YAZARLAR

Rüyalarda buluşuruz

Paris’te 13 Ocak 2025’e kadar devam edecek Sürrealizm sergisi, daha sonra Brüksel, Madrid, Philadelphia şehirlerini, şehirlerin yer aldığı ülkelerin kültürel ve tarihi bağlamlarını gözeten ekler yaparak gezecek. Kim bilir belki birine denk gelirsiniz ve rüyalarda buluşuruz...

“Sürrealistlerde gündelik yaşamdaki harikalara yönelik bir ilgi var. Sürrealizm, kışkırtmak, şok etmek, gündelik yaşamın biliçten gelen veya rüyalara erişimi olan harika yönünü göstermek istiyor.”
Marie Sarré, Centre Pompidou, Sürrealizm sergisi küratörü

Bu aralar pek eğlenerek izlediğim, siyasetten magazine her şeyin konuşulduğu bir YouTube programında, çok ipe sapa gelmez bir olay anlatıldığında, olay için “rüyalarımın saçmalık seviyesi” benzetmesi yapıyorlar. Rüyalarımızda alakasız insanlar, birbirinden apayrı zaman diliminde yaşanan olaylar, farklı şehir, hatta ülkelerdeki mekanlar bir araya gelir ve o imkansız düzenekte bir de saçma şeyler olur; artık damdan mı atlarız, koyun mu ısırır, orası sizin bilinçaltınızın yaratıcılığına kalmış...

Geçen hafta, bir tablonun önünde duruyordum... Tabloda kenarda yarılmış bir nar var, narın içinden bir balık çıkıyor, balığın içinden kükreyen bir kaplan. O da nesi? İki kaplan! Kaplanların arkasından aşırı uzun örümcek bacakları olan bir fil çıkıyor, bir tüfek var, gözümün önündeki karenin odağında uyuyan bir çıplak bir kadın var, nar taneleri dökülmüş falan... Alın size “rüyalarımın saçmalık seviyesi” ya da Salvador Dali’nin partneri Gala’nın rüyasından esinlenerek yaptığı, “Bir Narın Etrafında Uçan Arının Sebep Olduğu Rüyadan Bir Saniye Öncesi” tablosu.

Salvador Dali, Dream Caused by the Flight of a Bee around a Pomegranate a Second before Waking, 1944.

Sürrealizmin doğuşunun 100. yılı sebebiyle yapılan, sürrealizmin doğduğu Paris’teki en güzel birinde Centre Pompidou’daki Sürrealizm sergisindeyim. Sergiye, akımın kurucusu André Breton’un Fontaine Caddesi'ndeki stüdyosunun birkaç adım ötesinde bulunan Cabaret de l'Enfer'in (Cehennemin Kabaresi) kapısının replikasından, bir canavarın ağzından geçerek giriyorum. Bir salona açılan karanlık koridorda, sürrealist sanatçıların sağlı sollu eğlenceli vesikalıkları var; kimi gözünü kapamış, kimi uyuyor gibi yapıyor, kimi saçını savuruyor. Hayatı çok ciddiye almamak gerektiğini bilen insanlar, diye düşünüyorsunuz. Koridorun açıldığı salonun ortasında, Fransa Milli Kütüphanesi'nden ilk kez emanet alınarak bir müzeye taşınmış, André Breton’un Manifesto'nun orijinal el yazması bulunuyor. (Karanlıktan maalesef pek okunamayan) ortadaki manifestoyu, çember şeklindeki odada bir video çevreliyor. Videoda yapay zekadan yararlanılarak, André Breton’un ziyaretçilere manifestonun bir kısmını okuması sağlanmış.

Sergiye geçmeden önce Breton’un manifestosundan ve sürrealizmin savunduklarından bahsedelim. Sürrealizm akımı, I. Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde, yazar ve şair André Breton ve arkadaşlarının fikirleri ile oluşmuş, dolayısıyla kuvvetli bir edebiyat kökeni olan, bir özgürleşme talebi; Breton'a göre, "aklın dayattığı her türlü kontrolün yokluğunda, ahlaki ve estetik kaygılardan muaf" bir yaratma meselesi. Rüyalardan şiirsel ilhamlar alarak görsel yaratımlar yapan akım, sadece bilinç altına, hikayelere, şiirlere odaklanmıyor; aynı zamanda oldukça politik. Sürrealistler, otoriterliği, sömürgeciliği reddediyorlar; hatta akım Fransa kökenli olması sebebiyle, özellikle Fransa’nın Cezayir’e karşı savaşı ve sömürgeciliğini eleştiriliyor. Sürrealistler önce komünizmi benimsiyorlar, sonra vazgeçiyorlar. Dali’nin uç fikirleri sebebiyle akımın diğer sanatçıları bir dönem Dali ile papaz oluyor. Öyle romantiğiz, şiirler okuyoruz, rüyalarda uçuyoruz, suya sabuna dokunmuyoruz gibi bir durum yok yani. Okuyorlar, tartışıyorlar, sorguluyorlar ve duruş sergiliyorlar.  -Benim şahsen sürrealizmi sevmemin ana sebeplerinden biri de bu sanırım; hep toplum üzerine oldukça kafa yoran hem toplumun genel geçer kalıplarını reddeden bir akım sürrealizm. Küçük aklımızın sınırları içinde kalmayıp, yaratıcılığın sınırsızlığında, ortalama ile karşılaştırıldığında “delilik seviyesinde” yüzmeyi seviyor. Yaşasın rüyalarımızın saçmalık seviyesi!

Pompido’daki Sürrealizm sergisinde sadece rüyalar değil, onları da kapsayan 13 farklı bölüm yer alıyor. Sergi, çok hoş bir detay olarak, Marcel Duchamp'ın Paris'teki Galerie Maeght'te 1947'deki uluslararası Sürrealizm sergisinin düzenlenmesini hatırlatan sarmal bir labirent olarak tasarlanmış. Bu labirentte tablolar, filmler, çizimler, fotoğraflar, kolajlar, gravürler, heykeller, el yazmaları (taslaklar ve mektuplar) ve basılı materyallerden (posterler, dergiler ve kitaplar) oluşan 500'ün üzerinde sanat eseri ve nesne yer alıyor. Kronolojik ve tematik olarak tasarlanan sergide, spiral bir yol boyunca temaları temarı (ormanlar, gece), isimleri (Alice, Mélusin) ve kavramları (rüya, erotizm, evren) izliyor, sürrealist sanatçıların fantastik dünyalarına girip bilinçaltlarından çıkardıkları eserleri anlamaya, 'Acaba ben bu düşünce, hayal gücü seviyesinin nerelerindeyim?' diye düşünüyorsunuz. Sonuçta hepimizin rüyaları saçmalık seviyesinde, onları ortaya çıkarmaya kendi kendinize ne kadar hazırsınız mesela... Sürrealizm birçok sanat dalının birbiri ile konuşmasından ortaya çıktığı için Lewis Carroll’un 'Alice Harikalar Diyarı' kitabından sahneler görüyor, Alfred Hitchcock’un bir filminde Salvador Dali’nin kurguladığı pek acayip, pek etkileyici sahnelere tekrar bakıyorsunuz. Eve dönüp Alice Harikalar Diyarı'nda kitabını bir de bu hayal gücü sürrealist sanatçıların resimlerine bakmakla biraz daha aralanmış kafamla okumak istedim.

Centre Pompidou, her ne konuda bir sergi görüyorsanız o konuda mutlaka bir miktar derli toplu bilgi sahibi olarak çıkmanızı sağlayan bir müze. Ziyaretçi eğitme kabiliyeti açısından dünyada en sevdiğim müze. Sergilerin başarılı tasarımı ve kürasyonu sayesinde iyi bir giriş yapıyor, bol bol açıklama okuyor, hangi konuya neden geçtiğinizi, serginin sizi nasıl bir yolculuğa çıkardığını net olarak kavrıyorsunuz. (Bu maalesef Türkiye’deki çağdaş sanat müzelerinde görebildiğimiz bir uygulama değil.) Bu sergide de kısa bir sürrealizm eğitimi almış oluyorsunuz. Benim gibi bu akımın meraklısıysanız ve eserleri takip ediyorsanız, çok çok değişik bir sergi beklemek doğru olmaz. Sergi için ünlü sürrealistlerin en önemli eserleri, dünyanın önemli müzelerinden getirtilmiş. Daha önce görüp hayran olduğum eserleri, akıma özel bir sergide yan yana görebilmek güzeldi, o ayrı. Daha önce bu gazeteye hakkındaki izlenimlerimi yazdığım Londra’da Tate Modern’da 2021-2022 yıllarında gösterilen (daha sonra New York’taki The Met’e taşınan) Surrealism Beyond Borders - Sınırların Ötesinde Sürrealizm sergisinde, akım sadece Fransız odaklı olmaktan çıkarılıp, Avrupa’nın farklı ülkelerinden, Güney Amerika’ya, Asya’ya, Kuzey Afrika gibi farklı coğrafyalardan sürrealist sanatçılara uzanmıştı. Bu sergide de yine benzer, hatta hikayeyi baştan sona anlatması açısından daha da kapsayıcı bir yaklaşım görüyoruz. Benim bu sergiye dair en çok sevdiğim ek, sürrealist kadın sanatçıların ve eserlerinin bu sergide daha çok yer alması oldu. Meret Oppenheim, Leonora Carrington, Remedios Varo gibi nispeten daha çok bilinen sürrealist kadın sanatçıların yanısıra, Claude Cahun, Dorothea Tanning, Toyen, Maria Izquierdo, Ithell Colquhoun, Jane Graverol, Maria Martins, Rita Kernn-Larsen, Helen Lundeberg ve Lorser Feitelson da sergiye dahil edilmiş. Hepsine tek tek bakmanızı öneririm. Özellikle (yine nispeten daha ünlü olan) Dorothea Tanning ve okült gruplarla bağlantısını kesmediği için Britanyalı Sürrealistler Grubu’ndan atılan pek fantastik Ithell Colquhoun’a bayıldım.

Max Erns, Ateş Başı Meleği (Sürrealizmin Zaferi), 1937

Sergi ile ilgili dikkat çekmek istediğim son detay, serginin posterinde kullanılan resmin seçimi oldu. Serginin tüm tanıtımlarında kullanılan ana görsel olan Max Ernst’ün 1937 tarihli Ateş Başı Meleği (Sürrealizmin Zaferi) eserinde genişleyen, tepinen bir canavarı görüyoruz. Kendisini şaman ve kahin olarak gören Ernst, bu canavarın faşizmin yükselişini simgelediğini söylemiş. Faşizmi sürrealist bir resimde sembolize eden Ernst, böylece faşizmin de sürrealist (gerçeküstü) ve korkunç bir kavram olduğuna işaret etmiş. 2024’te yükselen sağcılığın altında nefesler daralırken, akımın 100. yılında özellikle bu görselin seçiminin bir tesadüf değil, müzenin insanlığa bilinçli bir göz kırpışı olduğunu düşündüm.

Paris’te 13 Ocak 2025’e kadar devam edecek Sürrealizm sergisi, daha sonra Brüksel, Madrid, Philadelphia şehirlerini, şehirlerin yer aldığı ülkelerin kültürel ve tarihi bağlamlarını gözeten ekler yaparak gezecek. Kim bilir belki birine denk gelirsiniz ve rüyalarda buluşuruz...


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.