Salgın, toplu ulaşımı yeniden düşünmemize neden oluyor

Korona virüsü salgınıyla birlikte dünya genelinde en fazla sekteye uğrayan sektörlerden biri olan toplu taşımacılık, salgın sonrasında baştan sona yeniden düzenlemeye ihtiyaç duyuyor. Çeşitli gelirler ve vergilerle ayakta duran sistem, azalan yolcu sayısı nedeniyle büyük bir krizin eşiğinde.

Google Haberlere Abone ol

Jenny McArthur, Emilia Smeds, Rosalie Singerman Ray

Covid-19 salgını, karantinalar toplu taşıma kullanımının dünya çapında yüzde 70 ilâ 90 oranında düşmesine yol açtığı için bu alanda bir krizi tetikledi. Karantinalar gevşetilse de otobüsler ve trenler, sosyal mesafe gereklilikleri nedeniyle normal yolcu sayısının yalnızca yüzde 15’ini taşıyabiliyor; öngörülebilir bir gelecekte, 'toplu' kelimesi 'toplu taşımadan' çıkarılabilir.

Bu durum, çoğu şehir için daha az yolcu, daha az mali gelir demektir ve bu da şehirler korona virüsünün yol açtığı karmaşadan kurtulmaya çalışırken bir bütçe krizini tetikler. Mali açığın boyutu çok büyük. ‘Transport for London’ (Londra Toplu Taşımacılık) şirketi, önümüzdeki iki yıl içinde 6,4 milyar sterlinlik bir açık oluşacağını tahmin ediyor ve Hong Kong Demiryolu Toplu Taşımacılık şirketi 2020’nin ilk yarısında 400 milyon ABD doları tutarında bir zarar ortaya çıkacağını öngörüyor.

Tecritin yol açtığı krizin ortasında yolcu sayısında yaşanan büyük düşüş, dünyanın her yerinde şehir yönetimlerinin merkezi ya da eyalet hükümetlerinden sürekli biçimde kurtarma paketi istemek zorunda kalması anlamına geliyor. Bu tür kurtarma paketleri yerine, ücret gelirlerine olan bağımlılığı azaltmak ve iyi bir hizmet düzeyini desteklemek amacıyla merkezi hükümet katkılarını garanti altına almak için toplu taşıma finansmanında kalıcı bir reform yapılması gerekiyor.

Toplu taşımanın sosyal değerinin de daha iyi anlaşılması gerekir; bu sayede ona ihtiyacı olan insanların geniş çaplı seyahat ihtiyaçları karşılanabilecektir.

SÜRDÜRÜLEBİLİR SEÇENEKLER

Güvenilir ve uygun fiyatlı bir toplu taşıma, iklim değişikliğiyle başa çıkmak ve sosyal eşitliği artırmak için de fazlasıyla önemlidir; fakat sürdürülebilir finansman kaynaklarına ihtiyacı var. Büyük kısmımız otobüs ya da tren yolculuklarımızın ücretinin nasıl karşılandığını tam olarak bilmeyiz. Genelde bilet ücreti gelirleri, ticari vergiler, geçiş ücretleri ve bölgesel veya ulusal hükümetin katkılarının bir karışımıyla karşılanır. Bu karışım, New York, Paris ve Londra için işletme gelir kaynaklarını ortaya koyan aşağıdaki grafiklerde gösterildiği üzere, şehirler arasında fazlasıyla farklılık gösteriyor.

Acil yardım ve kurtarma paketleri, karantina esnasında finansman açıklarının kapatılmasına yardımcı olsa da salgın kentlerin ulaşımı finanse etme biçimlerinde büyük hasarlara yol açıyor. Toplu taşımanın hayati öneme sahip işlerde çalışan insanların işe gidip gelmesi için tam da elzem bir hizmet olduğu esnada, bilet ücretlerinden elde edilen gelire duyulan ihtiyaç ve kaynaklardaki yetersizlik neredeyse aynı anda hizmet kesintilerine neden oldu.

Bunun yanı sıra, Covid-19 sürdürülebilir ulaşımda yaşanan bir patlamayı da kesintiye uğrattı. Lizbon, 2019 yılında 40 euro aylık biniş kartını kullanıma soktuktan sonra, toplu taşımadaki yolcu sayısında yüzde 17 oranında bir artış yaşandı. Paris bisiklet ağını 300 km genişletti ve yalnızca 2019 yılında bisiklet kullanımında yüzde 54’lük bir artış görüldü; ayrıca 2010’a kıyasla yüzde beş daha az araba yolculuğu gerçekleşti. Dünyada en fazla özel araca bağımlı ülkelerinden biri olan Yeni Zelanda’da bile, altyapıda yapılan iyileştirmeler Auckland’da yapılan demiryolu seyahatlerinin beş yıl içinde yüzde 72 oranında artmasını sağladı.

Yine de (toplu taşımadaki/ç.n.) bu patlama herkese fayda sağlamadı. Kuzey Amerika ve İngiltere’deki kentlerde, sosyal konut sıkıntısı ve piyasa odaklı konut sistemleriyle birlikte toplu taşıma alanındaki iyileştirmeler (kentsel/ç.n.) soylulaştırmayı hızlandırdı ve bu da işçi sınıfı, siyah ve azınlık gruplarından olan kent sakinlerini yerinden edebilir.

Önümüzde, toplu taşıma finansmanında kalıcı değişikliklere gitmek, sosyal eşitsizlikleri gidermek ve adil ve sürdürülebilir ulaşıma geçişi hızlandırabilmek için kısa vadeli kurtarma paketlerinin ötesine geçmek için bir fırsat var.

SOSYAL ETKİLER

Covid sonrası dünyada toplu taşıma ölmeyecek ama yeni duruma uyum sağlaması gerekecek. Sosyal mesafe zorunluluğu daha fazla özel araç yolculuğuna neden olmuş olabilir ama bu durum kaçınılmaz değil ve şehirlerin yürüyüş, bisiklet ve toplu taşıma için daha fazla yol alanını koruyup korumamasıyla ilişkili. Şirketler esnek çalışma sistemine geçerken, öğrenciler çevrimiçi ortamda öğrenim görürken ve dünya çapındaki şehirlerde daha fazla insan yürümeyi veya bisiklete binmeyi tercih ederken, insanlar git gide daha az seyahat ediyor.

Bununla birlikte, salgından önce de özel aracıyla yolculuk yapanlar için farklı seyahat olanaklarını teşvik ederek, toplu taşıma kullanımı önceki seviyelere döndürmek mümkün olabilir. Toplu taşıma, karbon salımlarının azaltılmasının yanı sıra, önemli bir kamu hizmeti olarak da hâlâ kritik bir öneme sahiptir.

Eğer eldeki finansman modelleriyle toplu taşıma araçları finansal açıdan sürdürülebilir değilse, alternatifleri sorgulamamız gerekiyor. Özel araçlara doğru büyük ölçekli bir yönelime izin vermek sürdürülebilir mi? Yetersiz ya da aşırı pahalı toplu taşımanın sosyal maliyeti ortadadır. Ulaşım eksikliği üzerine yapılan araştırmalar, aşırı pahalı toplu taşıma hizmetlerinin veya araç sahipliğine olan bağımlılığın, düşük gelirli hanelerin işe ya da sağlık hizmetlerine erişimleri önünde bir engel olduğunu gösteriyor.

MODELİ DEĞİŞTİRMEK

Toplu taşımacılığın önümüzdeki yıllarda sürdürülebilir bir finansmana sahip olmasını sağlamak için, çeşitli kaynaklardan ve hükümet kademelerinden gelen fonların oluşturduğu karışımının değişmesi gerekiyor.

Öncelikle, yeterli bir temel hizmet seviyesini sağlamak gerekiyor. Hizmet kesintileri büyük sosyal maliyetler yaratıyor olsa da finansman büyük oranda bilet ücreti gelirlerine dayanıyorken bu durum kaçınılmazdır. Emlak vergileri ve ticari gelirler gibi sabit gelirler bu temeli destekleyebilir. Yerel ve bölgesel yönetimlerin bütçeleri dengeli biçimde yönetmesi gerektiği için, merkezi hükümet desteği de hizmet kesintilerini önlemek yolunda önemli bir geçici tedbirdir.

İkinci olarak, uygun düzeydeki bilet ücretleri ve hatta ücretsiz taşımacılık, daha yüksek yolcu seviyesini korumaya ve düşük gelirli vatandaşlar için iş, eğitim ve kamu hizmetlerine erişilebilirliği artırmaya yardımcı olur. Yüksek bilet ücreti artışları, genelde bir alternatife sahip olmayan düşük gelirli hane halkları üzerine fazladan bir yük bindirir.

Son olarak, şehir sathında yolculuk yapmak için toplu taşımacılığa ihtiyaç duyan insanlarla bağlantıya geçerek toplu taşıma finansmanından daha iyi yararlanabiliriz. Toplu taşıma sistemi, ofis çalışanlarından vardiyalı işçilere, siyahlara, yerli halklara ve azınlık durumundaki etnik gruplara -ebeveynler, çocuklar, engelliler ve yaşlılar da dahil olmak üzere- herkesin ihtiyaçlarını kavramadan sosyal eşitliği geliştiremez. Covid-19 salgınından sonra finansman hâlâ sürdürülebilir durumda değilse, bu hizmet tehdit altında demektir.

(Çeviren: Tarkan Tufan)

Kaynak:

https://theconversation.com/coronavirus-showed-the-way-cities-fund-public-transport-is-broken-heres-how-it-needs-to-change-145136