Riskin bedeli ağır oldu
Süper Lig'in seviyesi çoğu zaman yanıltıcı olabiliyor. Sert, fizikli ve blokları iyi kapatan savunmalar ihtiyar delikanlı forvetlerimizi, seri paslarla organize edilen hızlı hücumlar hantal savunmalarımızı çaresiz gösterebiliyor. Hezimet olarak tarif ettiğimiz mağlubiyetler burada futbolun farklı, kendine özgü bir türünün oynandığını her seferinde hatırlatıyor bize.
Kadıköy'de ilk düdük çalmadan önce spor kamuoyunun genel beklentisi, yükselişte olan Fenerbahçe'nin kendi evinde rahat bir skor alarak turu ilk maçta cebine koymasıydı.
Rakip, teknik direktörünü yeni yollamıştı. Pek parlak bir süreçten geçmiyordu. Ama hiçbir maç da oynanmadan kazanılmıyordu...
Rangers maça beklenildiğinin aksine daha agresif başlayan taraf oldu. 6'ncı dakikada gelen golde Szymanski kendi ceza sahası önünde topu kaybettiğinde 5 Rangers oyuncusu prese gelmişti. Sarı lacivertliler ligde yaşamaya alışık olmadıkları bu baskı karşısında bocalayarak ilk pozisyonda golü yediler. Rangers, skorun özgüveniyle golden sonraki 15 dakikalık bölümde de maça hakim oldu. Hareketli orta saha ve hücum oyuncularıyla, seri paslaşmalarıyla topu dolaştırmayı, Fenerbahçe'den saklamayı başardılar.
GEÇ BAŞLADI, ERKEN DÜŞTÜ
Sarı lacivertlilerin oyuna girmesi 20'li dakikaları buldu. Kendi oyununu hatırlayan Fenerbahçe, özellikle sol çizgide Kostic-Tadic bağlantısıyla ceza sahasına top indirmeye başladı. Bu dakikalarda yakaladığı pozisyonları bitiremese de arka arkaya kazandığı duran topların sonunda 30'uncu dakikada kornerden eşitliği buldu.
Golün ardından bu kez topa sahip olarak oyunu yönlendiren taraf sarı lacivertliler olmuştu ki 42'nci dakikada Rangers, önce tek pasla Fenerbahçe orta sahasını düşürdü, sonra da dağınık yakaladığı savunmayı bir duvar pasıyla ekarte ederek maçta tekrar öne geçti.
İlk golü Szymanski'nin topu ayağında fazla tutmasına, ikinci golü Ambrabat'ın hamle hatası yaparak alanını boşaltmasına bağlayabiliriz. Ya da Fred'in yokluğunda bu zafiyetlerin doğal olabileceğini söyleyebiliriz. Ama açıkçası bu biraz işin kolayına kaçmak olur. Haftalardır kompakt görüntüsüyle, takım boyunu kısaltmasıyla oyununu yükselten Fenerbahçe'nin, nasıl oynayacağını hemen herkesin öngördüğü bir rakip karşısında bu kadar savrulması oyuncuların bireysel performanslarıyla açıklanamaz. Örneğin ilk yarıda çok kez Dzeko-Nesyri-Tadic üçlüsünün rakip savunmayı önde karşıladığını ama arkadan destek gelmediği için tek pasta bu presin kırıldığını gördük. Szymanski-Ambrabat ikilisinin savunması için çok geniş bir alan bırakılması, Rangers'ın hızlı oyuncuları için büyük bir fırsat yarattı.
MOURİNHO'NUN HAMLELERİ
Mourinho'nun ikinci yarı yaptığı değişiklikler işleri daha da ilginç hale getirdi. Portekizli teknik direktörün bu sezon bazı maçların son bölümünde sahaya neredeyse bütün hücumcularını sürerek risk aldığı anlar oldu. Ama turun iki maç üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen de kendisiydi. Yaptığı değişiklikler ise kendisiyle çelişir cinstendi.
Önce devre arasında Yusuf'u çıkarıp Talisca'yı sahaya sürdü. Rakibin hızlı oyuncularına geride daha çok alan vermesiyle sonuçlanan bu hamle yüzünden ağlarında ofsayttan dönen 2 gol gördü.
54'üncü dakikada yapılan Szymanski-Maximin değişikliği ile zaten kontrol etmekte zorluk yaşadığı orta sahayı tamamen boşaltmış oldu Fenerbahçe. Mourinho bu değişikliklerle rakibini ürküterek geriye yaslamak, oyunu Rangers sahasına yığmak istemiş olabilir. Bu hamlelerden gol çıkarıp skoru eşitlemiş olsa şu an başka bir şey konuşuyor da olabilirdik. Ama sonucu ne olursa olsun iki ayaklı bir turda Rangers'ın hızlı ataklarını riske etmenin mantıklı bir hamle olmadığını söyleyebiliriz.
Mourinho 79'uncu dakikada İrfan'ı da oyuna aldığında Dzeko, Nesyri, Tadic, Talisca ve Maximin'le birlikte 6 hücumcunun aynı anda sahada olduğu garip bir takım oluştu. Rangers'ın oturaklı savunması karşısında beklenen üretkenlik sağlanamayınca fırsatı değerlendirme sırası İskoçya ekibine geçti. 81'inci dakikada 50 metrelik bir ara pasla Fenerbahçe savunmasını yaran Rangers, skoru 3-1'e getirerek turda büyük bir avantaj elde etti.
AVRUPA AYNASI
Süper Lig'in seviyesi çoğu zaman yanıltıcı olabiliyor. Final hayalleri kurmaya başlarken beklenmedik tokatlar yiyebiliyor büyük takımlarımız. Sert, fizikli ve blokları iyi kapatan savunmalar ihtiyar delikanlı forvetlerimizi, seri paslarla organize edilen hızlı hücumlar hantal savunmalarımızı çaresiz gösterebiliyor.
Hezimet olarak tarif ettiğimiz mağlubiyetler burada futbolun farklı, kendine özgü bir türünün oynandığını her seferinde hatırlatıyor bize. Nihayetinde Avrupa'da alınan başarılara "mucize" demekten başka bir şey gelmiyor aklımıza. Fenerbahçe bir mucize başarıp buradan geri dönebilecek mi, haftaya göreceğiz.