YAZARLAR

Şili: Bir kâbustan uyanmak

Boric, kendisini “tüketici malları ya da birer işletme” olarak görülmeye baş kaldıran bir kuşağın mensubu olarak tanımlıyor; eşitsizliğin bedelinin yoksullara ödetilmesine son vermeyi hedeflediklerini söylüyor. Neoliberal adaletsizliğin beşiği Şili’ydi mezarının da orada olması uygun olacak.

Şili’nin bütün meydanlarında ve caddelerinde yarım yüzyıl sonra yeniden Sosyalist Başkan Salvador Allende döneminin “Birleşmiş halk asla yenilmez” sloganı çınlıyor. Sokaklara akan on binlerce insan, 35 yaşındaki yeni Başkan Gabriel Boric’in seçim zaferini kutluyor. Boric’le aynı yaşlarda Santiagolu bir öğretmenin şu sözleri dünya medyasında sıkça alıntılandı: “Bu tarihi bir gün çünkü biz yalnızca faşizmi ve sağcıları değil artık korkuyu da yendik.”

Sol ittifakın geçtiğimiz Pazar günü elde ettiği ezici seçim başarısı, Boric’e ülke tarihinin en genç ve en çok oy almış başkanı unvanını kazandırdı. Hukuk öğrencisi olarak başkent Santiago’ya gelen Boric, 2011’deki gençlik eylemlerine katılarak öğrenci federasyonunun lideri olmuş. Ardından, geleneksel sosyalist ve komünist partilerin dışındaki grupları içeren radikal sol listeden parlamentoya seçilmiş. Bir milletvekili olarak 2019’da yeniden yükselen gençlik hareketine fiilen katılmış ve destek vermiş.

Toplu taşıma ücretlerine yapılan zamları protesto ile başlayan 2019 eylemleri, giderek paralı eğitime, yoksulluğa, kemer sıkma ekonomisine ve özelleştirmelere karşı bir toplumsal yükselişe dönüşmüştü. Şili devleti bu hareketi orantısız şiddet kullanarak bastırmaya çalıştı; yüzlerce gösterici öldürüldü veya sakatlandı. Ama protesto hareketi yenilmedi; Şili devletine, 1980 tarihli cunta anayasası yerine bir demokratik anayasa hazırlanması kararı aldırmayı başardı. Anayasayı hazırlayacak kurucu meclis seçimlerini de sol kazandı. Yeni anayasanın 2022 yılı içinde referanduma sunulması bekleniyor.

Boric önderliğindeki sol blok, yalnızca siyasetin faşizan-otoriter temellerine değil on yıllardır uygulanmakta olan neoliberal ekonomik politikaların sürekli derinleştirdiği sosyal adaletsizliğe de son vermeyi hedefliyor. Dünyada neoliberalizm pratiğinin tarihi, Milton Friedman önderliğindeki Chicago Okulu mensubu bir grup ekonomistin Şili’yi, tezlerini test edecekleri bir laboratuvar olarak seçmesiyle başlar. 1970’te Salvador Allende’nin bir sosyal devlet programıyla başkan seçilmiş olması, ABD yönetimini alarma geçirmişti. O güne kadar ‘arka bahçe’ bildikleri Orta ve Güney Amerika’da Küba devriminden de etkili olma potansiyeli taşıyan bir ‘komünizm tehdidi’ algısı oluştu. General Pinochet, ABD yönetimi tarafından açıkça sevk ve idare edilerek 1973 darbesini yaptı. Başkan Allende faşist darbecilerle girdiği çatışmada hayatını kaybetti; çoğunluğu genç on binlerce insan stadyumlarda toplanarak işkenceden geçirildi. Binlercesi öldürüldü, ‘kaybedildi’ veya uzun süre hapsedildi. Siyasal partiler ve bağımsız sendikalar kapatıldı. İşte neoliberal ekonomik model, bu ‘sterilize edilmiş’ laboratuar koşulları altında Şili’de uygulamaya kondu. Kamu işletmeleri satıldı; su, enerji ve ulaşım gibi altyapı hizmetleri özelleştirildi; sağlık ve eğitim hak olmaktan çıkarılarak ücretli hale getirildi; sosyal güvenceler ortadan kaldırıldı. Friedman ve Chicago Okulu için bunlar, serbest piyasa ekonomisini devlet müdahalesinden ‘özgürleştirme’ tedbirleriydi.

Şili’de sosyal devleti yıkan uygulamalar, yalnızca Latin Amerika ve üçüncü dünya ülkelerine değil İngiltere’de Thatcherizme kadar bütün sağcı rejimlere rehber oldu. Pinochet modeli, 1976 Arjantin darbesinin de 12 Eylül 1980’de Türkiye’de gerçekleşen askeri darbenin de ilham kaynağıydı. Darbeden bu yana ithal ikameciliğin sonu, özelleştirmeler, satışlar, dışa açılma, eğitim ve sağlık başta olmak üzere sosyal hakların hedef alınması gibi yürürlüğe konulan bütün ekonomik politikalar Şili çizgisini izledi/izliyor. Aynı durum, dünyanın birçok gelişmekte olan ve gelişmiş kapitalist ülkesi için geçerli.

Pinochet’nin iktidarı, 1990’da noktalandı ama mimarı olduğu düzenin adalet sistemi ondan hesap sormaya muktedir değildi. Kenan Evren ve cunta mensupları gibi o da ciddi bir yargılamadan geçirilmeden eceliyle ölmeyi başardı. Siyasal ve ekonomik mirası muhafazakar sağ ve ılımlı sol iktidarlar tarafından sürdürüldü. Ta ki Boric, seçim zaferinin ardından “Şili neoliberalizme mezar olacak” sloganını haykırana kadar. Boric, kendisini “tüketici malları ya da birer işletme” olarak görülmeye baş kaldıran bir kuşağın mensubu olarak tanımlıyor; eşitsizliğin bedelinin yoksullara ödetilmesine son vermeyi hedeflediklerini söylüyor. Neoliberal adaletsizliğin beşiği Şili’ydi mezarının da orada olması uygun olacak.

Mağlup rakibi Jose Antonio Katz’ın iddiasına bakılırsa, Boric komünistlerin elinde bir oyuncak ve onlarla el ele ülkeyi Venezuela’daki rejimin yaptığı gibi bir felakete sürükleyecek. Oysa Boric’in ve önderlik ettiği sol hareketin, Maduro ve Daniel Ortega gibi figürlerle arasına ‘demokrasi mesafesi’ koymuş olduğu biliniyor. Bolivya’da yeniden iktidara gelen sosyalistlerle ve Brezilya’da yaklaşan seçimlerde aşırı sağcı Bolsonaro’yu devirmesi beklenen İşçi Partisi’yle birlikte farklı bir demokratik sol dalganın içinde tanımlanıyor.

11 Eylül 1973 günü Şili’nin üzerine çöken Pinochet kâbusu, bir ülkeyi hatta kıtayı aşarak dünyanın her yanında sosyal hak ve özgürlükleri, yoksul ve emekçi çoğunluğu, kadınları, doğayı, hak savunucularını ve demokratları hedefine alan sistematik bir saldırı çağının başlıca kaynağı oldu. Bugünse Şili’deki başkanlık seçimi sonuçları; Pinochet kalıntısı veya heveslisi figürlerden ve neoliberal saldırıdan küresel bir kurtuluşun başlangıcı olma umudunu içinde taşıyor.

5 Eylül 1970 günü yeni başkan Salvador Allende seçmenlerine şunları söylemişti: “Sizlerden, kazanılan açık zaferin sağlıklı sevinciyle eve dönmenizi istiyorum.” Yarım yüzyıl sonra Gabriel Boric, seçilmiş başkan olarak yaptığı ilk konuşmayı aynı cümleyle bitirdi.

Karl Marx’ın şu ünlü cümlesi, adeta Şili’de ve dünyada Pinochet’den beri yaşananların bir özetiydi: “Geçmiş kuşakların geleneği yaşayanların üzerine bir kâbus gibi çöker.” Santiagolu öğretmenin baştaki sözleri, tam da bu kâbustan uyanışı ifade ediyor.

Ülke tarihinin en genç başkanının ardında korkuyu yenmeyi başaran Şili halkı, katmerli bir kâbustan uyanıyor. Dünyanın rengi değişeceğe benziyor.

Venceremos!


Zafer Yörük Kimdir?

Londra Üniversitesi’nde iktisat ve siyaset bilimi dallarında lisans eğitiminin ardından Essex Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde ideoloji ve söylem analizi dalında yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Londra, Erbil ve İzmir’de siyaset bilimi ve medya/iletişim alanlarında çeşitli üniversitelerin akademik kadrosu içinde yer aldı. Akademik çalışma alanları; post-yapısalcı kuram, psikanaliz ve kimlik siyasetidir. Türkiye ve Orta Doğu siyaseti üzerine akademik yayınları vardır. Halen Duvar English ve Medya News internet yayınlarında ve Yeni Yaşam gazetesinde köşe yazmaktadır.