Rapor: Mülteci politikasında iktidar-muhalefet birbirine ayna tutuyor

Türkiye’deki mülteci karşıtlığını ele alan rapora göre, iktidarın mülteci politikası 2019 sonrası değişti. Buna paralel olarak muhalefet partileri de mülteci karşıtlığını tırmandırdı.

Fotoğraf: AA
Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Araştırmacı Zeynep Özen Barkot, Türkiye’deki mülteci karşıtlığını inceleyen bir rapor hazırladı. Raporda, siyasi iktidardan muhalefete, çeşitli kamu kurumlarından, mültecilerle ilgili yapılan haberlere kadar pek çok başlık ele alındı. Araştırmanın sonuçları, Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (BAYETAV) bünyesinde kamuoyuyla paylaşıldı.

Mülteci raporuna göre 2019 sonrasında iktidarın mülteci politikasında önemli bir değişim yaşandı. Mülteci karşıtlığının giderek tırmandığı Türkiye’de mültecilerin, güvenlik sorunu haline getirildiği belirtiliyor. Rapor, iktidarın ‘mülteci dostu’ gibi görünmesinin gerçeği yansıtmadığını da çeşitli analiz ve gözlemlerle ortaya koyarken, muhalefet partilerinin de 'iktidara benzediğini' ifade ediyor. Buna göre ana muhalefette geri göndermeye dayalı mülteci söylemi öne çıkıyor.

 

Yapılan araştırmaya göre, 2022 yılı siyasi iktidarın mülteci meselesinde ana muhalefet partilerini ve diğer ülkelerin göç politikalarını birbirine bağlayarak en fazla itham ettiği yıl olarak öne çıktı. Partilerin genel seçimlere hazırlık yaptığı bu dönemde mültecilerin, AK Parti’nin seçim ajandasında muhalefete karşı argüman oluşturmasında söylemsel bir malzeme olarak kullanıldığı görüldü.

Popülizmin, iktidarı ve muhalefeti mülteci karşıtlığı noktasında birleştirdiği aktarılan raporda, böylelikle mülteci karşıtlığıyla mücadelenin zorlaştığı belirtiliyor.

Raporda genellikle iktidarın mülteci politikası üzerinde duruluyor: “Siyasi iktidarın mülteci meselesindeki popülist izleği, onun dış politikada korumaya çalıştığı ‘mülteci dostu’ imajıyla ilişkilendirilerek de konu edinilmiştir. Bu imajın özellikle Avrupa ülkeleri ve uluslararası mekanizmalarla ilişkilerde hem ahlaki bir üstünlük kurmaya hem de mültecileri bir koz olarak kullanmaya yaradığı görülmektedir.”

2020 sonrasında sınırdışı kararlarının dramatik şekilde artış gösterdiğine dikkat çekilen raporda, geri göndermeme ilkesini ihlal eden söylem ve pratikte hemen göze çarpan noktalardan birinin, “2015 sonrasında Türkiye’deki politik atmosferin bir bileşeni haline gelmiş olan keyfilik” olduğu belirtildi.

Rapordan mülteci karşıtlığıyla ilgili öne çıkan çeşitli argümanlar ise şöyle:

“Doğrudan ya da dolaylı yollarla çoklu hak ihlallerine ve ayrımcılığa maruz kalmış mültecilerin, farklı biçimlerde ayrımcılığa maruz kalan bir başka topluluk olan LGBTİ+’ları ötekileştirilmek adına kullanılması, mevcuttaki iktidarın yönetim teknolojisini anlamak için önem teşkil etmektedir. Bu yalnızca Türkiye vatandaşlığına sahip LGBTİ+lar için bir risk değil, aynı zamanda ayrımcılık ve ihlallerin kesişimselliğinde özgürleşmek ve haysiyetli bir yaşam kurmak için gelen tüm mülteciler için tehlike arz etmektedir.”

“Siyasi iktidarın uluslararası politikaya dair geliştirdiği retorik grafiğinde de görüldüğü üzere, aslında dış politikaya ilişkin söylem, birbirini besleyen iki yöne sahiptir: Bunlardan ilki daha önce de vurgulandığı gibi, Batı ülkelerinin (en çok da Yunanistan’ın) mültecileri sınır kapısında beklettiği, göç yolunda ölüme terk ettiği, insanlık dışı uygulamalarla zulme uğrattığı yönündedir.”

“İkinci yön ise göç dalgası/akınına maruz kalan Türkiye’nin Batı ile daha fazla işbirliği geliştirmesi gerektiğidir. Söz konusu retorik halkasının ilki, daha çok Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı’nın iç politikaya yönelik söylemlerinde ortaya çıkarken, uluslararası mecralardaki diplomatik çağrılar özellikle Dışişleri Bakanı ve İletişim Başkanı’nın açıklamalarında ayırt edilmektedir. Türkiye’nin mültecilere dair müşfik bir hami olduğu kadar, Erdoğan’ın bir dünya lideri olduğuna, Türkiye’nin stratejik konumundan ötürü küresel bir güç olarak tanınması gerektiğine ilişkin bir retorikle ilerleyen bu çağrılar, en nihayetinde artık mülteci yükünün taşınamayacağı ve ‘Batı’nın göçmen kampı olunmayacağı’ noktasında düğümlenmektedir.”

“Her seçim döneminde yeniden gündeme getirilen vatandaşlık meselesi, ana muhalefeti izleyen/destekleyen kitleler için endişe uyandıran temel bir sorun alanı olarak ortaya konulmaktadır. Oysa, ana muhalefet tarafından vatandaşlık ve entegrasyon politikalarıyla mültecilerin Türkiye’deki varlığını kalıcılaştırmaya çalıştığı düşünülen siyasi iktidarın 2020-2022 yıllarındaki söylem ve pratiklerine bakıldığında, araştırmanın bulguları bunun tam tersi bir tablo sunmaktadır.”

 

UYUM SÜRECİNDEN BAHSEDEN 15 HABER

“2016’dan bu yana geçici koruma altındaki Suriyelilere yönelik eğitim, sağlık ve istihdam anlamında küçük ama umut verici adımlar atılmış olsa da, siyasi iktidarın gelecek projeksiyonu olan, planlı bir entegrasyon/uyum politikası oluşturduğundan bahsetmek oldukça güçtür.”

“3 yıllık dönemdeki haber oranlarına bakıldığında, 1894 haberin içinde siyasi iktidarın uyum sürecinden bahsettiği yalnızca 15 haber bulunmaktadır.”

“Düzensiz göçle mücadele, bizatihi Göç İdaresi Başkanlığı tarafından bir güvenlik ve denetim meselesi olarak tanımlanmakta, buradaki en önemli aracın da geri gönderme olduğu duyurulmaktadır.”

“Düzensiz göçmenin sıklıkla kullanılmasının yarattığı tehditkarlığı, Sabah gazetesinin haberlerinde en fazla kullanılan ikinci ifade olarak ‘kaçak göçmen’ tamamlamaktadır. Ulusal ve uluslararası hak temelli çalışan sivil toplum örgütlerinin vurguladığı gibi, tümüyle terk edilmesi gereken bir kavram olan kaçak göçmen, bugün halen mültecilerin suçlulaştırılmasındaki araçlardan biridir.”

“Öte yandan büyük çoğunluğu batı sahil şeridini kapsayan geri itme haberleri, başka bir kritik işleve daha sahiptir. Yapılan analizde, iktidarın Türkiye sınırlarında mültecilere ilişkin geliştirdiği denetleyici-güvenlikçi söylem ve pratiklerin yer aldığı iç politik gündeme paralel olarak, çoğu kez aynı gün içerisinde dış politik gündemi hedefleyen ‘kurtarma’ haberlerine yer verilmektedir; öyle ki verilen her yakalama haberine karşılık bir kurtarma haberi denk düşmektedir. Bu durum, yalnızca medya analizinde ortaya çıkan bir bulgu olmayıp saha araştırmasının verilerince de desteklenmektedir.”

“3 yıllık döneme ait Sabah Gazetesi’ndeki haberler, Türkiye’de mültecilere ilişkin söylem ve pratiklerin kurulmasında en önemli aktörün, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olduğunu göstermektedir.”

“Mülteci meselesinde rol oynayan ulusal kurumlara bakıldığında, burada en büyük oranın yine denetim ve asayişi sağlamakla görevli olan kurumlar olduğu görülmektedir. Sahil Güvenlik, Emniyet Teşkilatı ve İl Jandarma Komutanlıklarının yer aldığı içerikler, 1894 haberin 1061 tanesinde geçmektedir.”


“Haberlerde CHP ve İYİ Parti dışında, HDP ve diğer sol eğilimli partiler, mülteci meselesinde politik taraflar olarak görülmemektedir.”

BirGün gazetesinde yapılan incelemede, “Mültecilerle ilgili çoğu haber, muhalefet partilerinin beyanlarını, konuyu akademik düzlemde tartışan uzmanlarla yapılan görüşmeleri, hak temelli sivil toplum örgütlerinin açıklamalarını içermektedir” ifadeleri kullanıldı.

“Siyasi iktidarın, muhalif aktörlerin ve uluslararası mekanizmaların eleştirisini içeren 180 haberin ağırlık noktası birbirinden oldukça farklılık göstermektedir. İktidarın hayata geçirdiği göç politikasının eleştirisi yüzde 75’lik bir dilime sahiptir ve gazetenin yayın politikası hakkında daha ilk elden ipucu sunmaktadır. Muhalefete eleştiri getiren haberler, yüzde 12’lik, uluslararası mekanizmalara getirilen eleştiriler yüzde 13’lük bir oranı oluşturmaktadır.”

(HABER MERKEZİ)