YAZARLAR

Sedat Peker’le ne yapmalı?

Kendilerinin de içinde yeraldığı kirli-karanlık işleri ifşa eden insanlar başka yerlerde daha önce de çıktı. 40’tan genç okurlar, bu seferlik 40’ın üstündekilere inanın, böylesi görülmedi.

Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir ifşaat furyasının ortayerindeyiz. Fırtına mı demeli, kasırga mı, yoksa sağanak mı? Yirmili yaşlarından itibaren, devletin bir sürü karanlık işiyle ilgili olarak adı anılan üst rütbeli istihbaratçı subayın yanında yetişmiş, kimi “devlet işleri”nin hallinde rol almış, kimilerinden de belli ki haberdar olmuş, bilahare kendi “şirket”ini kurup özel teşebbüs sahasında da faaliyete başlamış, bu arada meşhur “Ankara’nın dehlizleri”nde, oralardan kendisine her türlü bilgi akmasını garantileyecek bağlantılar, ilişkiler tesis etmiş bir adam, bize başka türlü asla somut verileriyle öğrenemeyeceğimiz gerçekleri anlatıyor. Cinayet, tecavüz, yolsuzluk, dolandırıcılık, hırsızlık… ne ararsanız var, anlattıkları arasında. Büyük dağları yaratmış havalarda dolaşan Mühimadamlar, çakarlı zırhlı arabalar diyarından. Rezilâne gasp âleminden.

Kendilerinin de içinde yeraldığı kirli-karanlık işleri ifşa eden insanlar başka yerlerde daha önce de çıktı. 40’tan genç okurlar, bu seferlik 40’ın üstündekilere inanın, böylesi görülmedi.

NEDEN BİRİCİK?

Sedat Peker’in ifşaatını biricik kılan birkaç etken var.

İlki kapsam. Türkiye’de parasal dolaplar hep devlet üzerinden döndüğü için, devletin koridorlarında, herkesin girip çıkamadığı odaların kapılarından rahatça geçerek dolaşabiliyorsanız, resmî korumalı yolsuzluk, dolandırıcılık ve hırsızlık âlemine de her an temas ediyorsunuz demek. Bir istihbaratçı, yasadışı operasyonları ortaya dökebilir. Bir gizli ajan, casusluk anılarıyla ortalığı karıştırabilir. Bir bankacı, üst düzey malî dalaveraları açığa çıkarabilir. Peker’se bu alanların hepsinden bilgi aktarıyor, dahasını da vaat ediyor.

İkincisi çerçeve. Değişik alanların bilgisi biraraya geldiğinde oluşan şey, düpedüz “Türkiye’nin düzeni”! Peker’in ifşaatı bu yüzden, bireysel suçlara indirgenemeyecek bir çerçeve çiziyor. Bu çerçeve içinde, tepeden piramidin tabanına, toplumun bilemediği, bazen şurasını burasını sezse de gerçek şeklini göremediği, işleyişini çözemediği heyûla hayat buluyor. Tuğlası kutsal duvarların ardında, gözü doymaz, çirkin karakterlerin mide bulandırıcı ihtirasları ve utandırıcı ilişkilerinden meydana gelen bir pespaye oyun oynanıyor. Burada kimi karanlık tiplerin vicdansızlığı, makamını istismar eden bazı muhterislerin gözü dönmüşlüğü falan değil, karşımızdaki. Mekanizma o, sistem o. Bunlarsız yürüyemeyecek bir rezilâne hayat. Tahakkümü ideolojisinden kurtarıp kâr kapısı haline getiren, ulvî ne varsa dünyevî kılan bir günah âlemi, Peker’in tasvir ettiği. Gaspçının günlüğü. Öylesine gerçek ki, inkâr korosu yerinden kalkıp sahneye çıkamadı. Bir-iki cılız solistin talihsiz girişimleri iddiaların inanılırlığını katladı. Esas ilginci, Sedat Peker’e en ufak yakınlık duymayan, aksine, onu düşmanı bellemiş insanlar arasında da ona inanan çok. Niye sizce?

Üçüncüsü, ifşaatçının nesnel güvenilirliği. (a) Sedat Peker, kendi kimliği, geçmişi ve bugün kalkıştığı ifşa faaliyeti hakkında yanılsama yaratmaya kalkmadı. Kendini arı-duru veya artık arınmış göstermeyi denemedi. “Mesih değilim, sizi kurtarmaya gelmedim,” dedi. (b) İfşaatçı, gerçekleri sunduğu biz sıradan insanlarla kendini “karşılıklı çıkar” ilişkisi içinde gördüğünü belirtti: O “arslan avlayacak”, devirmek istediklerini devirecek, intikamını alacak, biz de -40 yaşından genç olanlarımız- “hırsızlıkların nasıl yapıldığını”, yani düzenin nasıl işlediğini öğrenecek, gelecekte önleyebileceğiz, önerdiğine göre. (c) Bildiklerini neden daha önce anlatmadığına ilişkin olarak, kendisini aşan, birtakım üst çıkarlara veya kutsal vazifelere bağlı sebepler ileri sürmedi. “İşime gelmiyordu, anlatmadım, şimdi bazı hedeflerim, niyetlerim var, o yüzden anlatıyorum,” dedi. Bu üç olgu, ifşaatçıya itibar kazandıracak özellikler değil. Bunları ilk andan bodoslama ortaya koyması, “parmağımı keserim, elimi keserim” efelenmelerinden çok daha fazla, samimiyet izlenimi yarattı.

Dördüncüsü, sınanabilme ve alternatifsizlik durumu. Sedat Peker, ucundan kıyısından zikrettiği ya da ayrıntısıyla anlattığı her türlü olayda isimler saydı, bunları -bazılarıyla görüntülü görüşmelerini de yayımlayarak- şahitliğe, becerebileceklerse inkâra çağırdı. Yaptığı hukukî hazırlığa dayanarak, müfettişleri, savcıları göreve davet etti, onlara yol gösterdi. Âdetâ, adı karışanların ikna edici yalanlama salvolarına, yetkililerin güven uyandırıcı soruşturmalara vs. girişmemesi halinde herkesin kendisinin hamlelerini meşru bulacağı, ona inanacağı oyunlar kurdu. Kendini öyle bir konuma yerleştirdi ki, o konumdan palavra atılmasının, yalan söylenmesinin en ufak getirisi olmayacağını ilk anda anladık. Peker’in yalan söyleyerek kazanabileceği hiçbir şey yok, aksi halde şu anda neye sahipse onu da yitirebilir. Bunu görebiliyoruz. Belki de en büyük inandırıcılığı bu mecburiyet halinden elde ediyor.

Peker’in kişiliği, kurduğu “sahne”de oynadığı rol, jargonu, üslûbu, ritmi şüphesiz bu ifşaat dizisinden sözederken atlanmaması gereken bir bahis. Bazen doğaçlamaya dayalı stand-up, bazen Rus romanından uyarlama sekiz saatlik filmden dramatik sekans gibi izlenebilen performansı ayrıntılı tahlile değer. Peker’in bireysel dünyasından çok daha geniş bir hayat çemberine ulaşılabiliyor buradan. Buna şimdi girmeyeceğiz. Çünkü acilen halletmemiz gereken mesele var ve lafı buraya getirmeliyiz.

 

AKP-MHP SUSTURMAK İSTER

Piramidin tepesinden, “Tayyip Abi” katından açık tepki gelmeyişi normal. Oralarda sanırım, “O kadarını da yapar mı?..” sorusu zihinleri meşgûl ediyordur. İktidar çevrelerinden, doğrudan hedef aldığı içişleri bakanı karşı atak yapmaya çalıştı, ama sanırım Süleyman Soylu’nun karşılama hamlesinden yine Peker kazançlı çıktı. Kaldı ki, gün boyu Dubaili yetkililerle “sohbet etmesinin” ardından attığı tweet dizileriyle Peker, Soylu’ya yönelik ithamlarını çeşitlendirmeye girişti, cephanesinin bol olduğunu gösterdi. Servisi rakibe vermeden seti bitirme niyetinde olmalı.

Trolleriyle, vazifeli elemanlarıyla iktidar propaganda teşkilatı Peker karşısında bayağı zayıf kalıyor. Genel olarak, maçın kazanılamayacağı havasının yerleşmekte olduğu hissedilen AKP kanadı, Peker’in ithamlarını savuşturmaya yetmeyecek çamurluklar yapmanın ötesine geçemiyor.

MHP kanadının havaya bakıp ıslık çalma tavrı daha ilginç. Peker’e neredeyse “tapan” gençlik tabanı ne yapacağını şaşırmış kalmışken, devlet içindeki elemanlarının ne kadarının halen Peker’e istihbarat akıttığı belli değilken, onu nasıl düşman ilan edecekler? Dostlar alışverişte görsün diye birkaç sivri laf edip hiçbir şey olmamış gibi devam etme şansları da yok, çünkü Peker’in ifşaatları kurulmuş iktidar yapısını tahrip etmeye aday. Her şeyi birden gözönüne alınca, MHP’yi AKP’nin yanına, Peker’i susturmayı isteyenler safına koymalıyız.

MUHALEFET NE İSTER?

En zor durumda kalan, İYİP. Onun da tabanında Sedat Peker’e yönelik yaygın sempati vardır. O halde Peker’in iddialarına sahip çıkıp araştırma, soruşturma, yargılama şu bu istemeleri beklenir. İçişleri bakanına ilişkin iddiaların doğal sonucu, Meclis’te görüşme ve Yüce Divan’da yargılanması olmalı; bakanın ille suçlu bulunup cezalandırılması gerekmiyor, aklanacaksa da yol bu. Ancak bu yöne gidilemiyor. Peker’in “geniş anlamda” :) devlet örgütlenmesi içinden biri oluşu, İYİP’in fazla konu edilmesini yeğleyeceği şey değil. Peker’in ortaya sürebileceği, para-pul işlerine değil de mâlûm “tuğla” meselesine ilişkin -Kutlu Adalı Suikastı gibi- iddialar fazla kurcalanırsa bunların ucunun nerelere uzanacağı belirsiz. Bunların uzanabileceği yerlerde “Meral Abla”nın dolaşmışlığı var. İYİP’ten tanıdık birileri de her an biryerlerden çıkabilir.

Bu alandan kaçınılınca ifşaatçıya sıfat olarak “suç örgütü liderliği” kalıyor. Partiler böylece onun iddialarının peşini kovalamaktan kaçma bahanesi bulabiliyor.

Başta İYİP, partiler için alarm zilleri çaldıran bir şey daha yapıyor Sedat Peker. Önemsediği esas kitle olan “40 yaş altındakiler”e, “Size vatan millet der, gaz verir, cinayetler işletirler!” diye sesleniyor. O cenah açısından ezber ve düzen bozucu mesaj bu.

İYİP’in, Peker tarafından yaratılan sarsıntının bir an önce yatışmasını dilediğini tahmin edebiliriz. Aksi halde, istemedikleri işler yapmak, devlet mesele edilirken katılmak zorunda kalabilirler.

CHP’ye gelince; en son, AKP’nin dağıttığı kahvelerin parasını ödememiş oluşuyla uğraşıyorlardı. Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır, diyelim, geçelim. Peker’in ifşaatının soruşturulması için CHP’nin kayda değer çaba göstermeyeceği anlaşılıyor. Aslında bu konuda da parmağını kıpırdatmadan kenarda beklemek, bu partinin genel politikasına gayet uygun. Peker’in iktidarı yıpratmasının da kendilerine gelecek desteği artıracağını umarak bekleyecekler gibi görünüyor.

HDP’nin konumu ve tavrı başka herkese göre çok net. Sedat Peker’in ifşaatı HDP çevresinin yıllardır dile getirdiği bazı iddiaları doğrulayacaktır. Tek tek iddialara ilişkin konuşmasa bile, devlet çarkını tasvir edişi ve “vatan millet diye gaz verirler” mesajları, HDP’lilerin haklı çıkma duygusuyla izleyeceği, arkasını getirmeye çalışacağı işler. Ayrıca Peker’in Kürtler ve Aleviler hakkında faşistlerin, ırkçıların kendisinden beklemediği, bir nevi “yumuşatıcı” sözler ettiğine şahit oluyoruz ki, bu da onun iddialarının ciddîye alınması, soruşturulması taleplerini savunurken el rahatlatıcı etki yapacaktır. Sonuçta oluk oluk kan akıtma tehditleri savurmuş birinden bahsediyoruz.

YİNE APOLİTİKLİK TEHLİKESİ

Ve başlıkta sorduğum soruya verdikleri cevaba göre ikiye bölünen, parlamento dışı, radikal, demokrat, sol muhalefet… Evvelâ şaşkınlık, sonra haklı tepkiler, öfkeler, bir yandan olan bitenin önemini inkâr edememe, öbür yandan inkârdan başka yol bulamama, düşman saflardan namlı figür olarak Sedat Peker’in dediklerini ciddîye alırken, bunların peşine düşmenin, araştırmanın gereğini bilirken, içten içe, bundan huzursuzluk duyma ve daha pek çok karışık his…

Oysa böylesine duygusal mesele yok ortada. Gizli saklı teşkilatı ve faaliyeti aslî unsur olan devlet yönetimi ve çoğu zaman zorbalıkla yürütülen yasadışı parasal işler ağı hakkında, bunların ortayerinden gelme bir adam, sıradan vatandaşın asla öğrenemeyeceği bağlantıları, ilişkileri açığa vuruyor, mevki makam sahibi yetkili Mühimadam tayfasının ipliğini pazara çıkarıyor. Ve zorbalık ve soygun düzenine karşı olanların yararlanabileceği bol bol malzeme sunuyor.

Bazı radikal muhaliflerse adamı sevip sevmeme problemiyle meşgûl. Çünkü fiile değil faile bakma kültürümüz, Sedat Peker’e puan yazdıracaksa bütün ifşaatı çöpe atmaya bile yolaçabilir.

Başka mevzularda da benzerlerini gördüğümüz bu tutuma kısaca apolitiklik diyoruz. Ne talihsizlik ki, ortaya serilen ifşaatın en çok haklı çıkardığı, bu ifşaattan yararlanarak en faydalı siyasî faaliyeti yapabilecek kesimden birileri, “Bırak ya, mafyacıyı mı dinleyeceğim?” pozları takınabiliyor. Ya da, “Bilmediğimiz bir şey mi anlatıyor sanki?” diyebiliyor. Acaba burada izahı zor bir kıskançlık mı var? Çünkü tabiî ki bilmediğimiz, üstelik bilemeyeceğimiz şeyler anlatıyor!

Somut, değiştirici-dönüştürücü politikanın, yüksekçe bir yerden kendince doğruları tekrarlayarak değil, ancak somut koşullarda, somut olaylar içerisinde, somut insanlarla yapıldığı, galiba bu “zaten bilinen” şeyler arasında değil. Kim kime Sedat Peker’le dost olmayı öneriyor ki? Lâkin şu sorduğu da, alınacak tavrı düşünürken cevabı pusula edilecek sorudur: “Kim anlatacaktı bunları size? Elbette benim gibi biri anlatacaktı.”

İstemiyor muyuz anlatmasını?