Seçimler iki adaylı olduğunda bile aslında çok seçenek bulunur

Oy kullansam ne olacak? Bir oyun ne önemi var? Oy kullanmak için onca masrafa ne gerek var? Bu söylemler seçmenin aslında bir tür fayda-maliyet analizi yapabildiğini gösteriyor.

Google Haberlere Abone ol

Özgür Saraç*

Yine, yeni bir seçimin arifesindeyiz. Adaylar belirlendi. Dört aday var ve bu, yazının başlığına uymuyor. Uyuyor aslında; hepimiz içten içe biliyoruz da dillendirmek yakışık almıyor. Hayırlı uğurlu olsun diyelim. Bu yazımızda tümdengelim yöntemini kullanarak genelden başlayıp daraltacağız konuyu.

Kanuna göre, “onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halk oylamasına katılma hakkına sahip”. Burdan yola çıkarak kimlerin seçimlerde oy kullanamadıklarını sıralayalım ve oluşan seçenekler bahsine yavaştan ısınalım.

Birinci tespitte Türk vatandaşı olunması lazım, Türk uyruğunda olmayanlar oy kullanamıyor. Yani, ülkemizdeki yabancılar hangi ülkeden olurlarsa olsunlar; Alman, Afgan, Fransız, Suriyeli fark etmeksizin seçmen değiller. Lakin vatandaş olmuşlarsa durum tümden değişiyor. Türk vatandaşlarınınsa dünyanın neresinde olduğu, bu açıdan bakıldığında ilkin önemsiz gibi görünse de önemli aslında. Konuyu dağıtmadan kısaca değinelim...

(2023 yılı itibariyle dünyada 208 ülke var. Bundan önceki 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde bunlardan sadece 60’ındaki Türk vatandaşları oy kullanabildiler. Yüksek Seçim Kurulu, 2023 seçimi için bu sayıyı 74’e çıkardı ve yurt dışındaki seçmen sayısı üç milyonu aştı. Listeye eklenen ülkeler; Belarus, Brezilya, Estonya, Fas, Kanada, Kore Cumhuriyeti, Libya, Litvanya, Malezya, Nijerya, Pakistan, Portekiz, Slovakya ve Tanzanya. İlk açıklamada listede Afganistan da vardı, lakin sonradan güvenlik sağlanamayacağı için bu ülke çıkarıldı).

İkinci tespite göre, onsekiz yaşını doldurmuş olmak gerekiyor. Hangi yıl, hangi ay ve hangi günde doğduğunuz önemli. En net haliyle seçimde oy kullanabilmek için 14 Mayıs 2005’e kadar doğmuş olmak gerekiyor. Sonrasında doğanlar oy kullanamıyor. Seçmenlerin yaklaşık altı milyonu (yüzde 10’u), ilk kez oy kullanacak olan genç seçmenlerden oluşuyor. Bu genç seçmenlerin tamamıysa Z kuşağı mensubu. Yine konuyu dağıtmadan kısaca değinelim…

(Z kuşağı, genellikle 1997 ila 2012 arasında doğan ve halen genç yetişkinlerle çocuk ve ergenlerden oluşan bir nesil. Bu kuşağın politik tutumunda diğer nesillerinkinden bariz farklılıklar var. Z kuşağı, genellikle çevre, sosyal adalet ve eşitliğe duyarlı. İstikrarlı bir gelecek için eğitim, sağlık ve iş imkanlarına önem veriyor. Hükümetin sosyal refah politikalarına daha pozitif bakıyor. Bu kuşaktakiler geleneksel aile yapısına daha az bağlılar ve toplumsal cinsiyet kimliği hususunda daha açık fikirli olma eğilimindeler. Z kuşağı bireyleri, sosyal sorunların çözümüne dair taleplerini barışçıl protestolar ve sosyal medya aktiviteleri yoluyla iletmeye meyilliler ve bunu yaparken işin içine kattıkları esprili söylemler sayesinde dikkat çekiyorlar. Ayrıca bu kuşağın bireyleri, önceki kuşaklar gibi adapte olmaya çalışmayıp teknolojinin içine doğduklarından bilişim teknolojilerine oldukça hakimler. Bireyselliğe ve özgürlüğe yatkın olan bu kuşağın bireyleri, genellikle her türden yeniliğe açıklar; mevcut olanı muhafaza etme uğraşı vermiyorlar).

Hükmün devamında oy kullanamayacaklar sıralanıyor: Buna göre, (i) Silah altında bulunan erler, onbaşılar ve kıta çavuşları, (ii) Askeri öğrenciler, (iii) Ceza infaz kurumlarında hükümlü olarak bulunanlar. Bir de seçmen olamayanlar var; (iv) Kısıtlı olanlar ve (v) Kamu hizmetinden yasaklı olanlar.

Küme oldukça daraldı, lakin seçenekler kısmı daha ortaya çıkmadı. Şimdi de onları çıkaralım.

Diyelim ki, Kanuna göre seçmensiniz ve oy kullanmanız hususunda herhangi bir engel yok. Ama siz politikadan bağımsız, politik konulara karşı kayıtsız, politik süreçlere, yani seçimlere katılmayan apolitik birisiniz. İşte ilk iki seçenek oluştu; (A) politik birey olup oy kullanmak ya da (B) apolitik olup oy kullanmamak. Eğer çaprazlama giderseniz tutarsızlık oluşur. Şöyle ki, apolitikken oy kullanırsanız ya da politikken oy kullanmazsanız. Yeri gelmişken hemen belirtelim, Kanuna göre seçimlerde oy kullanmak yasal bir zorunluluk olsa da apolitik olmak yasaklanmış değil. Birey böyle bir seçeneğe yönelmekte özgür. Lakin herkesin bildiği gibi ülkemizde seçimlerde oy kullanmayanlar para cezalarına maruz bırakılıyor. 14 Mayıs 2023 seçimi için bu tutar henüz belli değil. Uygulama apolitik bireyler için rahatsız edici olabilir. Lakin apolitik olmak seçim sonrası oluşan hükümet ve onun politikaları için kabulü, zaruri kılıyor. Bir başka deyişle apolitiklik, tutarlı olabilmek için sosyo ekonomik sorunların çözümüne dair hükümet politikalarına kayıtsız kalınmasını gerektiriyor.

Dönelim politiklere… Politik olduğu halde seçime katılıp katılmayacağını hesaplayan seçmenler de var. Bu kişilere, eğer oy kullanmama tercihine yönelirlerse oy kullanmayan rasyonel seçmen denebiliyor. Bu kavram, rasyonel cahillik kavramından türetme. Rasyonel cahilliği, ilk kez 1970’lerde Stanford Üniversitesi öğretim üyesi John Rawls kullanmış. Kendisi, bu kavramı bireylerin sahip oldukları bilgi eksikliklerine rağmen akılcı davrandıkları durumları ifade etmede kullanıyor. Buna göre, bilgiye ulaşmanın maliyeti, ulaşılan bilginin sağlayacağı kazanımı aşıyorsa bireyler bilgiye ulaşmaktan vazgeçip, cahil kalmayı rasyonel bulabiliyor. Konu, seçimle ilgili olarak şu söylemlerle işlevsel hale geliyor: Oy kullansam ne olacak? Bir oyun ne önemi var? Oy kullanmak için onca masrafa ne gerek var?  vs... İşte bu tür söylemler seçmenin aslında bir tür fayda-maliyet analizi yapabildiğini gösteriyor. Ayrıca seçilecek hükümetin icraatlarıyla topluma ne türden kazanımlar sağlayacağı bugünden belirsizken sandığa gitmenin maliyetleri açıkça ortada. Üstelik son dönemde yaşanan bazı olumsuz gelişmeler, maalesef bu maliyetleri daha da artırdı. 6 Şubat depremlerinde binlerce vatandaşımız öldü ve sağ kurtulan binlercesi başka illere geçici de olsa göç ettiler. Ayrıca alınan tedbirler kapsamında üniversitelerde uzaktan öğretime geçildi. KYK yurtları depremzedelere tahsis edildiğinden boşaltıldı ve artık belli bir süre okullara gitmek gerekmediğinden öğrenciler memleketlerine döndü.

Kanuna göre, adres değişikliği bildirimi, yirmi iş günü içinde yapılmalı. Bu uygulama, seçmenlere ikametgahlarını nakletme sorumluluğu getirdi. 2 Nisan’da ise seçmen listeleri askıdan indirildi. Artık ikametgahlarını taşımayanlar bulundukları yerlerde değil, ikametgahlarının olduğu deprem bölgesinde ve/veya okullarının bulunduğu adreslerde oy kullanabilecekler. Kısacası bulundukları yerle seçim yeri arasındaki ulaşım bedeli, oy kullanmanın gerektirdiği açık maliyetlere dönüştü. Ayrıca ulaşımdan kaynaklanacak olan bedenen yıpranma gibi örtük maliyetler de var. Bazı partiler oluşan açık maliyetleri üstleneceklerini ve seçmenleri isterlerse hiçbir masrafa katlanmadan oy kullanacakları yerlere götüreceklerini açıkladılar, taşıma suyla değirmen döndürme misali. Lakin buna kayıtsız kalıp politik olduğu halde seçim bölgesine gitmenin maliyetini hükümeti seçmenin sağlayacağı kazanımdan yüksek gören seçmenler oy kullanmaktan vazgeçebilir; seçenekler arasında bu da var. Bir de tüm bu seçeneklerin dışında oy kullanırken kararsız olup son anda karar verecek olanlarla seçimi, seçime gelip protesto edeceklerin kullanacakları geçersiz oylar var. Tabii bu sonuncuların bir bölümü seçmen hatalarından da kaynaklanacak. Görüldüğü üzere sonuçta bolca seçenek var seçmenlerin önünde.

*Doç. Dr./ DEÜ, İİBF / Maliye Bölümü