YAZARLAR

Sanat ‘yaşamaktan’ uzaklaşmasın

Çehov ‘Vanya Dayı’ oyununu, Rusya'nın şimdiki durumu ile yan yana getirilmese de çalkantılı bir döneminde yazmış… Seçtiği kişilerle toplumsal ve sınıfsal bir çatışmayı, psikolojik çöküntülerini oyununda ustalıkla işlemişti.

Önceki bir yazımda Tolstoy ailesinin mutfağından ve Tolstoy’un vejeteryan kimliğinden söz etmiştim. Şimdi de Tolstoy’un da hayranı olduğu Dostoyevski’nin yapıtlarının sayfalarını çevirmenin tam zamanı.

Bilinmesi gereken Suç ve Ceza romanının kahramanı Raskolnikov gibi Dostoyevski de yoksul bir gençti, romanlarında cesurca işlediği yoksulluk gerçeği de yaşam boyu peşini bırakmamıştı. Belki bu nedenle yemekle ilgisi, sofra-yemek betimlemeleri yazdıklarında oldukça azdır. Örneğin Suç ve Cezada sadece şu tümcelere rastladım: 

"…genç adam her sokağa çıkışında, ev sahibi kadının merdivenlere doğru ardına dek açılmış olan mutfak kapısının önden geçmek zorundaydı. Buradan her geçişinde de genç adam korkuya benzer sayrılı bir duygu içinde kalır, utanç duyar, yüzünü buruştururdu. (…) Birkaç dakika sonra delikanlı bakışlarını yerden kaldırdı, uzun uzun çaya, çorbaya baktı. Sonra ekmeğe ve kaşığa uzandı ve çorba içmeye başladı. (…)

 — Çok güzel! Şimdi söyle bakalım kardeş, bir şey yemek ister miydin? İsterim. — Çorbanız var mı? Baştan beri odada bulunan Nastasya: Var, yalnız dünkü, –dedi.Patatesli pirinç çorbası mı? Patatesli pirinç çorbası. Nasıl, ezbere biliyorum değil mi? Hemen getir çorbayı, yanında çay da olsun.

Budala romanında neredeyse yemekten hiç söz edilmez, bir yerde “Nastasya Filippovna: — Baylar, şampanya ister misiniz?,” diye soracaktır.

Yeraltından Notlar’da  Lafitte şarabından anlamasıyla övünen bir adamdan söz eder.  Ve çoğu yapıtında sık sık çayın adı geçer.

Dostoyevski’nin  romanlarında parmaklarınızı sayfalarda ne denli dolaştırırsanız dolaştırın dönemin, anlatılanın ve anlatanın özellikleri nedeniyle gösterişli, zengin menüye sahip sofralara rastlanmayacaktır.

Dostoevsky

GÖRÜNENİN GÖRÜNMESİ

Soğuk Savaş döneminden kalan Moskova fotoğrafları vardı, parmağınızı dolaştırdığınızda kolayca sayılabilecek otomobilleri bulabileceğiniz büyük, geniş caddeler. Alt yazıları da zaten bu görünenin görünmesi için yazılırdı. SSCB için ‘yalan dünya’nın inşasının başlayıp bitmediği yıllar neredeyse kırk yıla ulaşırken beklenen oldu, Berlin Duvarı yıkıldı. Gorbaçov’un perestroika ve glasnost politikası Cumhuriyetler Birliği’ne son veren, Rusya Cumhuriyetini bir ulus-devlet olarak ortaya çıkaran ve önce Yeltsin, sonra Putin farklı yönetim anlayışını bugüne taşıyan bir sürecin kapılarını açtı. Sovyetler vahşi kapitalizme yenik düşmüştü.

Tabii ki Moskova değişti. Kızıl Meydan’daki cam tavan-mimari özelliği bir yana, öncesinde sadece büyük bir alışveriş merkezi, ama artık içinde marka mağazalar, restoran- kafeler, sinema, çiçekçilerle küçük bir kente dönüşen GUM -Rusça’da Uluslararası Merkez Mağazası-  ve benim gittiğimde olduğu gibi sanki çarpışan arabalar (bazıları Mercedes, BMV )  nedeniyle kilitlenmiş trafik bu değişime örnek gösterilebilirdi. Neyse ki pratik ulaşım için, her bir istasyonu görkemli bir balo salonu ya da sanat galerisi olan Moskova metrosu vardı…

Moskova’da McDonald’s, KFC, Hermés, Prada… kısaca markalar resmi geçitine sırtımı dönüp, Novodevichy Mezarlığı’nda ışıklar içinde uyuyan Nâzım Hikmet’e “merhaba!”diyebilmek heyecanını yaşıyordum. Bu ziyaretten çok önce, Nâzım Hikmet’in doğumunun 100. yılı nedeniyle UNESCO’nun “Nâzım Hikmet Yılı” ilan ettiği 2002 yılında düzenlenen sempozyum için yaptığım hazırlıkları Beyaz Perde ve Sahnede Nazım Hikmet adıyla kitaplaştırmıştım.

Rus mutfağı ilk aklıma gelen değildi, henüz yıldızının parladığı günler başlamamıştı. En çok bilinenleri aradım, onların ‘içmek’ değil ‘yemek’ dediği Borç ya da yazının sonuna tarifini koyduğum Ucha (Uha okunuyor) gibi çorbaları. Ve Uha çorbanın sırrını da daha sonra,  evli, yasak bir ilişkinin içinde kendini bulacak Emma’nın   Benim Adım Aşk filminde (Yönetmeni Luca Guadagnino. 2010) genç aşığına verdiği tariften öğrenecektim… Çorba yanı sıra Beef-Stroganoff, Piroşki (dolgulu Rus böreği), Pelmeni (Rus Mantısı), Rus Pastası Medovik o günlerden damağımda kalan izler ve birde St. Petersburg’ta masaya gelen Zakuski (ordövr tabağı)… Özellikle son on yılda moda olan İtalyan, Japon, hatta Meksika mutfağından yakasını kurtarabilen Rus mutfağı, örneğin Vladimir Mukhin’in “bu restoran tam bir Alice Harikalar Diyarında” dedirten, geleneksel Rus mutfağından ilham alan  White Rabbit henüz açılmamıştı. 

AĞIR, ÖLÇÜLÜ GÖRÜNTÜLERİYLE BİR KENT

Moskova sonrası modern Rus Edebiyatı’nın öncü yazarı Puşkin’in Seviyorum senin ağır, ölçülü görüntünü” dizesini yakıştırdığı düşlerimin kenti St. Petersburg’a adım attığımda hemen aklıma yönetmen Alexander Sokurov geldi, ki nedensiz değil.  St. Petersburg’ta olduğum günlerde  o neredeyse yirmiye yaklaşan filmi arasına girecek yeni filmi Faust çekimleri için hazırlık yapıyordu. Tabii ki biliyordum St. Petersburg’ta değildi ve ben gerçekte onun 2002 yılında yaptığı 96 dakikalık, kesintisiz/montajsız tek çekimden oluşan Rus Hazine Sandığı (Russian Ark) ‘benzersiz’ filminin mekanını keşfetmek için oradaydım.

Yani Ermitaj Müzesi için…

Ermitaj Müzesi yönetimi Sokurov’un Rus Hazine Sandığı filmini çekebilmesi için onun isteğiyle ziyaretçilere müzeyi kapatacaktır. Ama tek bir koşulla,  Sokurov filminin çekimlerini  bir güne sığdıracaktır.  O mucizevi olanı yapmış,  867 oyuncu, üç farklı orkestra, yirmi iki yönetmen yardımcısı ile çekimi bir günde sorunsuz tamamlamıştır… Ben ise bütün gayretime karşın  Ermitaj Müzesi’ni bir günde gezmeyi  başaramadım, ama söz verdiği zamanda sinema tarihinin bu en ilginç ve en özgün filmini çeken  Sokurov’a şapka çıkarmayı da unutmadım.

Alexander Sokurov Rus Hazine Sandığı:Russian Ark (2002) filminin çekiminde

St. Petersburg’ta, Rus mutfağı uluslararası yolculuğunun henüz başında sayılmasına karşın kendisini ‘yaratıcı işleri’ ile var eden Şeflere de rastlıyoruz: Örneğin, geleneksel Rus mutfağından esin, inci arpa, karabuğday/greçka, çavdar-çavdar ekmeği, kavak mantarı, Capelin havyarı, av eti vb.’den yararlandığı ve her birinin ayrı  bir hikâyesi olan yemekleri sunduğu restoranı CoCoCo’nun şefi  İgor Grishechkin gibi. Restorana gelen konuklarına yemek sonrası “Rus mutfağının bu kadar modern ve ilginç olabileceğini asla düşünmedim”  dedirtebiliyor…

Şef Igor Grishechkin St Petersburg'taki restoranı CoCoCo'da....

“DUMA MCDONALD’S’I HATIRLAMAYI YASAKLADI.”

Puşkin meydanında henüz Gorbaçov yönetimin başındayken McDonald’s kapılarını Moskova’lıların uzayan ilgi kuyruğu ile açmış, ‘farklılığa aç’ mı demeli, başka bir şey mi, bu insanların şaşırtıcı uzunluktaki kuyrukları altı ay kadar sürmüştü. Rusya’nın başka kentlerinden Moskova’ya düzenlenen gezilerde ziyaret güzergâhına McDonald’s da eklenmişti, çok gülmüştüm ama acı ve gerçekti. Ve Mart ayı başında McDonald's Ukrayna'da ortaya çıkan "insani acıyı" görmezden gelemeyeceğini belirterek, Rusya’daki tüm restoranlarını geçici olarak kapatma kararı alacaktır. Bu kez de Rusya sosyal medyasında McDonald’s ile ilgili şöylesi esprili paylaşımlar yapılmaya başlandı: 

Duma McDonalds’ı hatırlamayı yasakladı.”

Yine de adı/markası ne olursa olsun fast-food tutkunlarının 'İnsan bir ay boyunca Mc Donald'stan üç öğün yer ve hiçbir büyük seçim teklifini reddetmezse obez olur mu? Ne tür sağlık problemleri ile karşılaşır?' gibi sorulara yanıt arayan Morgan Spurlock’ın yaşadıklarını belgeleyen Şişir Beni (2004) filmini görmesi gerekir diye düşünüyorum. Spurlock şiddetli bir sağlık düşüşüyle, daha ikinci haftanın sonunda doktorlara göre ölüm tehlikesi ile karşılaşmıştı…

Mart 2022'de Moskova'da kapatılan McDonald's şubelerinden biri.
SAVAŞ KARŞITI OLMAK YA DA…

Moskova’da akşam yemeği için bütçe yormayan bir halk restoranından da söz ediliyor, geleneksel Rus lahana çorbası  (Zelyoniye Shchi ) ile ünlü, üstelik Anton Çehov’un oyunun adını taşıyan Uncle Vanya

Çehov Vanya Dayı oyununu, Rusya'nın şimdiki durumu ile yan yana getirilmese de çalkantılı bir döneminde yazmıştı. Seçtiği kişilerle toplumsal ve sınıfsal bir çatışmayı, psikolojik çöküntülerini oyununda ustalıkla işlemişti. Hatırlanacaktır,  yönetmen Ryûsuke Hamaguchi yazar Haruki Murakami’nin bir hikâyesinden uyarladığı Oscar adayı Drive My Car adlı filminde ‘sanatın aslen insan doğasını daha iyi anlamak için bir araç olabileceğini savunan’ anlatısı için Çehov’un Vanya Dayı oyunundan, ama dil/ses/sessizlik yorumunu ekleyerek yararlanır.

Görünenin altına yazmaya gerek yok, ABD ve Avrupa’da bazı tepkiler Putin’in politikalarını aşıyor, vahim bir şekilde insanlığın ‘hazine sandığı’nın içindeki Rus sanatçı/eser ayrımcılığı gelişiyor. Menekşe Tokyay’ın “Rus kültürüne yönelik cadı avına karşı sağduyu çağrısı” yazısı  mutlaka okunmalı… 

Çehov'un Vanya Dayı oyunu başarıyla sinemaya Rus yönetmen Andrei Konchalovsky tarafından uyarlanmıştı (1970)

Yaşananları Novodevichy Mezarlığı’nda gömülü  Nâzım Hikmet yanı sıra Gogol, Tolstoy, Stanislavski, Bulgakov, Ayzenştayn, Dziga Vetov, Bondarçuk, Prokofiev, Şoştokoviç, Gerasimov (ressam), Tatlin (mimar, heykelci) Mayakovski… ve Çehov'un huzursuzlukla/şaşkınlıkla izlediğini düşünüyorum.

Drive My Car filminde Sonya, Vanya Dayı’yı kucaklayıp -ve işaret diliyle de olsa- “Ne yapabiliriz? Yaşamak gerek! Yaşayacağız Vanya Dayı.” derken umutluydu.

Çehov’un oyununu yorumlayan yönetmen/oyuncu Kafuku da Drive My Car filminin sonunda aynı umutla yineler: “Yaşamak zorundayız. Her şey iyi olacak. İyi olacağız.”

Canımı sıksa da kendime soruyorum: “Biz ne söylemeliyiz?!.”

Kökeni 15. yüzyıla giden ve başlangıçta et-tavuğun kullanıldığı Ucha (Uha) çorbasının tarifi:

Ayıklanmış-doğranmış balık (Levrek, somon vb. )

Birer adet: Pırasa ya da kereviz sapı, havuç, patates, soğan 

Defne yaprağı, tarhun, karabiber, tuz, safran

4 su bardağı su, 1 adet limon suyu, 3 çorba kaşığı sıvı yağ

Dereotu-maydanoz (süslemek için)

1 çorba kaşığı sızma zeytinyağı (servis öncesi üzerine)

Hazırlanışı:

Tencereye yağ koyun, doğranmış sebzeleri atın, sonra su ekleyip haşlayın.  10-15 dakika sonra balığı, son olarak limon ve tuz, baharatları ekleyin.


Oğuz Makal Kimdir?

Sinema alanında ilk doktora yapan öğretim üyesi. 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde profesör oldu. Yemek ile sinema arasındaki ilişki yeni ilgi odağı, bu alanın filmlerini ve toplumsal-kültürel tanıklıklarını kitaplaştırmak için araştırmaya devam ediyor. Sinema Tarihi, Film Kuramı, Türk Sineması, Sinema ve Diğer Sanatlar, Sinema ve Tarihi İlişkisi gibi dersler veren, tezler yöneten Makal, Uluslararası İzmir Film Festivalini kurdu, 2001 yılına dek on bir yıl yönetti… Kısa, uzun, belgesel filmler yaptı, son yıllardaki birkaç belgeseli: El Cezeri, Eğitmenler, İstanbul’da Bir Gizli Bahçe-Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, Uzak ve Yakın, Suriye Mutfağı İstanbul’da, Merdiveni Arayan Adam. Bazı kitapları ise: Sinemada Yedinci Adam, 1895-1950/İzmir Sinemaları Tarihi, Fransız Sineması, Beyazperde ve Sahnede Nazım Hikmet, Sinemada Tarihin Görüntüsü, Yönetmenleri ve Filmleriyle Gülmenin Sineması.