YAZARLAR

Seçim bizim

Son günlerde “demokrasi kültürü” sepetine herkes kendine göre kelime öbeklerini sığdırmaya çalışsa da, Oy ve Ötesi’nin bu kültürle kast ettiği, toplumu oluşturan farklı görüşteki bireylerin birbirleriyle iletişime açık olduğu, birbirlerinin varlıklarına saygı gösterdiği bir toplum yapısı içerisinde hukuku ve yasaları esas alan, çok sesli, eşitlikçi bir toplumsal kültür.

İnsanda ağrı eşiği, uyku eşiği, delirme eşiği olur da, umut eşiği olmaz mı? Seçim sandığı, bir yandan da umut eşiğine doğru adım atmak demek. Geçtiğimiz ay bir yazımda sizi davet ettiğim “öğrenilmiş iyimserliği” sağlamada seçim sandığı en güzel uğrak noktası.

Ne de olsa “yurttaşlık” bilincini edinmiş kişi, öğrenilmiş çaresizliği aşmak ve ibresini iyimserliğe döndürmek için sonuçlarını denetleyebileceği şeylere odaklanmalı.

Seçim sandığına hevesle gitmek, kendi iradesiyle yakınlık duyduğu parti için oy kullanmak, sandık güvenliğini önemsemek ve bu doğrultudaki sivil oluşumlarda yer almak, işte tam da “öğrenilmiş iyimserlik reçeteleri”nde doktorların yazdığı türden “seçmen sağlığı” önerileri...

Ama oy kullanmak, demokrasinin tek kıstası değil. Ona ek olarak, seçim sandığının güvenliğinin sağlanması da, katılımcı demokrasinin ve vatandaşlık hakkının bir gereği. Zira, katılımcı demokrasi, seçmenler ile yönetenler arasındaki ilişkileri yeniden tanımlayan, yurttaş olma bilincini önceleyen bir model.

2500 yıl kadar önce Atina’daki ilk uygulamasından bu yana dēmokratía da canlı bir organizma misali sürekli gelişiyor ve temsili demokrasi olmaktan ziyade katılımcılık yanı giderek ağır basıyor.

İşte katılımcı demokrasinin gözbebeklerinden olan sandığın güvenliğini dert edinen sivil oluşumlardan biri olan Oy ve Ötesi, demokrasiye olan güvenimizi ve umudumuzu perçinleyen, başımıza gelen en güzel şeylerden biri…

Oy ve Ötesi, on yıl önce sivil bir inisiyatif olarak bir araya geldikten sonra 2014 yılında dernek statüsüne kavuştu. Görev yaptıkları toplam 8 seçim sırasında amaçları; Türkiye’de demokrasi kültürünü güçlendirmek ve yaygınlaştırmak.

Son günlerde “demokrasi kültürü” sepetine herkes kendine göre kelime öbeklerini sığdırmaya çalışsa da, Oy ve Ötesi’nin bu kültürle kast ettiği, toplumu oluşturan farklı görüşteki bireylerin birbirleriyle iletişime açık olduğu, birbirlerinin varlıklarına saygı gösterdiği bir toplum yapısı içerisinde hukuku ve yasaları esas alan, çok sesli, eşitlikçi bir toplumsal kültürdür.

Bu açıdan, katılımcı demokrasinin en temel unsurlarından olan seçim sürecinde sandık güvenliğinin siyaset-üstü bir yaklaşımla sağlanmasını ve her görüşe eşit mesafede kalınmasını ilk günden beri önemsiyorlar.

Mayıs ayındaki seçimlere iki aylık bir süre kalmışken, Oy ve Ötesi aylardır sandık güvenliği için çalışmalarını sürdürüyor. Depremin ardından ise stratejilerini gözden geçirdiler ve gerek sahada seçim güvenliği gerekse seçmenlerin oy kullanma iradelerini güçlendirecek projeleri hayata geçirecekler. Cuma günü hem yeniledikleri gönüllü kayıt sistemini hem de seçimlerde yürütecekleri eğitim ve gönüllü müşahit organizasyonu faaliyetlerini ayrıntılı şekilde anlattıkları bir basın toplantısı düzenlediler.

Peki seçim sürecinde nasıl bir hazırlıktan geçiyorlar? Sahayı nasıl değerlendiriyorlar? Deprem, oy verme davranışlarını etkiledi mi?

Oy ve Ötesi Derneği Genel Sekreteri Ahu Sun ile bu konuda yaptığım söyleşide, “Oy ve Ötesi, sandıklara sahip çıkmak tabirini ülkemizde sivil topluma ilk kez kazandıran dernek” diyor.

Sandıklara sahip çıkmak; özellikle 2014 yılından beri, hangi siyasi görüşten olursak olalım o kadar dilimize yapışan bir söylem oldu ki, sandığın başında ıslak imzalı tutanak fotoğrafını çekene kadar saatlerce aç susuz şekilde bekleyenden, “trafolara kedi girmesin” esprisi yapana, bu süreçte etkin şekilde yer almak adına gönüllü eğitimden geçene, olası bir elektrik kesintisine karşı yanında küçük el fenerleri taşıyana dek herkes artık bunun bir vatandaşlık hakkı olduğunun bilincine vardı.

Partiler-üstü bir yapılanma olan Oy ve Ötesi, sekiz seçimden beri sandık güvenliği için çabalıyor ve bu konuda 220 bin kişilik bir gönüllü iletişim listesi var. Ayrıca, yurt çapında 81 ilde herkesin katılabileceği eğitimler düzenlemeye devam edecekler.

Ahu Sun, bu zamana değin seçim güvenliği alanında biriken tecrübelerini ve “gelişen saha kaslarını”, şeffaf, yasaya uygun ve adil bir seçim sürecine destek olmak için kullanacaklarını önemle vurguluyor. 

Eğitimlerde A’dan Z’ye tüm seçim gününün yasal çerçevesi ve süreci adım adım, en basit haliyle anlatılıyor ve katılımcılara barışçıl ve iletişime açık bir tavırla, yasa doğrultusunda davranmaları yönünde bilgilendirmede bulunuluyor.

Peki, büyük gün gelip çattığında ne olacak?

Seçim günü için, 17 Mart’ta açılan sistemlerine kayıt olacak gönüllülerden oluşan bir “müşahit” organizasyonu var. Seçim öncesi bu listedeki kişilerle iletişime geçilip görev alabilecekleri binalar belirlenecek. Ayrıca gün boyunca herkese açık bir telefon hattından dileyen herkes arayıp deneyimli hukukçu ve gönüllü ekipten destek alabilecekler.

Sandıkların açılmasıyla birlikte, “tutanak verisi toplama süreci” başlıyor. Oy ve Ötesi’nin gönüllüsü olsun ya da olmasın akıllı telefonlar için hazırlanan uygulamayı yükleyerek herkes bulunduğu bölgede ilan edilen sandık tutanaklarının fotoğrafını çekerek Oy ve Ötesi’ne gönderebilir. Onlar da Türkiye’nin dört bir yanından gelen bu verileri YSK’nın ilan edeceği sonuçlarla kıyaslayacaklar ve olası uyumsuzlukları, talep eden her partiye bildirecekler. Bu da olası bir hukuki süreç için belgeleme şansı doğuracak.

Bu seçimler için yenilenen yazılım altyapısı eşliğinde mobil uygulamada bu sene ilk kez kullanılacak olan OCR (Optik Karakter Tanıma) teknolojisi ile Oy ve Ötesi’ne ulaştırılacak tutanak görüntüleri çok daha hızlı doğrulanacak. Herkes bu mobil uygulama sayesinde Oy ve Ötesi’ne veri ulaştırabilir, oluşturacakları referans veri tabanına destek sunabilir.

Önceki seçimlerde, seçmen listesinde ismi olmayan kişilerin oy kullanmadığı, oy kullanma aşamasında kimlik kontrolü yapıldığı, sandık başına birden fazla kişiyle girilmediği, geçersiz oyların geçerli veya geçerli oyların geçersiz sayılmadığı, elektriklerin sayım esnasında kesilmediği, aynı kişilerin birden fazla kez oy kullanmadığı ve daha nice endişe kaynağı işte bu şekilde giderilmişti, bu seçimlerde de giderilecek. 

Oy ve Ötesi, bu süreci mücadeleci bir dil yerine dayanışmayı önceleyen bir eylemsellik üzerinden yürütme çabasında. Hep de öyle oldu...

Oy ve Ötesi’nin bu seçimdeki hedefleri, açılacak toplam 200 bin civarında sandığın tutanak verisine erişmek ve bunu sağlamak için en az 100 bin gönüllü toplayabilmek. Böylelikle ülke çapında her sandıktan bilgi alınması mümkün olacak.

Oy ve Ötesi Derneği Genel Sekreteri Ahu Sun

Deprem gündeminin haricinde bu seçimi öncekilerden farklı kılan iki unsur olduğuna dikkat çekiyor Ahu Sun:

“Birincisi, ülkedeki “muhalefet” ve “iktidar” partilerinin seçmen profillerindeki değişimle alakalı. Zira bugüne kadar “muhalif” seçmen olarak tanımlanan kesim kendi içlerinde daha benzer görüşü, kaygıları, öncelikleri barındırıyordu. Artık bundan bahsetmek mümkün değil. 6’lı Masa başta olmak üzere her grup çok farklı demografik yelpazeyi kendi içinde barındırıyor. Dolayısıyla seçimde kullanılacak kitle iletişim stratejileri, temsil edilen her görüş tarafından yeniden belirleniyor, farklı hassasiyetler öne çıkıyor. Bu, demokrasi penceresinden baktığınız zaman hem çok olumlu bir gelişme, çünkü demokrasi tanım itibarıyla ancak çok seslilik ve eşitlikçi yaklaşımla sağlamlaşabilir. Öte yandan, bu durum saha için zorlayıcı bir unsur, çünkü beraberinde öngörülemeyen ya da yıpratıcı etkisi de olan kutuplaşmaları, yeni 'tarafları' beraberinde getiriyor.”

Oy ve Ötesi bu açıdan bu seçimlerde yine aktif yurttaşlık bilinciyle harekete geçiyor. Tek tarafları var: Barışçıl, eşitlikçi, birey iradesine saygılı, katılımcı demokrasiden yana, hukuka güvenen ve sandık güvenliğini önceleyen bir tavır.

Ahu Sun’a göre bu seçimlere dair ikinci özel durum, ilk defa oy kullanacak 5,5 milyon civarındaki genç seçmen kitlesiyle ilintili.

“Kimse tercihlerini, nasıl davranacaklarını tam olarak öngöremiyor,” diyor Sun ve devam ediyor: “Son derece eleştirel, farkındalığı yüksek bir kitle olduğu gözlemleniyor. Ancak bugüne kadar seçim süreçlerinde geçerli kabul edilen “aidiyet” tanımları mevcut değil. Kimi araştırmalar ise sandığa dahi gitmeme olasılıklarını ortaya koyuyor. Bu bizim için çok üzücü. Çünkü diyoruz ki 'oy vermek her bireye tanınan bir haktır. Amaç sesinizin duyulduğu, temsiliyetinizin olduğu bir toplumda yaşamak ise, lütfen sandığa gidin'. İlk defa oy kullanıyor olabilirler; gördükleri, duydukları onları motive etmiyor olabilir. Ancak düşünülmesi gereken, 100 yıl, bir toplumun bir yönetim biçimine adapte olabilmek için uzun bir süre değil. Köklü olarak kabul edilen demokrasiler yüzlerce yıl birbirlerini yemiş, iç savaşlar geçirmiş. Biz çok daha yumuşak geçiriyoruz bu süreci... Dolayısıyla bu genç cumhuriyet ve beraberinde gelişen demokrasi bugünün genç seçmeninin tavrıyla yön bulacak. Hangi görüşten olursa olsun yarınlar onların seçimi olacak.”

Sun, Türkiye’de bugüne kadar tanımlandığı şekliyle, seçim sisteminin yasal olarak çok ayrıntılı düşünüldüğünü, hataya yer vermeyecek şekilde düzenlendiğini belirtiyor ve tek yapılması gerekenin bu sistemin öngördüğü yasal çerçeve ve şeffaflık içerisinde kuralların uygulanması olduğunu söylüyor.

Seçimin bir diğer boyutu da, yakın zamanda yurtdışına yerleşmiş Türkiye kökenli seçmenler... Bu kitle, ağırlıklı olarak genç kesimden oluşuyor ve yaygın tanımla “beyin göçü” olarak kabul ediliyor. Oy verme davranışları ve kaygıların seçmen düzleminde demografik bir değişim ve farkındalık getireceği bekleniyor.

Oy ve Ötesi, farklı ülkelerdeki vatandaşlardan aldıkları yoğun talep üzerine, oy kullanma süreçleriyle ilgili bilgilendirilmeleri için sosyal medya üzerinden bir kampanya başlatıyor.

Sun, “Bu kitleye ek olarak, üçüncü jenerasyon göçmen olup, T.C. vatandaşı olarak kaydedilmiş ancak oy verme hakkına sahip olduğunu bilmeyenlerin sayısının da azımsanmayacak kadar yüksek olduğunu fark ettik. Bu konuda bilgilendirme yapmamız için de ilk kez bize talep geldi. Örneğin Almanya’da 1,5 milyon kayıtlı seçmen var ve içlerinden yüzde 60’ı sandığa gidiyor. Dolayısıyla, Oy ve Ötesi olarak, bu seçimlerde gerek gönüllüleri gerekse yurtdışına yerleşmiş üyelerimiz üzerinden farkındalık çalışmalarına da odak ayıracağız,” diyor.

Ancak tüm Almanya’da birkaç şehirde oy sandığı kurulacağı düşünüldüğünde, birçok seçmen seçim günü başka bir şehre veya uzak bir noktaya yolculuk yapmak zorunda kalacak. Tüm bu süreçlerin anlatılması ve kişilerin oy vermeye teşvik edilmesi için Oy ve Ötesi yoğun bir bilinçlendirme atağına geçiyor.

Çadırlarda kalan depremzedeler için de saha eğitimleri düzenleyebilmek amacıyla alt yapı araştırması yapıyorlar. Şartların uygun olduğu her ilde eğitimler planlanacak ve duyurulacak. 50 büyük şehirde de Nisan ayından itibaren eğitimler düzenlenecek.

Oy ve Ötesi Derneği, deprem bölgesinde oluşacak sandıklardaki gerçek kişi sayılarını tahmin etmeye dönük matematiksel modellemeler üzerine çalışıyor ve ilgili sandıklardaki oy verme süreçlerini takip etmek için özel gönüllü organizasyonlar gerçekleşecek.    

Başka şehirlere gitmek zorunda kalan depremzedeler için de askıda ismini kontrol etmekten, itiraz süreleri konusunda bilgilendirilmelerine dek tüm hukuki süreçler konusunda yaygın bir bilgilendirme kampanyasını hızlandıracaklar.

Enkazda bulunan sahipsiz kimliklerin başka kişiler tarafından kullanılmasını engellemek amacıyla "parmak boyası" yönteminin önemli ölçüde geçerli ve en pratik çözüm olabileceğini savunan Oy ve Ötesi, bunu her fırsatta dile getiriyor.

Bunun için de Oy ve Ötesi, iletişim stratejisini #SeçimSenin diyerek kurguluyor.  

Evet, seçim hepimizin. Çünkü öznesi olduğumuz bu demokrasi hepimizin. Demokrasiyi sahiplenmeli, onun seyircisi değil, aktif ve bilinçli oyuncusu olmalıyız. Çöken tüm değerlere rağmen ayakta kalan en güçlü şeylerden biri olan katılımcı demokrasiye sıkı sıkıya sarılmalıyız.


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.