Seçim coşkusundan kalıcı bir yapılanma yaratmak

Siyasette salınım, dağınıklık, çok yaşanan hallerdir. Temelleri iyi atılırsa, bazen yıllar (hatta on yıllar) süren buhranlardan sonra dahi tekrar toparlayabilirsiniz kendinizi.

Fotoğraf: Sosyal Medya
Google Haberlere Abone ol

31 Mart gecesi, hepimiz için bir duygu seline sebep oldu. Diktatörlüğe geri adım attırıldı. Ancak diktatörlük ve onu yaratan toplumsal koşullar yerli yerinde duruyor. Üstelik, o toplumsal koşullara karşı bütünlüklü bir stratejisi olan bir muhalefet bloğu da yok ortada.

Açık söylemek gerekirse, benim kuşağımda ve daha yaşlılar arasında böyle bir bütünlüklü strateji oluşturacak sayıda nitelikli insan yok. Şu anda tüm büyük partiler, bu kuşakların etkisi altında. Yanlış anlaşılmasın, benim yaşlarımda ya da daha yaşlı olup da doğru şeyler yapan yok demiyorum. Ancak sayıları az. Bizden daha yaşlı kuşaklar, Soğuk Savaş’ın dar kalıpları içinde yetişmişti. Benim gibi yaşı 1990'larda kemale erenler ise, serbest piyasacılığın ve dar, teknokratik bir demokrasi anlayışının hakim olduğu bir ortamda yetişti. Bu anlayışlar 2000'lerde de belirleyici oldu.

2008 küresel krizi, bunu takiben dünyayı sarsan ayaklanmalar, Amerika’nın milyonlarca insanın hayatına mal olan işgalleri ve derinleşen ekolojik yıkım, genç kuşaklarda yeni arayışlar yarattı. Fakat tam da yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı, bu arayışlara doğru düzgün bir yön verebilecek siyasi ve toplumsal kuruluşlar yok şu anda. Üstelik bu sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın yaşadığı bir darboğaz.

O halde 1990'larda ve sonrasında doğan, ruhu serbest piyasacılık ve teknokrasi tarafından ele geçirilmemiş insanlar ne yapabilir şu anda? Temel tavsiyem, hakim siyasi ve kültürel çevrelerin size niye iyi yol gösteremeyeceğinin farkında olup, eylem planınızı ona göre kurmanız.

Siyasi hedeflerinizi ve planızı, elli yıllık bir ufukla oluşturun. Her tablo değişiminde gereksiz ya da abartılı umutsuzluklara, hüzünlere ya da sevinçlere kapılmayın. Her kazanımı, her kaybı, çok uzun erimli bir proje çerçevesinde değerlendirin.

Sevinç, umut güzel duygular. Ancak doğru bir temele oturtulmazsa, bir sonraki dönemeçte içinden çıkılmaz bir hüsrana dönüşebilirler.

Siyaset duygusuz yapılmaz. Tamamen “rasyonel” bir siyaset tehlikeli bir mittir. Fakat duygulara kapılarak yapılan siyaset de, bir o kadar yıpratıcıdır.

Neden elli yıl? Yazının sonlarına doğru bunu (2024 seçimlerine istinaden) daha netleştireceğim ama, ilk elden genel bir tespitle başlayalım. Önümüzdeki on yıllarda küresel ısınma, dünya savaşları, yapay zeka ve otomasyon, epidemiler ve pandemiler, aşırı sağ rejimler ve ekonomik paradigmasızlıktan dolayı çok büyük krizler yaşanacak. Varolan rejim, program ve toplumsal hareketler, bunlara hazır değil. Sizin yeni bir yol kurmanız gerekiyor. Eğer kurmazsanız, toplumlar etnik, dini, ırksal birkaç eksen üzerinden daha da bölünüp, bu krizlerin yarattığı yıkımların faturasını birbirine ödetme yarışına girecek.

Otuz beş yaş altında, Soğuk Savaş’ın bagajını taşımayan, ezbere bir sosyalizm nefreti olmayan sizler... Yüreğinizi bu işe koyarsanız, bu yıkımları kontrol altına alacak bir iktisat anlayışı ve toplumsal dayanışma yaratabilirsiniz. Adına ister sosyalizm deyin, ister komünizm, ister başka bir isim bulun... Ama insanlığı toptan yok oluşa götüren kapitalist sistemin yerine, mutlaka insana ve doğaya saygılı bir sistem yeşertmeye başlayın. Eğer bir bedel ödetilecekse de, dünyayı yok olmaya sürükleyen dengeleri kurmuş olan günümüz elitlerine ödetirsiniz bunu. Ezilenlerin birbirini kurbanlaştırmasının önüne geçersiniz.

Böyle iddialı bir ufuk kolay oluşmuyor elbette. Güvendiğiniz birkaç arkadaşınızla başlayın tartışmaya. Atlattığımız 2023 ve 2024 seçimleri gibi gündelik gelişmeleri daha önce oluşturulmuş ama tutmamış uzun erimli projelerin (devlet sosyalizmi, sosyal demokrasi, faşizm, liberalizm, İslamcılık, vb.) ışığında da değerlendirin. Bunların düştüğü çıkmazlarla daha iyi baş edebilecek bir yol kurun.

Türkiye’de ve dünyada uzun vadeli bir ufka sahip olduğunu iddia eden çevreler (partiler, örgütler, dergiler, dernekler, vb.) var. Konuşun, tartışın onlarla. Bu çevreleri iyice tanıyın. Yukarıda bahsettiğim büyük tarihsel ve küresel krizler hakkında bir hareket planları var mı, bakın. İçinize siniyorsa, bunlara katılın, sevmediğiniz yanını içeriden dönüştürmeye çalışın.

Diyelim hiçbirinin içinde nefes alabilecekmişsiniz gibi gelmiyor size. Olsun. Bağlantılarınızı koparmayın. Kendi arkadaş grubunuzu kurarken, bu çevrelerle dirsek temasının ötesinde ilişkiler geliştirin.

Bunun birincil nedeni: Van örneğinde de gördüğümüz gibi, varolan çevreler demokrasinin korunmasında kilit rol oynuyor. Biliyorsunuz yerel seçimlerden hemen sonra, iktidar partisi Van’da seçilen adaya mazbatasını vermemeye kalktı. Başarsaydı, bu uygulamayı muhtemelen başka illere de yayacaktı. Ancak halk hem Van’da, hem Türkiye’nin geri kalanında ayağa kalktı ve bunu engelledi. Bu aslolarak Van ve o bölgenin halkının zaferidir elbette ama, özellikle toplumun çok örgütlü olmadığı Batı illerinde sokaklara inenler, çoğunlukla varolan partilerin, örgütlerin ve derneklerin mensuplarıydı.

İkincil nedeni: Bir gün arkadaş grubunuz bir parti ya da örgüte dönüşür, ya da en azından bunun önder kadrolarında yer alırsa, şu anda içinize sindiremediğiniz bir sürü davranışı, kendinizin de ürettiğini göreceksiniz. Bunları sindirin ya da görmezden gelin demiyorum ama, karşınıza çıkan her çevreyi de gördüğünüz aksaklıklardan dolayı hemen harcamayın.

Şimdi “elli yıl” meselesine dönelim. İçinde bulunduğumuz çok boyutlu krizin, üç beş yılda çözülemeyecek bir sürü vechesi var. Yukarıda da söylediğim gibi, “elli yıl” dememin bir sebebi bu. Ama çok daha pratik bir saikle de söylüyorum bunu:

Siyasette salınım, dağınıklık, çok yaşanan hallerdir. Tamamen silinmeyi engelleyen unsur, uzun erimli bir strateji etrafında mümkün olan en geniş sayıdaki insanı yetiştirmek, bunların davanıza bağlılığını daim kılmaktır. Teşkilatın ve kadroların temelleri iyi atılırsa, bazen yıllar (hatta on yıllar) süren buhranlardan sonra dahi tekrar toparlayabilirsiniz kendinizi.

Bu tarz bir kararlılığın 2024 seçimlerindeki meyvalarını en net şekilde gösteren Yeniden Refah Partisi’nin (YRP) yükselişi oldu. Sadece oy sıçramasından bahsetmiyorum. YRP, seçime birkaç gün kala Erdoğan’a uygulayamayacağı üç şart dayatarak, AKP-MHP rejimini teşhir etti. Bu taktik hamle bir iki kişinin zekasına değil, 1970ler’den beri tuğla tuğla örülen Milli Görüş hareketinden arta kalan birikimin derinliğine işarettir.

Buna rağmen... Kendi lisanımca yirmiye yakın yıldır anlatmaya çalışıyorum: Milli Görüş (genelde de İslamcı hareket), bazı ciddi meziyetlerine rağmen, Türkiye’nin ve bölgenin önünü tamamen açabilecek derinliğe de sahip değil. Bu hareketi kuran eski kuşaklar ve şu anda yaşatmaya çalışan akranlarımın içine doğduğu dünya göz önüne alındığında, bu sürpriz olmasa gerek.

Sadece müesses nizamı değil, ona alternatif olma görüntüsü altında onu yeniden üreten (Milli Görüş gibi) hareketleri de aşmak, gençlerin elinde. Ancak bu, anlık heyecanlarla, geçici zaferlerle değil, çabalarını (aynen bazı muarızları gibi) zamana yayan bir olgunlukla mümkün olabilir.

Yol yaman, yürüyüş uzun...

* Sosyoloji Profesörü / Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley