımız var ama bence son 4 yıldır duruşu, fikri sağlam bir aydın açığımız var, olanı da alıyorlar zaten ya da çeşitli mecralarda kendine yer bulamıyor.

Kırılma süreci yaşanıyor her sektörde. Kendini ifade edenler de belli bir kesim tarafından dışlanabiliyor. Tahammülsüz bir toplum mu olduk?

Bir önceki filmimde ‘Gay’i oynadım. Anneme söylediğimde, annemdeki bakışı gördüm, önemsemiyormuş gibi baktı ama kaldıramadı... Biz aslında bir sürü milletiz, barış içinde yaşıyoruz diyoruz ya; aslında o kadar hoşgörülü bir toplum değiliz. Çok fazla kabukları olan toplumuz. Füsun Demirel’in başına gelen de bu... Derdini anlıyorum. Annemin bakış açısını toplum üzerinden vermeye çalıştım, işte bu toplum...

Neden bu kadar kalın çizgilerimiz var?

Empatiden o kadar yoksunuz ki... Bence idealist düşünmek zor ve taraf olmak çok kolay. Taraf seçmenin kolaylığına kaçıyoruz ve oradan öğretilmiş düşünceleri bir şekilde yaşıyoruz sosyal hayatımızda.

VİCDANSIZ DAVRANIYORUZ

Vicdan asıl mesele değil mi?

İletişimsiz, empati kurmadan ve vicdansız davranıyoruz... Dedim ya taraf seçmek çok kolay geliyor. Bir tarafa ait olmak ve fikirlerimizi oradan anlatmak kendimizi anlatmaktan çok daha kolay. Kendi üzerine düşünmek çok zor... düşünsene 7 /24 kendinle ilgili düşündüğünü...

Deliririz herhalde...

Çok da normal sayılmayız!

Değil mi?

Ben de meczupluğa çok özenirim. Çünkü sokaklarda, mahallede gördüklerinde derler ya “ya şu bi' garip çocuk” öteki de "o meczup" der, geçer... Sarhoşun mektubu okunmaz, meczubun mektubu okunmaz diyelim.

UMUTSUZ OLMAYA HAKKIMIZ YOK

Umutsuz musunuz?

Umutsuz olmaya hakkımız yok. Bazen gidesim geliyor. Sonra da, nereye çekip gideyim, burası benim, onlar gitsin, diyorum.

Diyarbakırlı olduğunuzu biliyorum ama...

Bizim biraz karışık... Baba tarafım Diyarbakır, Adıyaman, annem Suruç... Yıllar yıllar evvel göçle Ankara’ya gelmişler.

Ankara’da mı doğdunuz?

Doğma büyüme Ankaralıyım... Ailem de.

Kürtçe biliyor musunuz?

Diyarbakır’a gitsem derdimi anlatırım. Turist Kürtçesi... Annem de sonradan öğrenmiş ama çok iyi Kürtçe konuşur.

Gittiniz mi hiç memleketinize?

Yok. Kendi memleketime hiç gitmedim. Ama gitmek istiyorum tabii ki...