YAZARLAR

Sedat Peker sosyal haydut mu?

Sedat Peker de kendi çapında bir isyan kişisidir, o da otoriteye ve onun uzantılarına “başkaldırmış” bir “öç alıcı”dır. Bu durumda onu da sosyal haydut saymalı mıyız?

Sedat Peker’in videoları çeşitli boyutlarıyla gündem olmaya devam ediyor. Sansasyonel açıklamaları, etkili belagati, şaşırtan bilgisi ve esprili üslubuyla insanları kendisine çekiyor. Rakamlara göre, beş videonun toplamda izlenme sayısı 15 milyonu aşmış durumda. Altıncı video da merak ve heyecanla bekleniyor.

İktidar cephesinin itibarsızlaştırma uğraşı karşısında diğer cephede Sedat Peker ismi çoktan protest bir imge haline gelmiş gibi görünüyor. Hatta Che Guevara’dan övgüyle söz edişi, Barış Akademisyenleri'nden özür dileme noktasına gelmesi, Deniz Gezmiş’i “şık öldüğü” için saygıyla anışı, Mahsuni Şerif’e, Seyit Rıza’ya referansları vs. ile sol içinde epeyce sempati kazandı bile, bu çok belli. “Solcu mu oldu?” diye yarı şaka yarı ciddi sorular soruluyor. Elbette olmadı, imkânı yok ve zaten kendisi de “Olmadım, olmam da” diyor, nitekim her videosunu Turan andıyla bitirmeyi hiç ihmal etmiyor. Yani dile getirdiği şeyler, ideolojik konumunu muğlak kılacak, bulunduğu yerden başka bir yere geçmekte olduğunu ifade edecek eşik fikirleri değil. Daha çok, belki, ait olduğu yerde kendini yeniden konumlandırma girişimi denebilir buna.

Solcu olmadığı kesin ama toplumdaki güç ilişkilerinin temsilcilerine ciddi olarak başkaldırmış durumda, bu da onu kalabalıklar nezdinde “desteklenecek adam” pozisyonuna oturtuyor. O zaman insanın aklına şu geliyor: “Sosyal haydut” diye bir şey var, Eric Hobsbawm bunu “Haydutlar” kitabında çok güzel anlatır, acaba bu özelliğiyle Peker onlardan olabilir mi?

Sosyal haydutluk, sıradan haydutluktan farklı bir varoluştur. Hobsbawm, sosyal haydudu sıradan hayduttan, devlet tarafından “suçlu” fakat halk tarafından “kahraman, savunucu, öç alıcı, adalet savaşçısı” ve “hayran kalınacak, yardım edilecek ve desteklenecek adam” olarak görülmesiyle ayırır. Evrensel simgesi Robin Hood olan bu erdemli haydudu Hobsbawm, feodal dönemin köylü toplumlarında görülen eşkıyalıkla sınırlı tutuyor ama günümüzde bu pek âlâ bir çete reisi, bir yeraltı adamı, bir gangster de olabilir. Çünkü haydudu “sosyal” kılan nitelik, onun bir toplumsal protesto ve isyan kişisi olmasıdır. Bu da onun otoriteye ve onun uzantılarına başkaldırmış olmasından ileri gelir. Tabii meseleye bu şekilde yaklaşmakla Sedat Peker’den bir İnce Memed çıkartmaya girişiyor filan sayılmayız, o kadar da değil! (Şimdi Sedat Peker adının yanına İnce Memed’i yazdık diye de kimse kızmasın; Hobsbawm, erdemli haydut örneği olarak Yaşar Kemal’in bu müthiş kahramanını da andığı için söyleme gereği doğuyor, hepsi bu.)

Ama Sedat Peker de kendi çapında bir isyan kişisidir, o da otoriteye ve onun uzantılarına “başkaldırmış” bir “öç alıcı”dır. Bu durumda onu da sosyal haydut saymalı mıyız?

Aklımıza hemen onun bir dönem suç dünyası içinde olduğu gelecek ve bu sebeple sosyal haydutluğundan şüphe duyacağız ama suça bulaşmışlık sosyal haydutluğa halel getirmez. Sosyal haydutlar zaten yasa dışına çıkmış, suça bulanmış adamlardır. Onlar, Hobsbawm’ı takip edersek, hem yaptıkları “kötülüklerle” hem de yaptıkları “iyiliklerle” anılırlar; hem “onurlu” hem de “utanç verici” davranış sergilerler. Sedat Peker’de terazinin her iki kefesine de konulacak malzeme mevcut. Faaliyet alanı olan suç dünyasında belli bir etkinliği ve inisiyatifi vardı. Bu onun yaptığı “kötülükler” kefesidir. Şimdi “başkaldırıyor”. Niçin? Burada harekete geçirici temel etken, faaliyet ve inisiyatif alanlarındaki mevcut durum ve konumunun bozulması. Fakat beyan ederken, harekete geçirici etkenin “çocuklarının göz yaşı” olduğunu belirtiyor; “çocuklarımın gözyaşı için dünyayı yakarım” diyor. Bir “haksızlığın” kurbanı olarak konuşuyor. Bundan sonrası insanların gözünde “onurlu davranışlar” olarak “iyilik” kefesini dolduruyor.

Ahlâkı da şüphe gerekçesi olacak bir ölçüt sunmaz bize. “Sosyal haydutların kabul ettikleri ve halkın onlardan beklediği ahlâki standartları, sıradan vatandaştan daha çok yerine getirmelerini beklememize gerek yoktur” diyor Hobsbawm. Onlara ilişkin her şey bir abartının ürünü de olabilir. Başkaldıran haydut, biraz da efsane ve mitlerle bezenerek protest bir imgeye dönüşür. Bu tür haydutların genelde sahiden anlatıldığı gibi erdemli yanları var mıdır yoksa bunlar ezikliğin kitle psikolojisi içerisinde uydurulmuş, baskıdan bunalmış bir halkın kahramanlara duyduğu acil ihtiyaçtan doğmuş sahte tasvirler midir, orası muamma. Her insan gibi haydutların da ahlaken dejenere olmasını ancak sağlam bir ideoloji ile akıl ve gönül disiplini engelleyebilir. Ama gelgelelim, bunların her ikisi de isyancı haydudun ayırt edici özelliği değillerdir.

O yüzden, sabıkasına işlemiş suçlardan, varoluşuna yapışmış şiddetten ötürü “suç örgütü lideri” denmesi ona duyulan ilgiyi ve sempatiyi azaltmayacaktır. Bir haydut zaten ne denli dehşet verici olabileceğini göstermekle mükelleftir ve göstermelidir; kararlı bir öç alıcı durumuna gelmedikçe halkın kahramanı olamaz. Egemen ağızların bütün aşağılama, karalamaları karşısında Sedat Peker’in dozunu artırdığı (ve artıracağa da benzeyen) hiddet ve sözel şiddet onu kitlelerin gözünde daha da yüceltecektir.

Haydudun eylemleri ve halkın bunları yorumlama biçimleri şüphesiz birbirinden habersiz olup biten apayrı şeyler değildir. Olanla anlaşılan arasında bir bağıntı, işlevsel bir bağ her zaman vardır. Elbette Peker’in “isyanı” bireyseldir, o kendi hesabını görmenin peşinde. Ama bireysel hesabı kalabalıkların kinini törpülüyor olabilir. Zaten haydutlar, gangsterler vs. de kalabalıkların kinini törpüleyebildikçe kahramanlaşırlar. Kitleler kabadayıların dünyasını bu yüzden sevmez mi zaten? Mafyatik dizilerin, filmlerin cazibesi bu değil midir? Oradaki gurur, karşılıksız kalmayan hakaret, layığını bulan ihanet, hiçbir zaman gecikmeyen, hemen oracıkta işleyen adalet, kalabalıkların gerçek dünyada eksikliğini duyduğu şeylerdir; bütün o diziler, o filmler bu eksikliği giderirler. Peker’e yönelen kitlesel teveccühü, videolarının toplamda 15 milyonun üzerinde izlenmiş olmasını da bu çerçevede değerlendirmeliyiz.

Sedat Peker’in yaptığı şey toplumsal ve politik bir amaca yönelik değil. “Kurtarıcı” olmadığını söylüyor zaten. Haksızlıkları düzelten değil, kendisine yapılmış “haksızlığın” öcünü alan ve güç gösteren biri o. Ama onun bu bireysel hesabında halkımız kendi haklarını arayan bir vekil görüyor olabilir, böyle bir imge de sanki oluştu gibi. Bu yüzden çıkışının ve ifşaatının toplumsal muhalefette etkin bir rol oynayıp oynayamayacağı da tartışılıyor. Toplumsal muhalefetin yerini alamayacağı açık, bunu söylemeye bile gerek yok. Sedat Peker hadisesi, evet, mevcut toplumsal yapımızın ve güç ilişkilerinin ürünü; suskunlukla geçiştirilen genele ait sorunların sivri dili olarak ortaya çıkıyor. Ama hem kendisi hem de imgesi, toplumun genel pasifizminin ürünüdür. Bu sebeple onu toplumun gergin ve çelişkili anından çekip kurtaracak bir kahraman gibi görmek, bırakın muhalefeti hareketlendirmeyi, etkin bir muhalefetin önünü gerçekten tıkayabilir de.

*Eric Hobsbawm, Haydutlar (ç. Fatma Taşkent), Logos Yayıncılık, İstanbul 1990