Rusya basınında geçen hafta: 'Türkiye’ye petrol ihracatı günde yarım milyon varili aştı'

Türkiye’ye petrol ticareti hacmi günde yarım milyon varilden yukarı çıkarak üç kat artmış oldu. Ancak bütün bu petrolün iç tüketime gittiğine dair şüpheler var.

Google Haberlere Abone ol

Hazal Yalın

Bu hafta da seçkimizde her biri ayrı konuda dört yazı var.

D. Migunov İzvestiya’da G7 ülkelerinin Rusya’ya petrol tavan fiyatı getirme girişimleri üzerinde duruyor. Dikkat çekici noktaların altını çiziyor; bunların belki de en ilginçlerinden biri, BAE önlerinde demirlemiş Rusya petrolü yüklü tankere gönderme yaparak bu ülkelerin belki de Ural ve Brent petrollerini karıştırarak sattıklarını yazması ise, diğeri de Türkiye’nin Rusya’dan petrol ithalatının günde yarım milyon varili aştığını, bunun re-eksport için kullanıldığı imasıyla vurgulaması.

Kommersant’tan A. Ulçenko, Krasnodar krayını bir tür “case study” olarak ele alarak Rusya’nın hububat ihracatını değerlendiriyor. Burada dikkat çekici olan, Krasnodar’ın geleneksel ihracat hacmi düşerken Rusya’nın yaptırım güçlüklerine rağmen hububat ihracatını neredeyse korumuş olması.

Şimdiye kadar genellikle liberal, sol ve devletçi kesimlerin yazılarını çevirdim, ancak açıkça gerici ve antikomünist görüşler gölgede kaldı. Bu hafta onlara bir örnek bulacaksınız: ülkenin en çok izlenen televizyon kanallarından Ren TV’nin internet sitesinde İgor Druz imzasıyla çıkan makale, Ukrayna SSC’nin kuruluşuyla ilgili uzunca bir tarih tartışmasının ardından Ekim Devrimi’ni Rusya’yı bölmekle suçluyor. Ben daha önce “Anayasa, tarih, gelecek” başlığı altında Rusya Anayasa Mahkemesi’nin dört yeni bölgenin federasyona katılmasını onayladığı kararı tartışırken bu tartışmaya dair önemli belgelerden söz etmiştim; Druz’un yazısında da kimi önemli belgeler var, ancak çeviride bunlar yerine suçlamayla ve Ekim Devrimi ve dünya komünist hareketinin sol liberalizmle aynı kefeye konulduğu satırlarla yetineceğim. Bu vesileyle yazıdan beni haberdar eden okurum Sergen S.'a da teşekkür ederim.

Vzglyad ise bizde nedense göz ardı edilen çok önemli bir olayı not ediyor: Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev’in Tahran ziyareti. Vzglyad’ın görüştüğü K. Semyonov, Tahran ile Moskova arasındaki dış ticaret hacminin Türkiye ile karşılaştırılamayacak kadar dar olduğunu kabul ediyor, bununla birlikte geleceğe dönük bir perspektif olarak değerlendiriyor.

'Türkiye’ye petrol ihracatı günde yarım milyon varili aştı'

Tavan fiyatta en ilginç olan şey, ne seviyede olacağının belirlenmemiş olması. Bununla ilgili karar hâlâ alınmadı. Önceleri 40-60 dolardan söz ediliyordu; ekim ayında ABD Maliye Bakanı J. Yellen 60 doları referans olarak andı. Bu gösterge çok şeyi tayin edecek. Rusya petrolünde bu yıl Brent markasına göre 15-35 dolar kadar indirimler yapıldı. Rusya petrol sektörüne karşı yeni yaptırımlar ilan edilmesi halinde dünya fiyatlarının ve aynı zamanda indirim miktarlarının da yükseleceği düşünülmeli. Dolayısıyla, gerçek indirimli fiyatlarla konulmuş tavan fiyatlar arasındaki farkın pek anlamlı olmayacağı bir tablo ortaya çıkabilir. ...

Rusya yönetimi, tavan fiyatı destekleyen devletlere hammadde satmayacağını birçok defa açıkladı. Ama Rusya’nın Avrupa’ya ihracatı da büyük bir hızla azalıyor. Bu, mart ayında günlük 1,6 milyon varilken temmuzda 1 milyon varile, ekimde ise 600 bin varile düştü. Buna karşılık sadece Çin ve Hindistan’a değil Türkiye’ye ihracat da hızla arttı; toplamda neredeyse iki buçuk kat. Türkiye’ye petrol ticareti hacmi ise günde yarım milyon varilden yukarı çıkarak üç kat artmış oldu. Ancak bütün bu petrolün iç tüketime gittiğine dair şüpheler var.

İran Körfezi’ndeki durum da benzer bir nitelik gösteriyor. Geçen hafta BAE önlerinde yarım milyon varil Rusya petrolü taşıyan bir tanker demirledi. Bu petrolün Körfez ülkelerine iç tüketim için ihraç edildiği, yerli üretimin ise dış pazara gittiği bir durum söz konusu olabilir. Ayrıca iki ayrı petrol markasının karıştırılıyor olması da mümkün, zira bu yapıldıktan sonra menşeini tespit etmek mümkün olmaz (şu anda Avrupa’nın her yerinde bu yöntem uygulanıyor). ... (D. Migunov / İzvestiya, 11 Kasım)

'Temmuz-ekim döneminde Rusya’nın hububat ihracatı 18 milyon ton'

Rusya’nın hububat ihracatı, 2022-23 tarım yılının başından beri (1 Temmuz’da başlar) 17,995 milyon ton oldu. Hububat İhracatçıları Birliği’nin sosyal hesaplarındaki verilere göre bu, toplamda geçen yılın aynı döneminde 18,268 milyon ton ihracata göre yüzde 1,5 gerileme anlamına geliyor. Öte yandan bu yıl temmuz-ekim döneminde buğday ihracatı da geçen yılın 15,596 milyon tonuna karşılık yüzde 3,5 düşerek 15,036 milyon ton oldu.

Hububat İhracatçıları Birliği daha önce Rusya’dan buğday ihracatının temmuz-ekim döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20 azalacağını değerlendirmişti. İhracatın düşme nedenleri arasında hububat ödemesinde, ticari kredi sağlanmasında, gemi kiralanmasında ve sigortalamada problemlerden başka ticari ihtilaflar da var. ...

Krasnodar krayı vali yardımcısı Andrey Korobka eylül ayında bölgenin hububat ihracatının geçen yıla göre yarı yarıya (1,5 milyon ton) düştüğünü söylemişti. ...

Sinergiya Üniversitesi İktisat Teorileri ve Dünya Ekonomisi Kürsüsü kıdemli öğretim görevlisi Yuliya Tulupnikova, Güney Rusya’nın büyük hububat bölgelerinin bu yıl hububat ihracatında düşüş sergilediğine dikkat çekiyor. “Krasnodar krayından dünya pazarlarına hububat sevkiyatı yarı yarıya düştü. Ama ekim ayında Rusya buğdayının ihracatı arttı. Özellikle Türkiye, Suudi Arabistan, Bangladeş, Mısır, Suriye, Benin, Cezayir’e sevkiyatın arttığı görülüyor. Sevkiyatlar lojistik problemlere, pahalılaşan deniz navlunlarına ve gemi ve yük sigortalamasındaki güçlüklere rağmen artıyor.” ... (A. Ulçenko / Kommersant, 10 Kasım)

'Devrim ülkeyi parçaladı'

Soros’un silah arkadaşı, Dünya Ekonomi Forumu Başkanı Klaus Schwab, “Büyük Resetleme” adlı kitabında küreselleşmecilerin eski ulus devletlere karşı ulusüstü yapıları güçlendirme planlarını doğrudan doğruya itiraf ediyordu:

“Ulus devletin egemenliğini bir şekilde zayıflatan ulusüstü seviyede önemli kararlar alınmalı.”

Demek ki küreselleşmeciliğin iki eli olduğunu söylemek mümkün: sol (komünist) eli ve sağ (liberal) eli.

Devrimden sonra ülkemizde olanlara, eski Rusya İmparatorluğu halklarının yaşamakta olduklarına bakarsak ve SSCB önderlerinin orijinal metinlerini dikkate alırsak, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve eski Sovyet cumhuriyetlerinde günümüzdeki savaşlar hiç de tesadüf değil ama bu süreçlerin yüzyıllık mimarlarının yüzyıllık çalışmasının planlanmış neticeleri olduğu açıkça ortaya çıkar. 1917 Ekim Devrimi’ne farklı şekillerde yaklaşmak mümkündür, ama onu, neokomünistlerin önemli bir bölümünün yaptığı gibi Rus yurtseverliğinin büyük bir temaruzu olarak nitelemek düpedüz yalandır. Devrim Rus olan her şeye dair tamamen yabancı düşmanı süreçler doğurdu, ülkeyi parçaladı, Rusya İmparatorluğu’nun kırıntılarını acınası sömürgeler olacak şekilde küresel dünyaya iliştirdi. (İ. Druz / Ren TV, 7 Kasım)

'Patruşev Tahran’da'

Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev’in İran liderleriyle görüşmelerini yorumlayan şarkiyatçı Kirill Semyonov, Vzglyad’da şu görüşü bildirdi:

“Günümüz şartlarında Moskova ile Tahran arasındaki temasları güvenlik alanı da dahil olmak üzere azami seviyede sürdürmemiz şarttır. Rusya, batının yaptırımları devam ederken İran’la işbirliğini güçlendirmeyi umuyor; Nikolay Patruşev’in ziyareti gibi ziyaretler de bu istikamette belirli bir rol oynuyor. ... Günümüzde Rusya ve İran aynı gemide, görüşleri pek çok noktada kesişiyor. ...

Tahran ve Riyad arasındaki gerilim artıyor. Moskova bu durumda İran Körfezi’nin bütün devletleriyle verimli işbirliğinin devam etmesinden yana. ... Bu da cepheleşmede arabulucu olarak rol oynamak için harika bir fırsat.

Keza, Rusya ve İran’ın anlaşma yolunda görüşecekleri ve geliştirecekleri şeyler olduğu da açık. Bilhassa ekonomik bağlar. Bunların şimdilik olması istenilen seviyede olmadığı doğru. İki ülke arasındaki dış ticaret hacmini mesela Türkiye ile karşılaştıramayız bile. Nikolay Patruşev’in ziyaretinin ne yazık ki bu istikamette gelişme için bir momentum olamayacağı da doğru. Ama eğer Rusya ekonomik kalkınma alanında görüşmeler için uzmanlar gönderirse hiç kuşkum yok ki bu, belli sonuçlar doğuracaktır.”

Nikolay Patruşev salı günü, İran Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şamhani’nin davetiyle Tahran’a gitmişti. Patruşev mevkidaşıyla görüşmenin ardından İran’daki kargaşalardan batılı istihbarat örgütlerini sorumlu tutmuş ve şöyle demişti: “Bu durumu egemen bir ülkenin iç işlerine açıktan müdahale sayıyoruz.”

Patruşev ayrıca, Ukrayna’daki ve Yakındoğu’daki durum da dahil olmak üzere bir dizi uluslararası problem üzerine görüş alışverişi yaptıklarını söylemişti.

Patruşev’i daha sonra İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi de kabul etmiş, Patruşev bu görüşmenin ardından Rusya’nın İranla stratejik işbirliğine ulusal güvenliğin sağlanmasında önemli bir unsur gözüyle baktığını söylemişti. (A. Zadorojnaya / Vzglyad, 9 Kasım)