Seçmeli Kürtçe dersi: Çok mu gerekli?

Halkına karşı sorumluluk duygusu hisseden bireylerden beklenen seçmeli Kürtçe derslerinin dört, altı saatlere çıkmasına çabalamak, aileleri bu dersi seçmeleri yönünde daha fazla teşvik etmektir.

Fotoğraf: AA
Google Haberlere Abone ol

Seçmeli Kürtçe dersi uygulaması bir süredir gündemde yer tutan, üzerine tartışılan bir konu. Yerinde bir uygulama olduğunu, daha fazla teşvik edilmesi gerektiğini savunanlar olduğu gibi itiraz edenler, tamamen karşı duranlar da var bu uygulamaya.

İtiraz edenlerin içerisinden bir grubun elle tutulur bir gerekçelerinin olduğu söylenemez. Dersin müfredatının adında ya da herhangi bir yerinde Kürtçe kavramının geçmesi bu uygulamaya muhalefet etmek için yeterli bir sebep onlar için.

Ne var ki farklı bir sebepten ötürü itiraz eden bir grup daha var. İnsanların anadillerinde eğitim alma hakkına sahip olduğunu buna göre eğitim dilinin Kürt çocukları için tamamen Kürtçe olması gerektiğini savunan bu kimselere göre seçmeli ders uygulaması ancak ağızlara çalınan bir parmak balı ifade ediyor.

Bu yönde itirazda bulunanların haklı gerekçeleri olsa dahi bu kimselerin pragmatik bir dünyada pragmatist bir yaklaşımla hedefe doğru ilerlemenin idealizme göre çoğu zaman daha gerçekçi bir yol olduğu, daha işe yarar sonuçlara ulaştırdığı gerçeğini tam anlamıyla idrak edemedikleri söylenebilir.

Nitekim halihazırda sınırlı sayıda okulun öğrencilerine sunduğu ve yine sınırlı sayıda ebeveynin çocukları için tercih ettiği seçmeli Kürtçe dersi göründüğünden çok daha büyük bir anlam ifade ediyor.

Niçin'ine gelince…

Dil, bütün milletler için önemlidir ve kültürün devam edebilmesinde kilit bir role sahiptir. Ne var ki bazı milletler için daha önemlidir ve kilit rolün çok ötesinde bir anlam ifade ediyordur. Kürtlerse, dilin önem arz ettiği değil muazzam derecede önem arz ettiği grubun içerisinde yer almaktadırlar.

Hatta bir adım daha ileri giderek Kürtlerin varlıklarını devam ettirebilmelerinin tek yolunun dillerini yaşatabilmeleriyle mümkün olacağını söyleyebiliriz. Evet, bundan yüzyıl sonra yaşadığımız gezegende Kürtler adında bir milleti görebilmemiz ancak Kürtçenin de hala konuşuluyor olmasıyla mümkün.

Nitekim…

Türkler ve Kürtler dünyada eşine az rastlanacak seviyede benzer bir kültür ve anatomiye sahip iki millet. Sadece fiziksel görüntüsünden yola çıkarak bir kimsenin Türk ya da Kürt olduğuna karar verebilmek çoğu zaman için imkânsız bir işlem. Bunun yanında her iki milletin mensuplarının tamamına yakını aynı dine inanıyorlar, çocuklarına benzer isimler veriyorlar, benzer bir mutfağa, benzer örf ve adetlere sahipler. Aramaya devam edersek başka benzerlikler de bulacağımız kesin gibi.

Tüm bu benzerlikler iki millet için herhangi bir avantaj sağlıyor mu bilinmez ama Kürtler için bir dezavantaj oluşturduğu kesin; hızlandırılmış asimilasyon!

Yakın kültürler, benzer fiziksel özellikler Kürtlere varlıklarını devam ettirebilmeleri için tek bir seçenek bırakıyor o da dillerini yaşatmak. Dilin yokluğunda ise Kürtlüğün de kaybolması için sadece bir ya da birkaç jenerasyon yetebiliyor.

Örneğin; Batman’dan İstanbul’a göç eden iki aileden ev içerisinde Kürtçe konuşan ailenin çocukları hayatlarına Kürt olarak devam ederken, Türkçe konuşan ailenin çocukları ya da en iyi senaryoda onların çocukları kendilerini Türk olarak buluyorlar.

Tüm milletler için geçerliği olan bir risk değil bu. Son birkaç yüzyıldır Ermenice konuşmayan bir ailenin çocukları isimleriyle, dinleriyle, örf ve adetleriyle diğerlerinden ayrılabiliyor dolayısıyla varlıklarını devam ettirebiliyorlar. Ya da İstanbul’da yaşayan Yahudi bir ailenin fertlerinden hiçbirinin İbranice bilmemesinin kültürlerini yaşatabilmeleri açısından pek de bir önemi yok. Dil olmadan da Yahudilik, Ermenilik devam edebiliyor ama Kürtlük derhal ortadan kalkıyor.  

İşte bu yüzden önemli seçmeli Kürtçe dersleri. Bu yüzden daha fazla yaygınlaştırılmalı, daha çok teşvik edilmeli, içi daha iyi doldurulmalı.

Kürtler adına konuşma hakkını kendinde bulan kimseler, duygusal söylemlerden, hamaset dilinden vazgeçmeli, pragmatik olana, gerçekçi olana yönelmeli. Yaşadığımız zaman dilimi için elde etmesi neredeyse imkânsız olan bir hakkın peşinde koşmaktansa tüm enerjisini, motivasyonunu Kürtçeyi yaşatabilmeye vermeli. “Bunu istemiyoruz çünkü yeterli bulmuyoruz” söyleminin ancak var olan kazanımları sekteye uğratma amacına hizmet edeceğinin farkında olmalı.

Tüm umutları haftada iki saatlik bir seçmeli derse bağlamak romantik bir yaklaşım tarzı gibi dursa da şu an için en iyi seçeneğin bu olduğunu kabul etmek durumundayız.

Halkına karşı sorumluluk duygusu hisseden, onlar adına konuşma hakkını kendinde bulan bireylerden beklenen ise iki saatlik seçmeli Kürtçe derslerinin dört saatlere, altı saatlere çıkmasına çabalamak, bu derslerin nasıl daha işlevsel bir formata kavuşabileceği yönünde emek vermek, aileleri bu dersi seçmeleri yönünde daha fazla teşvik etmektir.