Mon Marakeş*

Benim Marakeş’im; baskıcı, tehlikeli, curcunalı değil… Aksine özgür, yeşil ve Afrikalı… Fas, krallıkla yönetiliyor ama kral, halkla arasına girdiği için korumalarını azarlayan, kız çocuklarının okuması için taşımalı eğitim sistemini getiren, bir çöl ülkesini yemyeşil bir vahaya dönüştüren bir figür. Krala güzelleme yapıyor değilim. Bu bilgiler bizzat ülkenin gençlerinden alınmıştır.

Google Haberlere Abone ol

Size Fas’ın tarihini, gezilmesi gereken lokasyonlarını anlatabilirim ama bunu yapmayacağım. Bir gün giderseniz bunları zaten göreceksiniz. Yine de birkaç ‘yapılması gerekenleri’ni yazıp, bu kısmı hızlıca kapatacağım;

*Atlantik Okyanusu’na girin.

*Atlas Dağları’nda bir Berberi köyüne gidin.

*Baharat cümbüşü içindeki tajin yemeklerinden birini tadın. Dönerken bir baharatçıya uğrayıp beyazbiber tozu edinin.

*Marakeş’te bir gece La Renaissance Oteli’nin çatısındaki Sky Bar'a uğrayın.

*Faslıların ‘Morokko içkisi’ adını verdikleri naneli çayı için.

*İçinde argan olan herhangi bir şey satın alın.

*Çölde en azından bir gece geçirin. En az bir gecenizi de Marakeş’in meşhur meydanı Jemaa El Fna’a ayırın.

*Ülkenin neredeyse her yerinde karşınıza çıkan kapalıçarşılarında ve sokaklarında kaybolun.

Marakeş'te rengarenk bir çarşı

Tamam şimdi de asıl yazıya geçelim. Ancak yazıya başlamadan önce şunu da söylemeliyim, benim Marakeş’im; baskıcı, tehlikeli, curcunalı değil… Aksine özgür, yeşil ve Afrikalı…

Fas, krallıkla yönetiliyor ama kral, halkla arasına girdiği için korumalarını azarlayan, kız çocuklarının okuması için taşımalı eğitim sistemini getiren, bir çöl ülkesini yemyeşil bir vahaya dönüştüren bir figür. Krala güzelleme yapıyor değilim. Bu bilgiler bizzat ülkenin gençlerinden alınmıştır.

Zaten bir ülkenin baskı altında olup olmadığını en iyi gençlerinden anlarsınız. Fas gençliği, rahat, maddi durumu iyi olmayanları bile mutlu, geleceğe kaygıyla bakmıyor. Ülkesini ve kralı seviyor. Tek dertleri hükümet… Ramazan ayı dışında gençlerin tümü, Marakeş’in gece kulüplerini dolduruyor… Zaten Avrupalı turistleri çeken de bu…

“ÖZGÜR İNSAN” BERBERİLER…

Atlas Dağları’na doğru giderken eğer şanslıysanız argan meyvesi yemek için ağaca çıkmış keçileri görebilirsiniz.

İki Alman, İki Türk, İki Faslı –bir fıkra gibi- Marakeş’in en yüksek mekanı olan Hotel La Renaissance’ın çatısındaki Sky Bar’da oturuyoruz. Faslılar kendi arasında Fransızca-Arapça konuşuyor. Bizimle İngilizce, Almanlarla İspanyolca… Tam dört dilli bir ülkeye doğuyor Faslılar. Resmi dil, Arapça ve Berberice. İş, kültür ve yönetim çevrelerinde Fransızca, ülkenin kuzeyinde İspanyolca, dağlık ve güney bölgelerde ise Berberice konuşuluyor.

Berberileri daha yakından tanımak istiyorsanız Atlas Dağları’nın tepelerindeki köylerine gidin. ‘özgür insan’ anlamına gelen bu Kuzey Afrika halkı, çivit mavisi cellabeleriyle çöllerde süzülüyor. Berberiler, Afrika’yı takılarına, giyimlerine taşıyor. Ünlü modacı Yves Saint Laurent’i büyüleyen de bu oluyor.

MON MARAKEŞ - BENİM MARAKEŞ’İM

Kısaca YSL, Fas’ta bulunan tüm kıtalardan getirilmiş kaktüsler, palmiye ağaçları ve nilüferlerin yer aldığı dünyaca ünlü Majorelle Bahçeleri’ne hayrandı. Bu masal bahçesinde yer alan Marakeş İslam Sanatları Müzesi’nde Saint Laurent’in kişisel koleksiyonuna ait Kuzey Afrika koleksiyonu da yer alıyor. YSL’nin fotoğraflarının yer aldığı ‘Mon Marrakech’ afişleriyle şehrin birçok noktasında karşılaşabilirsiniz.

ÜÇ MÜZİK KRALININ ŞEHRİ: ESSAOUIRA

Fas’a hayranlık duyan tek sanatçı elbette bu ünlü modacı değildi. Atlas Okyanusu kıyısında yer alan bir balıkçı şehri olan Essaouira, Bob Marley’in, Jimi Hendrix’in ve Jim Morrison’ın da gözdesiydi. 1970'lerde bu üç kral, devamlı buraya gelir ve sabahlara kadar okyanus kıyısında şarkılarıyla şehre eşlik edermiş. Elbette ceplerinde taşıdıkları illegaliteleriyle…

GAME OF THRONES SEVERLERE ÖZEL…

1952'de, Orson Welles'in Othello filminin açılış sahnesinde görülen bu şehrin sokaklarından geçerken nemli duvarlara dokunun, okyanus kokusunu içinize çekin. Şehirden ayrılmadan da o güzelim deniz ürünlerinin tadına bakın derim. Şehirle ilgili ufak bir dipnot da Game Of Thrones severler için gelsin; şehir dizide Astapor adıyla geçiyor…

Ülkenin neredeyse tümü zaten bir film platosu gibi. Bu şehre 100 km uzaklıkta bulunan Ait Ben Haddou da aralarında Arabistanlı Lawrence, Mumya, Gladyatör, Büyük İskender, Babil gibi birçok Hollywood filminin ve dizisinin ev sahibi.

Ama elbette Fas denilince ilk akla gelen film Kazablanka oluyor. Filmin aslında burada çekilmediğini de söylemem gerek upuzun sahili dışında bir şey görmeyi beklemeyin. Şehir ne yazık ki yalnızca bundan ibaret.

“BİZ ARAP DEĞİLİZ, AFRİKALIYIZ”

Bütün ülke bir tavuskuşunun endamıyla süzülüyor. Rengarenk, yüksek surları ve tarihi kapılarıyla görkemli…

Bir sonraki gün ülkenin başkenti Rabat’taki Afrika kapısının önünde gençlerle konuşurken, içlerinden biri müdahale ediyor. Yarısından fazlasını Araplar oluşturduğu için Fas’ı bir Arap ülkesi gibi gördüğümü söyleyince “Biz Arap değil, Afrikalıyız” diyor. Bunun altında yatan en belirgin neden ülkenin coğrafi konumu değil elbette. Dertleri, şeriatçı rejimlerle anılmamak… İslami rejimlerden en büyük farkını ülke siyasetinin kadınlara yönelik tutumundan da anlamak mümkün. Genç yaşta evlilik yasak, kadına yönelik suçlara idama varan ciddi cezalar uygulanıyor. Ülkenin en önemli ticaret metası olan argan yağı da kadın kooperatiflerinin elinde. Fas’ın genç şarkıcılarından Moulay Idlane de feminist bir organizasyonda çalışıyor. Kadına yönelik tacizle ilgili hazırladıkları bir kliplerini dinletiyor bize.

NOT DEFTERİ:

*Makamsız okunan ezanı duyunca şaşırmayın. Camiler de ayrıca minaresiz. Faslılar camileri daha çok sosyal alan gibi kullanıyor. Erkekler camilerin serin taşlarında uyurken, kadınlar patates soyuyor.

*Kazablanka’da adım başı salyangoz satıcısı görebilirsiniz.

*Ülkeyi çevreleyen surlardaki delikler, duvarları rutubetten korumak amaçlı açılmış.

*Benim Marakeşim