Selahattin Demirtaş: Hepimiz megaloman mıyız?

Selahattin Demirtaş 'Erdem'i anlattı: "Erdemli olmadan politik olmuşsanız bunun da pek bir kıymeti harbiyesi yoktur..."

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş, bianet için kaleme aldığı 'Erdem' başlıklı yazısında "Kendinizi eğitmeden bilinçli olmadan erdemli olamazsınız. Erdemli olmadan politik olmuşsanız bunun da pek bir kıymeti harbiyesi yoktur. Önemli olan hem politik hem de erdemli olabilmektir." ifadesini kullandı. 

Yazının bir bölümü şöyle: 

Tehlikelerle dolu bir dünyada yaşıyoruz. Deprem, sel, volkan patlamaları, kasırgalar değil kastım, insan olarak bizzat sizin yarattığınız tehlikelerden söz ediyorum.

Elbette ben tehlike yaratan sekiz milyar insandan biri değilim. Ama geri kalanlarınızın hepsi öyle. Bir tek ben farklıyım; iyiyim, hoşum, güzelim. Zaten sadece ben yaşasaydım yeryüzünde, bu kadar tehlike de olmazdı.

Ya da insanların tamamı tıpatıp benim gibi olsaydı yine tehlike diye bir şey olmazdı. Benim gibi düşünseler, benim gibi hissetseler, benim gibi inanıp benim gibi davransalardı dünya çok daha yaşanılası bir yer olmaz mıydı? Çok mu megalomanım? Peki sizce bir tek ben mi böyle düşünüyorum?

Aslında düşünme yetisine sahip herkes içten içe benim gibi düşünüyor, çoğu farkında değil sadece. En güvenli dünyanın, herkesin bize benzediği bir dünya olduğuna saplantılı bir şekilde iman ettiğimiz için, bilerek veya bilmeden, herkesi kendimize benzetmeye çalışırız. Sanırım dünyayı tehlikeli kılan, esasında tam da budur.

Yani dünyayı güvenli bir yer haline getirmeye çalışırken yaptıklarımızın bizatihi kendisi dünyayı tehlikelerle dolu bir yer haline getirir. Hepimiz az çok yaparız bunu ve kavgalar buradan çıkar; savaşlar, işgaller, sömürüler, kıyımlar, cinayetler…

Bize birazcık olsun benzeyenlerle bir araya gelir, aile kurarız. Diğer benzerlerimizle yan yana durup kabile, aşiret, topluluk oluruz. Az çok benzerlik kurduklarımızla birlikte halkı, ulusu oluştururuz.

Sonra benzerlerimizle el ele verir diğer aileleri, halkları, ulusları kendimize benzetmeye çalışırız. İçten içe, bunun nafile bir çaba olduğunu da biliriz.

Çünkü esas derdimiz bize benzememekte ısrar edenleri, ki kesin edeceklerdir; kontrol altına, egemenlik altına almaktır. Gücümüz yetiyorsa yok etmektir.

Bazen benzerlerimize karşı bile bu savaşı veririz; sevgilimiz, eşimiz, kardeşimiz, çocuğumuz daha çok, daha çok bize benzesin isteriz. Aksi taktirde kendimizi asla güvende hissedemeyiz. Peki niye böyle manyakça davranıyoruz? Hepimiz megaloman mıyız?

Cevabı basit çünkü hayatta kalmak için her gün yiyecek bulmak zorundayız ve dünyadaki kıt kaynakları, bize benzemeyenlerle paylaşma tehlikesini göze alamayız.

Ancak benzerlerimizle bir araya gelip birbirimizi koruyup kollayabiliriz. Ve doğal olarak, bize benzemeyen insanlar da bu tehlikeyi göze alamazlar. Onlar da kendi benzerleriyle bir araya gelip bize karşı yaşam savaşı, hayatta kalma mücadelesi verirler. Orman kanunu böyle işliyor. Fakat bu savaş, hiçbir dönemde adil ve eşit koşullarda gerçekleşmiyor.

Bu nedenle, “toplumlar tarihi bir paylaşım savaşından, ezen ve ezilenin mücadelesinden ibarettir” denir ya, işte o savaş bir yönüyle budur; herkesi kendine benzetme savaşı ve çoğumuz farkında bile olmadan bu savaşta ezenden yana tavır alırız. Kazanılması imkansız, bitmesi mümkün olmayan bir savaş.

Ne yapacağız o halde on bin yıldır yaptığımız gibi birbirimizi sonsuza kadar kesip duracak mıyız? İşte antik Yunan’da felsefenin başlangıcından beri bu sorunun cevabını arıyoruz. Aslında geldiğimiz noktada durum çok da kötü sayılmaz.

YAZININ TAMAMI