Rusya basınında geçen hafta: 'Türkiye'nin Suriye'ye harekât planında frene basıldı'

Rusça yayın Rosbalt, "Erdoğan’ın duyurduğu ve 9 Haziran’da başladığının açıklanması beklenen Türkiye’nin askeri operasyonu için şimdilik frene basılmış görünüyor" analizine yer verdi.

Google Haberlere Abone ol

Hazal Yalın

DUVAR - Rusya’dan basın özetinde bu hafta, Rosbalt gazetesi Türkiye’nin Suriye operasyonuyla ilgili gelişmeleri derliyor. A. Komrakov’un Kırgızistan’la ilgili makalesi, somut pek çok bilgiden başka, Rusya’nın bu bölgeyi yakından takip ettiğini de gösteriyor.

Gazeta.Ru, Donetsk Halk Cumhuriyeti’nde idama mahkûm edilen İngiltere vatandaşı paralı askerlerle ilgili Londra’dan gelen tepkileri özetliyor. Komünist Parti liderliğindeki Sol Yurtsever Güçler’e yakın Nakanune’de tarihçi A. Nazarov, Büyük Petro’nun devlet ideolojisinde tuttuğu yeri değerlendiriyor. 

'TÜRKİYE'NİN OPERASYONUNDA FRENE BASILDI'

"Türkiye cumhurbaşkanı komşu ülkenin topraklarında askeri operasyonun başladığını ilan etti, ama nedense geri adım atmış gibi. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde 30 km derinliğinde askeri operasyona başlayabileceğini söylediği gün Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın RT Arabic’e mülakat verip Rusya’nın uluslararası platformdaki bütün eylemlerine desteğini ifade etmesi herhalde basit bir tesadüf değildi. Esad şöyle dedi: 'Rusya’nın gücü, yitirilmiş olan uluslararası dengenin geri dönmesine yardım ediyor... Bizim de istediğimiz bu denge ilk yansımasını küçük devletlerde buluyor; Suriye onlardan biri.'

Böylece, Erdoğan’ın duyurduğu ve 9 Haziran’da başladığının açıklanması beklenen Türkiye’nin askeri operasyonu için şimdilik frene basılmış görünüyor. Bunun nedenlerini ortaya çıkarmaya çalışalım. Türkiye yönetiminin, Suriye’nin Türkiye’ye sınır Tel Rıfat ve Menbiç sınır bölgelerini, Ankara’nın PKK ile ilişkili saydığı YPG’den temizleme açıklamaları hem ABD hem de Rusya’da olumsuz karşılandı. Bunun nedeni anlaşılır. Amerikalılar, temelini YPG’nin oluşturduğu SDG’yi bu ülkede müttefikleri sayıyorlar. 

Moskova ise Kürtlere daha ziyade kayıtsız yaklaşıyor. Eğer onların Türkiye ve Suriye’de yarattığı problemlerden bir takım jeopolitik temettüler çıkarılabilirse iyi olur. Ama Suriye Kürtleri (Türkiye Kürtleri de) Rusya için genelde müttefik olmaktan ziyade baş ağrısı. Ama Türk ordusunun ve Suriye’nin kuzeyinde onun kontrolü altındaki grupların beklenen saldırısı doğal olarak Şam için de, yani Moskova için de bir meydan okuyuş. 

Böylece Moskova geçen hafta Ankara’yı “Suriye’deki zaten zor durumu tehlikeli bir kötüleşmeye götürebilecek eylemlerden” sakınmaya çağırdı. Washington’dan da aynı çağrı geldi. Rusya, Kürt meselesinin çözümünü kendi görüş açısından meşru Esad rejiminin ellerine teslim etmeye hazır.

Kürtlere gelince, Türk ordusuna karşı Suriye’nin hava savunma sistemlerinin faal hale geçirilmesini istediler, Esad da mümkün olduğunda bunu yapacağını yeterince açık gösterdi. Dahası, Suriye kaynaklarına göre Suriye ordusu ve müttefiki İran yanlısı Hizbullah birlikleri YPG’ye destek için yollanıyor. Rusya’nın da Türkiye sınırına 40 km yakındaki şehirlerin civarında pozisyonunu tahkim ettiği haberleri çıktı. 

Ancak belli ki Erdoğan, Suriye’nin kuzeyindeki nüfuzunu, şunları hesap ederek genişletme niyetinde: mevcut Amerikan yönetiminin bu ülke siyasetindeki “dişsizliği” ve ikinci de Ukrayna’da askeri operasyona yoğunlaşmış olan Rusya’nın Suriye’ye dönemeyeceği. Ama ortaya çıkıyor ki, Rusya Esad’ı, çok daha güçlü olan Türkiye ile bir başına bırakmayı planlamıyor. Ancak Erdoğan ile Suriye’de savaşmak da bugünkü şartlarda Moskova’nın isteyeceği bir şey değil. 

Öyle görünüyor ki Rusya 8 Haziran’da Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’u Ankara’ya bu yüzden gönderdi. Moskova’nın Ankara’ya, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını kapalı tutmak ve Karadeniz’e Türkiye’nin NATO müttefikleri de dahil savaş gemilerini geçirmemek zaruretini hatırlatmış olması da gayet mümkün. Kimi uzmanlar bu görüşmelerde Rusya’nın Suriye’deki birliklerine cephane sevkiyatı için Türkiye’nin hava sahasını açmasının da görüşüldüğünü düşünüyorlar. Ancak resmi olarak bu konuda bir mutabakattan hiçbir yerde söz edilmiyor. (A. Jelenin / Rosbalt, 10 Haziran)

'TÜRKİYE'NİN ORTA ASYA'YA YAYILMASI TÜRKİYE İÇİN RİSK'

"Kırgızistan’ın ekonomik problemleri ve yoksulluğun büyümesi Türkiye’nin yayılması için benzersiz olanaklar yaratıyor. Erdoğan önümüzdeki günlerde Stratejik İşbirliği Yüksek Konseyi toplantısı için Bişkek’e gidecek. Orta Asya cumhuriyetlerinin Çin ve Rusya tarafından kendilerine bağlanması, Rusya’yı işgücü kaynaklarında kayıp ve ihracat olanaklarının azalmasıyla tehdit ediyor. Gıda fiyatlarındaki küresel artış bu yıl Kırgızistan halkının yüzde 38’e yakınını yoksulluk sınırlarının altına düşürdü. Jeostratejik çatışma yüzünden Rusya’daki iktisadi çöküş halkın durumunu daha da kötüleştiriyor. 

Erdoğan’ın Bişkek ziyareti sırasında Kırgızistan-Türkiye Kalkınma Fonu’nun kurulması da bekleniyor. İki ülkenin resmi temsilcileri, yıllık ticaret hacmini 1 milyar dolara çıkarmayı stratejik hedef olarak benimsiyorlar. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay geçen yıl, 1 milyar doların ilk hedef olduğunu, ileride de 5 milyar dolara çıkarmak üzerine çalıştıklarını söylemişti. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2021’de 836 milyon dolardı. Üstelik bu tamamen eşitsiz bir ticaret: Kırgızistan 749,5 milyon dolar civarında mal alırken sadece 86,5 milyon dolarlık satış yapmıştı. Ülkenin ihracatında başlıca kalemler pamuk, tarımsal ürünler, değerli maden cevherleriyle konsantreleri. Buna karşılık Türkiye’den kıyafet, ayakkabı, mobilya geliyor. Ama en dikkat çekici alışveriş ünlü 'Bayraktar' İHA’larıydı. Bununla birlikte Kırgız yetkililer Rusya’dan da SİHA alındığını vurguluyorlar. 

Federal Gümrük Hizmetleri’nin verilerine göre geçen yıl Rusya ile Kırgızistan arasındaki ticaret hacmi 2,5 milyar dolardı. Kırgızistan’ın ihracatı, bir önceki yıla göre yüzde 38 artışla 333 milyon doları bulmuştu. Kırgızistan Ulusal İstatistik Komitesi verilerine göre 2017’de ülkedeki yabancı ortaklı 3 bin işletmeden yüzde 22,1’i Rusya ile, yüzde 13,5’u da Türkiye ile ortak girişimlerdi. Çin’in payı yüzde 18,5 iken Kazakistan da yüzde 14’tü. 

Bir başka kritik alan da işgücü göçü. Kırgızistan Devlet Göç İdaresi’ne göre 2019’da ülkeden 824 bin kişi çalışmak için başka ülkelere gitmişti. Bunun yüzde 88’i Rusya, yüzde 4’ü Türkiye, diğer bir yüzde 4’ü de Kazakistan’dı. Ülke ekonomisi başka ülkelerde çalışan yurttaşlarının memleketine gönderdiği paraya büyük ölçüde bağımlı. 2019’da bu, 2,4 milyar doları, yani GMSH’nın yüzde 30’unu buluyordu. 

Siyaset bilimci Andrey Suzdaltsev, Türkiye’nin yayılmasının Rusya için risk oluşturduğu kanısında: 'Türkiye, 1990’lı yıllarda eski SSCB coğrafyasında kendinden pek emindi; üstelik yalnızca kendisine yakın Türki diller konuşan Orta Asya ülkelerinde değil Ukrayna’da bile. Ama şu anda nüfuzu esasen eğitim, sağlık gibi beşeri alanda kaldı. Türkiye, Rusya’nın askeri üslerinin bulunduğu bu ülkelerde Rusya ile jeopolitik bir cepheleşme peşinde değil. İktisadi alanda da Türkiye’nin etkisis önemsiz, belli sayıda projeyle sınırlı. Çin’in iktisadi ilerleyişi Türkiye’yi endişelendiriyor, bilhassa da Çin’den başlayıp Kırgızistan ve Özbekistan üzerinden geçecek olan demir yolu inşaatının başlaması. Bu demiryolu, Hazar bölgesine uzanabilir; burada da Türkiye’nin menfaatlerini doğrudan tehdit eder.' (A. Komrakov / Nezavisimaya Gazeta, 5 Haziran)

'LONDRA, ESİR DÜŞEN VATANDAŞLARINI KURTARMAK İÇİN UKRAYNA İLE ÇALIŞACAK'

"Donetsk Halk Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi, İngiltere vatandaşları Aiden Aslin ve Shaun Pinner ile Fas vatandaşı İbrahim Saadun’u ülkenin anayasal düzenini yıkmaya ve iktidarı almaya yönelik eylemlerden ve paralı askerlik yapmaktan suçlu bularak ölüm cezasına çarptırdı. Hükme bir ay içinde itiraz edilebilecek. İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, 'savaş esirleri' hakkında verilen hükmü 'kategorik olarak kınadığını' söyledi: 'Düşüncelerim ailelerle. Onları [aileleri] desteklemek için her şeyi yapıyoruz.' Truss ayrıca, 'Ukrayna silahlı kuvvetlerinde hizmet eden ve esir düşen bütün İngiltere vatandaşlarının' kurtarılması için Ukraynalı yetkililerle birlikte çalışmaya devam edeceklerini de bildirdi.

İngiltere Adalet Bakanı Dominic Raab ise Londra’nın Donetsk mahkemesi kararına gereken bütün itirazları yapmayı planladığını söyledi: 'İngiltere, uyruklarıyla ilgili uluslararası insani hukukun normlarının uygulanmasını bekliyor.” Ancak bakan, Donetsk nezdinde bu itirazların nasıl yapılacağını açıklamadı. Kremlin Basın Sekreteri Dmitriy Peskov daha önce, Londra karara itiraz edecek olursa bunun fiilen Donetsk’i tanımak anlamına geleceğini söylemişti.' (A. Andreyeva / Gazeta.Ru, 9 Haziran)

'HURRA-YURTSEVERLİK SEMBOLÜ OLARAK I. PYOTR'

"Putin, I. Pyotr için yapılan multimedya sergisini ziyaretinde şöyle dedi: 'Güya I. Pyotr [Çar Büyük Petro] İsveç ile savaşmış ve bir şeyler koparıp almış. Hiçbir şey koparıp almadı, geri aldı. ... Batı istikametinde de aynısı oldu; bu, onun ... ilk seferleriyle ilgili. Neden korkuyorlardı? Geri aldı, onları tahkim etti. Yaptığı budur. Gelişmelere bakılırsa bizim kaderimize de geri almak ve tahkim etmek düştü.Eğer bu temel değerlerin var oluşumuzun da temelini teşkil ettiğini düşünürsek, kuşkusuz ki önümüzde duran meselelerin çözümüne giriştik.'

Günümüz iktidarının 'yurtseverlik' ideolojisi için çarlara başvurması, başlıca paradigması. Ama zaten Pyotr, 20’nci yüzyılın ortalarında unutulmuşluk ve kınayıştan aydınlığa çıkan ilk kişi olmuştu. İosif Stalin, kimi durumlarda yurtseverlik için çar bile olsalar geçmişteki kimi güçlü şahsiyetlere yaslanmanın mümkün olduğu kanısına varmıştı. Üstelik Pyotr seçkin bir savaşçıydı, reformcuydu, kendince devrimciydi ve kiliseyi ezmeyi başarmıştı. 

Rusya’da ise başka bir imparatora yatırım yapılmıştı. Neticede toplum için birleştirici bir figür olarak II. Nikolay ileri atılmıştı, ancak haklı olarak bu birleştiricilik pek zayıftı. Üstelik muzaffer bir 'hurra-yurtseverlik' sembolü de olamazdı: savaş kaybetmişti, devrimcilerin elinde ölmüştü, aynı kaderi yaşamak çok tatsız olurdu. En önemlisi de çağ olarak fazla yakındı. Diğer bir aday olan Prens Vladimir’e gelince, çağ olarak fazlasıyla uzaktı. Yakın zamanlarda Nevskiy’i de hatırladılar, bir deneyelim diye. 

Devletin neden Pyotr’a başvurduğunu tahmin etmek de güç değil; 'Avrupa’ya pencereyi' açan oydu. Ama bu pencere de sert bir şubat rüzgârıyla çarparak kapandı. Ayrıca Pyotr ve ondan önce Korkunç İvan boyarları hizaya çekmeye başlamışlardı, sakallarını kesmişlerdi, yeni çağa zorla sokmuşlardı. Putin de birkaç defa çağdaş boyarlara gönderme yaparak offshore hesaplarına uzanan sakallarını kesmek zamanı geldiğini söylemişti. 

Diğer bir mesele ise Pyotr’dan sonra gürültülü bir şöhretten başka bir şey kalmamış olmasıdır. Nüfus ciddi şekilde azaldı, ekonomi çöktü, pek az sosyal sorumluluk taşıyan bir çariçe tahta geçti, sonra da saray darbeleri dönemi. Pencereler açmak, sakallar, İsveçliler, elbette kolay işler değil, ama daha zor olanı kendinden sonra bir süper güç değilse de halkın çoğaldığı, ekonominin kalkındığı güçlü bir devlet bırakmaktır. Doğru, bunlar sıkıcı işler, ama Rusya tarihindeki “neşeli” işler bize yetti. (A. Nazarov / Nakanune.RU, 9 Haziran)

 

Etiketler rusya suriye türkiye