Psikolojinizi bozan bakteri!

Bağırsak sağlığımız beynimizi nasıl etkiliyor? Bedenimizdeki mikroplar, ruh halimize nasıl yansıyor? Mikrobiyomumuzu değiştirmek ruh sağlığımızı düzeltebilir mi?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Bağırsak-beyin-ruh sağlığı ilişkisi, son dönemde herkesin dilinde. Temel tez şu: Bağırsaklarınızdaki mikroplar, beslenme ve yaşam biçiminiz beyninizi doğrudan etkiliyor; ruh sağlığınızı bozuyor ya da düzeltiyor.

Peki bu konuda yapılan araştırmalar ne? Depresyondan Parkinson'a, birçok hastalığı bağırsak sağılığını dengeleyerek önlemek mümkün mü? BBC News'dan James Gallagher derledi:

'BİR DEVRİMİN EŞİĞİNDE OLDUKLARINA İNANIYORLAR'

"Eğer bizi insan yapan bir şey varsa, o da zihinlerimiz, düşüncelerimiz ve duygularımızdır. Bununla birlikte, bağırsaklarımızdaki bakterilerin beyinlerimizi değiştiren görünmez bir el olduğunu iddia eden, yeni ve tartışmalı bir kavram ortaya çıkmakta.

Bilim, hepimizin üzerinde ve içinde yaşayan trilyonlarca mikrobun - bizim mikrobiyomumuzun- fiziksel sağlığımızı nasıl etkilediğini ortaya koymaya çalışıyor. Fakat şimdi, depresyon, otizm ve nörodejeneratif hastalığın bile dahil olduğu durumlar bu minik yaratıklarla bağlantılandırılıyor.

Nasıl hissettiğimizin bağırsaklarımızı etkilediğini yüzyıllardır biliyoruz - bir sınav veya iş görüşmesi öncesi olanları düşünmeniz yeterli - fakat şimdi bu, iki yönlü bir durum olarak görülüyor. Çeşitli araştırmacı grupları, ruh sağlığını iyileştirmek için 'ruh hali mikropları' veya 'psikobiyotiği' kullanan bir devrimin eşiğinde olduklarına inanıyor.

Tüm bu kavramı tetikleyen araştırma, Japonya'daki Kyushu Üniversitesi'nde yapıldı. Araştırmacılar, 'mikropsuz', yani mikroplarla hiç temas kurmamış farelerin stres altındayken, normal farelerin iki katı miktarda stres hormonu salgıladığını ortaya koydu. İki gruptaki hayvalar, mikropları haricinde birebir aynıydı. Bu, aralarındaki farkın mikro organizmalarından kaynaklandığına dair güçlü bir işaretti.

Kanada'daki McMaster Üniversitesi'nin nöropsikiyatri bölümünden Dr. Jane Foster, "Hepimiz, mikropları ele alan o ilk nörobilimci dalgası için o ilk makaleye dönüp duruyoruz. Depresyon ve anksiyete üzerine çalışanlarımız açısından gerçekten de çok güçlü bir makaleydi" diyor. Bu, ruh sağlığı ile mikrobiyal tıbbın ilgili olabileceğine dair ilk işaretti.

BAKTERİLER BEYNİ NASIL DEĞİŞTİRİYOR?

Beyin, evrende bilinen en karmaşık nesne. Peki beyin, bağırsaktaki bakterilere nasıl tepki veriyor olabilir?

  • Rotalardan biri 'vagus siniri (onuncu kafa siniri]'; bu, beyin ile bağırsağı birbirine bağlayan bir 'bilgi otoyolu'.
  •  Bakteriler, diyetteki lifleri kısa zincirli yağ asitlerine bölüyor; bunların vücudun her yerinde etkileri oluyor.
  • Mikrobiyom bağışıklık sistemini etkiliyor; bu durum beyin hastalıklarında da tespit edilmiş durumda.
  • Bağırsaktaki mikropların, DNA'nın sinir hücrelerindeki çalışma biçimini değiştirmek için mikroRNA'lar adı verilen küçük genetik kodları kullanıyor olabileceğine dair yeni kanıtlar bulundu.

Mikropsuz farelerin davranış ve hatta beyin yapılarındaki değişimler konusunda da artık geniş çaplı araştırma bulguları var. Fakat onların tamamen steril hali gerçek dünyada görülebilir bir şey değil. Bizler sürekli olarak çevremizdeki mikroplarla temas halindeyiz, hiçbirimiz mikropsuz değiliz.

Cork Üniversitesi Hastanesi'nden Profesör Ted Dinan, depresyondaki hastalarının mikrobiyomundaki değişiklikleri ortaya çıkarmaya çalışıyor. Temek kurallardan biri bu: Vücutlarımızın her yerinde yaşayan geniş bir yelpazeden farklı türler içeren çeşitli bir mitobiyom, sağlıklı bir mikrobiyomdur. Doktor Dinan şöyle diyor: "Klinik depresyondaki birini sağlıklı bir kişiyle karşılaştırırsanız, mikrobiyatasının çeşitliliğinde daralma olduğunu görürsünüz. Depresyonun tek sebebinin bu olduğunu söylemiyorum ama birçok kişide, depresyonun başlangıcında bunun bir rol oynadığına inanıyorum." Ve Dinan şunu savunuyor: Lifi düşük bir diyet gibi bazı yaşam stilleri, bizi daha kırılgan hale getirebiliyor.

MİKROBİYOM NEDİR?

  • İnsandan çok 'mikropsunuz': Bedeninizdeki hücrelerin sadece yüzde 43'ü insana ait;
  • Geri kalanı bizim mikrobiyomumuz ve bunun içinde bakteriler, virüsler, mantarlar ve tek hücreli arkeler var;
  • İnsan genomu -yani her bir insanın genetik kodu- gen adı verilen 20 bin 'talimat'tan oluşuyor;
  • Fakat mikrobiyomumuzdaki tüm genleri bir araya getirdiğinizde, sayı 2 ila 20 milyon mirobiyal gene yükseliyor;
  • 'İkinci genom' adı verilen bu durum, alerji, obezite, iltihabi bağırsak hastalığı, Parkinson hastalığı, kanser ilaçlarının işe yarayıp yaramadığı ve hatta depresyon ve otizm ile de bağlantılı.

FARELER DIŞKI NAKLİYLE DEPRESYONA GİRDİ

Bağırsak mikrobiyomunuzdaki bir dengesizliğin depresyonla ilgili olabileceği fikri, ilgi çekici bir kavram. Cork Üniversitesi'ndeki APC Mikobiyom Merkezi'ndeki bilimsinsanları da, bu durumu anlamak için depresyondaki hastalardan alınan mikrobiyomu hayvanlara yerleştirmeye başladılar. Sektörde dışkı nakli olarak bilinen bu çalışma, eğer bakterilerinizi transfer ederseniz davranışlarınızı da transfer ettiğinizi ortaya koydu.

Sıkıntınızın çözümü dışkı nakli olabilir!Sıkıntınızın çözümü dışkı nakli olabilir!

Profesör John Cryan BBC'ye şöyle diyor: "Sadece mikrobiyom örneklerini alarak depresyondaki bir bireyin çok sayıda özelliğini bir farede yaratabiliyor olmanız bizi çok şaşırttı." Bu özellikler arasında anhedoni (zevk alamama) de vardı; bu, depresyonun insanların normalde keyifli bulduğu şeylere olan ilgisini kaybetme haliydi. Fareler açısından [deneyde söz konusu olan], normalde tadına doyamadıkları şekerli suyd; Cryan, "Depresyondaki bir hastanın mikrobiyomunu aldıklarında artık umurlarında olmadı" diyor.

PARKINSON HASTALIĞI DA BAĞIRSAK KAYNAKLI OLABİLİR

Mikrobiyom, bağırsak ve beyin arasında bağlantı kuran benzer kanıtlar, Parkinson hastalığında da görülüyor. Parkinson'un bir beyin hastalığı olduğu açık. Hastalar beyin hücreleri öldükçe kasları üzerindeki kontrolü kaybediyor ve bu durum karakteristik bir titremeye (tremor) yol açıyor. Fakat Caltech'te (Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü) medikal mikrobiyolojist olan Profesör Sarkis Mazmanyan, bu durumla bağırsaktaki bakterilerin bir ilgisi olduğuna dair bir tez üzerinde çalışıyor.

"Klasik nörobilimciler, beyindeki olayları bağırsağı araştırarak anlayabileceğinizi sanmayı bir sapkınlık olarak değerlendirecektir" diyen Mazmanyan, Parkinson hastalarının mikrobiyomları ile bu hastalığa sahip olmayanlarınki arasında 'çok güçlü' farklar saptamış. Genetik kodlarına göre Parkinson hastası olma ihtimali bulunan hayvanlar üzerindeki araştırmalar, bu hastalığın ortaya çıkması için bağırsak bakterisinin şart olduğunu ortaya koyuyor. Ve Parkinson hastalarının dışkıları o farelere transfer edildiğinde, sağlıklı bir insandan yapılan dışkı nakline kıyasla 'çok daha kötü' semptomlar geliştirmişler.

Profesör Mazmanyan BBC'ye şöyle diyor: "Mikrobiyomdaki değişiklikler motor semptomlarını harekete geçiriyor gibi görünüyor. Bu konuda çok heyecanlıyız çünkü bu sayede yeni terapilerde mikrobiyomu hedef alabiliriz."

PSİKİYATRLAR 'RUH HALİ MİKROPLARI' VERMEYE BAŞLADI!

Mikrobiyom ile beyin arasında bağlantı kuran kanıtlar ilgi çekici olduğu olmakla beraber erken safhalarında. Fakat bu alandaki öncü isimler ufukta heyecan verici bir ihtimal - sağlığımızı etkileyecek yepyeni bir yöntem- görüyor. Eğer mikroplar beyinlerimizi gerçekten etkiliyorsa, o zaman belki onları daha iyi yönde değiştirebiliriz.

Parkinson hastalarının bağırsaklarındaki bakteriyi değiştirmek hastalıklarının seyrini de değiştirebilir mi? Bazı psikyatrların ruh sağlığımızı güçlendirmek amacıyla reçete olarak 'ruh hali mikropları' veya psikobiyotikler -yani sağlıklı bakterilerden oluşan probiyotik kokteyller- yazdığından söz ediliyor. Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles'tan Dr. Kirsten Tillisch bana şöyle diyor: "Bakteriyi değiştirebilirsek, tepki verme biçimimizi de değiştirebilir miyiz?" Tillisch, hangi bakteri türlerinin ve alt türlerinin beyin üzerinde etkili olduğunu, bağırsakta neye yol açtıklarını gerçekten incelemek için çok daha kapsamlı araştırmalara ihtiyaç olduğunu söylüyor; "İnsanlara yardım etmek, hatta belki hastalığı önlemek için burada yepyeni bir yol olduğunu düşünmek çok heyecan verici."

DNA DEĞİŞMİYOR AMA MİKROBİYOM İYİLEŞTİRİLEBİLİR

Buradaki güçlü fikir de tam olarak bu. Mikrobiyom, yani ikinci genomumuz- tıp çalışmaları için tamamen yeni bir yol açıyor ve alerji, kanser, obezite dahil, aklınıza gelebilecek neredeyse her hastalıktaki rolü araştırılıyor. İkinci genomun böylesine değiştirilebilir olması ve bu durumun kendi DNA'mızla bu kadar kesin bir tezat içermesi beni çok etkiledi. Yediğimiz yemekler, sahip olduğumuz evcil hayvanlar, kullandığımız ilaçlar, nasıl doğduğumuz... Bunların hepsi mikrobiyal sakinlerimizi değiştiriyor.

KİŞİYE ÖZEL TIP GELİYOR!

Tüm bunları farkında olmadan yapıyor olsak bile, mikrobiyomumuzu daha iyi yönde değiştirebilme potansiyelini tahayyül edin. Profesör Cryan şöyle diyor: "Önümüzdeki beş yıl içinde, doktora kolesterol ölçümü için gittiğinizde, mikrobiyomunuzun da inceleneceğini sanıyorum. Mikrobiyom, kişiselleştirilmiş tıbbın temel geleceği." (Dış Haberler)

MAKALENİN İNGİLİZCE ORİJİNALİ