Woody bu kez iyi bir maç çıkarmış

Woody Allen'ın yeni filmi 'Café Society' vizyonda. Allen bu kez izleyicisini Hollywood’un klasik dönemine götürüyor.

Google Haberlere Abone ol

Şenay Aydemir  [email protected] 

Woody Allen, Avrupa’nın büyük liglerinin önemli takımlarında forma giydikten sonra futbolu bırakma yaşı geldiğinde akranları gibi davranmayıp Amerika’nın yolunu tutan ve ‘şov’un bir parçası olmayı sürdüren yıldız futbolculara benziyor biraz da. Yani geçmişi parlak bir kariyer ve kupalarla dolu olan ama futbol aşkı devam ettiği için yola devam etmek isteyenlere. Ama daha fazla para kazanmak için Körfez ülkelerini ya da Çin’i tercih etmek yerine yine göz önünde, manşetlerde olacakları gözde bir ülkeye, ABD’ye gitmeyi tercih edenlerden.

Bu futbolcular orada hiçbir zaman eski günlerindeki gibi oynayamazlar ama arada şık bir frikik golü, ince bir asist, seyirciye heyecanlandıran ‘spekteküler’ bir hareket görme fırsatınız olur. Bu ironiyi zorlarsak, Allen’ın da Amerika’da filmleri için para bulmakta zorlandığı 2000’li yılların ortalarında Avrupa’ya geçiş yaptığını, İtalya, Faransa, İspanya, İngiltere dolaşarak filmler çektiğini söyleyebiliriz ki, “sinemada da böyle oluyor bu işler demek ki” diye toparlayabiliriz örneği.

11 YILDA 12 FİLM

Dile kolay, Allen 70’ini geride bıraktıktan sonra tam 12 filme imza atmış. 11 yılda 12 film. Arada çok vasat olanlar da yok değildi bu filmler arasında ama “Maç Sayısı” (Match Point, 2005), “Barcelona, Barcelona, 2008”, “Paris’te Gece Yarısı”, (Midnight in Paris, 2011) ve “Mavi Yasemin” (Blue Jasmin, 2013) gibi vasatın üzerine çıkan işlere de imza attı ve eski günlerinden hala bir şeyler kaldığını gösterdi seyircisine. İşte 81 yaşındaki ustanın son filmi “Café Society” böylesi bir film.

Bu yılın Cannes Film Festivali’nde ‘yarışma dışı’ gösterimiyle seyirciyle buluşan yapım, Allen’ın çok iyi bildiği muhtemelen de çok sevdiği Hollywood’un klasik dönemine götürüyor seyircisini. 30’lu yıllarda Hollywood’da başlayıp New York’a uzanan bir aşk öyküsünü takip ediyoruz ama arka fonda dönemin sektördeki ilişkileri, iş bağlama yöntemleri ve endüstrinin kendisine göre kuralları da akıp duruyor film boyunca.

New York’ta doğan ve babasının yanında çalışmaktan sıkılan Yahudi gelenekleriyle büyütülmüş kahramanımız Bobby Dorfman, ünlü yıldızların menajerliğini yapan dayısı Phil’in yanına Hollywood’da giderek yepyeni bir başlangıç yapmak ister. Tabii ki Hollywood’un skandal, dedikodu ve güzel kadınlarla dolu dünyasına adım atmak ve orada yükselmektir niyeti. Ama işler planladığı gitmez. Bir süre sonra bu dünyanın onu tatmin etmediğine karar verir. Üstelik dramatik bir aşk acısı da buna eklenince gerisin geri New York’a döner. Yasadışı işlerle meşgul ağabeyinin işlettiği gece kulübünün başına geçer ve Hollywood deneyimini de ekleyerek burayı kentin en gözde mekânı haline getirir. Ancak geçmiş peşini o kadar kolay bırakmayacaktır.

'MUTLU AŞK VAR MIDIR' SORUSUNUN PEŞİNDE

Her Woody Allen filminde olduğu gibi burada da çarpık ilişkilerden, çıkar odaklı bağlantılardan ve çevrenin etkisinden kaynaklı bir dizi komik ve eğlenceli an çıkıyor karşımıza. Yine yönetmenin alametifarikası olarak Yahudilik üzerine bazen yerli yerinde ama bazen artık suyu çıkmış espriler havada uçuşuyor. Ama asıl olarak Amerika’nın o dönemine dair ikili bir sahicilik hâkim filmin dokusuna. İlki Hollywood’un klasik dönemini çok da yermeden ama ince ince göndermelerle gözler önüne sermek. İkincisi de yine kendine özgü üslubuyla meseleyi eğlenceli hale getirip New York’a hâkim mafya ekonomisini arka plana koymak. Bunun yanında saldırgan komşu ile yaşananlar, Bobby’nin anne babasının hem Yahudiliği hem de hayatı anlamlandırmada ortaya çıkan çatışmaları gibi devamlılığı olan bir alt seyirlik de kurmayı başarıyor üstat. Nihayetinde her şeyin şan, şöhret, para ve güç üzerine kurulduğu dönemin Amerika’sında ‘mutlu aşk var mıdır’ sorusunun peşinden gidiyor ve kendince bir cevap veriyor.

Tabii ki mevzu Woody Allen olunca oyuncuların performansları da genel olarak ortalamanın üzerinde. Jesse Eisenberg kıvamında. Şu sıralarda tek başına sırtladığı “Karanlık Sular” ile salonlara donuk olan Blake Lively’nin yükselişi sürüyor. Steve Carell için söyleyecek fazla sözümüz yok çünkü yaşayan en büyük oyunculardan birisi olduğu su götürmez. Ama Kristen Stewart’a kısa bir parantez açalım. “Alacakaranlık” serisinin yarattığı imajı silmek için hızlı ve emin adımlarla ilerliyor. Son yıllarda “Yolda”, “Ve Perde”, “Unutma Beni”, “Equal” gibi önemli filmlerde boy gösteren genç oyuncu, kimileri için hala “Alacakaranlık”ın Bella Swan’ı olsa da kariyerinde yeni bir kulvar açtığı ve hızla ilerlediği bir gerçek.

ORİJİNAL ADI: Café Society

YÖNETMEN: Woody Allen

OYUNCULAR: Jesse Eisenberg, Kristen Stewart, Steve Carell, Blake Lively, Parker Posey, Corey Stoll

YAPIM: 2016, ABD

SÜRE: 96 dk.

VİZYON TARİHİ: 12 Ağustos 2016